Levent Kaya

Dan, 13üncü Savaşçı, Batarya, Tören, Hakan Bey

Levent Kaya

Pazartesi bayramın son günüydü. Dan’in dersi olmayacağına güvendiğim için görüşme teklif ettim ve o da öğleden sonra dördün uygun olduğunu söyledi. Seul caddesinde bir yere oturduk ve Türkiye, Moğolistan, İngiltere ve Birleşik Krallık gibi bir sürü konuyu deştikten sonra sıra kitaplarıma, senaryolarıma ve diğer işlerime geldi. Laf uzayınca saat gece on bir olmuş. Kalkıp Barış bulvarına doğru yürümeye başladık. UB AVM’nin yanında onun sola benim sağa dönmem gerekiyordu. Aklına gelen senaryoyu anlatmaya başladı. Söylemekte sakınca yok, düşündüğü 13üncü Savaşçı mastarında bir şey. Ne olur, ne olamaz, kimden para bulabiliriz gibi ayrıntıları ayaküstü konuşurken ne kadar zaman geçtiğini fark etmedim. Bu konuyu düşünüp sonra yeniden görüşelim deyip ayrıldık. Eve girdiğimde saatin bir buçuk olduğunu gördüm. Uykudan gözlerimi açamıyordum. Bu yüzden Hakan’ın dersi de yarına kaldı.
Geç yatınca Salı günü uyandığımda saatin öğle bir buçuğu geçtiğini gördüm. Gerçi epeyidir kısa uyuduğum için bir yorgunluk hissediyordum. Bayram bitti ama bugün ve yarın da tatil olduğu için ortalık yine sessiz. Zaten millet memleketine gitmiştir, Ağustos sonuna kadar pek hareket olmaz. Eve ekmek lazımdı, market de açıldı. Hava iki gündür bulutlu. Çıkmak için öğleden sonra başlayan güçlü yağmurun bitmesini bekledim. Hep aldığım tam buğday ekmeği yoktu ama Deutsche fırınının ekmeğini aldım. Banyodaki bataryanın çıtı iyice çatlağa dönmüş. Soğuk su vanasını gerekmedikçe açamıyorum bile. Bir an önce değiştirmem gerekiyor ama batarya alabileceğim her yer kapalı. Batarya, sen bile bana kazık atmanın derdindesin. Başka zamana denk gelemedin, değil mi?
Çarşamba günü güneşli, daha ılık bir güne uyandım. Bilgee’nin mesaiye başlayıp başlamayacağını yoklamak için aradım. Ancak uzun süre sonra geri dönüp “çoktan başladığı”nı söyledi. Millet bayramın peşi memleketine gittiği için işler epeyi dinmiş. Öğleden sonra boş vakti olduğu için dondurma yemeyi önerdi. Burada makineden sıkılan şu yumuşak dondurma sokak köşelerinde bile satılıyor ama üstüne sosu yok. Öyle olunca da tadı epeyi yavan oluyor. Sonunda iki ay önce keşfettiğimiz kafeye gidip bu kez soğuk içecekler alıp girişteki açık alana oturup herkesi ve her şeyi çekiştirdik. Bankalar hâlâ kapalı olduğu için apartman aidatını ona ödettim. Bir ara hocamdan para alıp ona aktarmam gerekiyor. Hocama olan borçlarım birikti, nasıl edeceğimi henüz bilmiyorum. Mesainin bitmesini yakın Bilgee’nin bir işi çıktığı için gitti. Akşam’a kaç gündür kaçırdığımız Hakan ile dersimizi yaptık. Bugün ayrıca Büyükelçilikten iki mesaj gelmiş. Bayram tatiline denk geldiği için 15 Temmuz töreninin yarın (16 Temmuz) elçilik konutunda geçirileceğini bildirmişler.
Her şeyi yanlış anlamışım. Törenin saat 10da başlayacağı aklımda kalmış. Geç kalmak istemiyordum. Böyle durumlarda erken uyanmak alışkanlığım olmadığı için beni gerginlik basar. Dolayısıyla sabah erken uyanır ve bir daha uyuyamam. Saat henüz altı buçuk olmadan uyanmıştım. Duş alıp kahvaltı hazırladım. O arada mesajı bir daha yokladığımda törenin 11de olacağını gördüm. Bunun üzerine internetten video izlemeye başladım. 30 milyon dolardan başlayan satılık şatolar var. 30 doları olmayan insanların yaşadığı dünyada yıkılsın o şatolar! “Yüzen Kale” filminin eleştirisine bakarken saatin on buçuğa geldiğini gördüm. Toplantıya ancak yetişirim diye bilgisayarı kapayıp evden çıktım. Karantina önlemleri nedeniyle 23 Nisan ve 19 Mayıs’ı kutlayamamıştık ama hamd olsun kalabalık olmayan bir Türk toplumu arasında da olsa 15 Temmuz ile bağlantılı küçük bir tören geçirdikBu arada Samet’ten Anhbayar hocanın sonunda Nisan Türkoloji enstitüsünü açtığını ve beni de davet ettiğini öğrendim. Tabi benim bundan haberim olmaması ilginç; belki de Anhbayar hoca öyle düşlemişti.
Törenden sonra eve dönerken Zuun Ail’a uğrayıp sonunda bataryayı aldım. Hava 19 derece dolayında, bulutlu ve buraya göre akıl almaz nemli olduğu için su gibi terlemiştim. Eve gelince göz kapağımı açamadığım için bir yattım, neredeyse soluk almadan üç saat uyumuşum. Bugün Bilgee’nin izin günü ve çocuklarla birlikte yazlıktalar, dolayısıyla tamir için anahtar getirmesi için yarını bekleyeceğim. Akşam ders yapmak isterse diye Hakan’ı biraz bekledim ama ondan ses çıkmayınca yeni romanı biraz daha okuyup ilk bölümü bitirdikten sonra yattım.
Cuma günü sessiz ve sakin geçti. Hakan Bey arayıp Cumartesi akşamı balık getireceğini söyledi. Konteynerden maydanoz diye aldığım bağ kişniş çıktı ama yine de kısıra kattım ve afiyetle yedim. Akşama Hakan ile dersimizi yaptık.
Cumartesi günü Hakan Beyin geleceği saati öğrenip dışarı çıktım. Kafede bir köşeye oturdum ve Erhembayar’ın romanını okumayı sürdürdüm. Çalışanlar artık beni tanıyor; arada bilmediğim söz olursa onlara danışıyorum. Ama her zaman kahve alacak param olmuyor. Bugün de “kahve almasam olur mu?” dediğimde kasa başındaki iki kız bana gülerek karşılık verdi. Biraz sonra karton en küçük (burada regular diyorlar) fincanla bana kahve getirip ikram ettiler. Kahve bittikten sonra eve gelip balık için salata malzemesi hazırladım. Ama Hakan Bey gelirken köz domates, biber ve patlıcan da getirmişti. Dolayısıyla salataya gerek olmadı. Güzel bir Türk çayı hazırladım. Yemeğin üstüne tereyağlı bisküvi ile çay içtik. O gidince güya erken yatacaktım ama uyku erken gelmedi.
Pazar günü geç kalktım ve bilgisayarda hocamın kızıyla yazışırken annesinin yola çıktığını, hocamın ise Cumartesi günü gideceğini öğrendim. Ayrıca yarın beni dişçiye götürmeyi üsteledi. Öğleye doğru Bilgee anahtarla gelip bozuk bataryayı sonunda değiştirdik. Diğer zaten iyice bitmiş, vidalı kelepçesini çözmeye çalışırken kırıldı. Neyse, evim düzene girdi ya, huzurluyum.