Levent Kaya

Büyükelçi, Uyku, Berber ve saç, Seçim, Best masaj, MSotY

Levent Kaya

Pazartesi sabahı Büyükelçi’nin davetiyle görüşmeye gittim. THY temsilcisi Ali Bey de oradaydı. Ben acelem olmadığı için sırayı ona verdim. O arada Cem Bey ile konuyu bir ön görüştük. Burada başta elçimiz olmak üzere hepimize baş ağrısı olmak için özel mesai harcaya biri var. Sonra Elçi Bey beni çağırıp bir süre bunu konuştuk. Çıkarken “Ali Beyle birlikte yeni açılan Türk lokantasına yemeğe gideceğiz. Siz de gelin” dedi ve birlikte Hürrem’e gittik.


Gittiğimizde bizimkilerin Kağan dediği Ğılımhan ile ortağı Sühbaatar da oradaydı. 15i aşkın yıllık arkadaşlarım. Biz yemeğe henüz başlamışken TİKA ekibi de geldi. Kağan ve Sühee onları bekliyormuş. Masalar arasında söz dışında yiyecek içeceklerimizi de paylaştık.


Eve döndüğümde yorgunluk bastırınca yatıp uyudum. Son günlerde havalardan ve üstüne kendi keyifsizliğimden geceleri kısa uyur oldum. Dolayısıyla gündüz bastıran uykuya direnemiyorum.


Salı günü öğleye doğru Bilgee arayıp hazırlanmamı söyledi. Geçerken beni aldı ve doğumla ilgili gerekli belgeleri eşinin çalıştığı yere bıraktık. Geri dönünce benim de hep gittiğim berbere gidip saçını kestirdi. Çocukta takıntı mı var nedir? Hafta üstüne saçını kestiriyor. Onun yaşındayken saçım belime ulaşıyordu. Sonra dökülünce çaresiz kestirdim. Ulan, zaten hiçbir şeyim yoktu, bari saçım olsa kendimi avuturdum. O da beni bıraktı gitti. Yani, önemli bir kısmı. Bilgee saçını kestirirken ben de yandaki terzide karpimin tamirini ettirdim. Çıkınca yol kıyılarındaki afişlerden dolayı seçim kampanyalarını çekiştirdik. İnsanın canı çekmiyor değil. Ben de böyle afişler hazırlatıp en azından çevredeki sokaklara dizmeyi çok isterdim. Yalnız üstünde “Aday değilim”

yazacağım. Öteki türlü Moğollar seçime yabancı da katılıyor sanabilir. Eve dönünce yine pat diye düşüp uyudum.


Bu aralar bolca kitap okuyorum. Zaten yapacak başka bir şey yok. Ama evde sıkılınca Çarşamba öğleden sonra çıkıp yine Cafe Bene’ye gidip oturdum. Kimse “oturacaksan bir şey al” demedi. Bu modern yerlerin iyi yanı bu. Bir ara benden en az on yaş büyük bir adam bilgisayarına piriz arıyordu. Ona masanın çevresindeki piriz yuvalarını gösterdim. Online ekonomi dersi olduğunu söyleyince öğretmen sandım. Biraz sonra bir genç geldi ve bilgisayar üzerinden ona ders vermeye başladı. Saat beşi geçerken eve dönüp akşam yemeğini hazırladım.


Perşembe günü geç uyandım. Öğleden sonra büyükelçinin açtığı konuyu Berat Bey ile görüşmek üzere yine elçiliğe gittim. Dönüşte hesabıma baktığımda para gelmişti ve kirayı havale ettim. Katkıları için Tuğrul Çavdar’a, İlhan Aslan’a ve Vasfi Mamuş’a teşekkür ederim.


Cuma günü yine geç kalktım sayılır. Bugünlerde yemek hazırlarken konser ve yerken de belgesel videoları izliyorum. Orka da denen ala balinalara bayılıyorum. Öğleden sonra yine Cafe Bene’ye gidip Tsend ustadın “Tsaharın har şuurga” adlı eziyet romanını biraz daha okumaya çalıştım. Harfler küçük, gözlerim artık her geçen gün daha da zayıf ve amca bilmediğim bir Moğolca yazmış. Hayat! Tuvalet kâğıtları ile birlikte gerekli birkaç erzakı da alıp eve döndüm. Yine belgesel izlemeyi sürdürdüm.


Cumartesi günü gün boyunca ağır biçimde başım ağrıdı. Ne ettiysem hafifletemedim. Biraz uyursam iyi geleceğini sandım, ama eh… Akşam yemeğinden sonra çaresiz bir ağrı kesici aldım o sayede rahat uyuyabildim.


Pazar sabahı görece erken uyandım. Öğle üzeri baş ağrısının yeniden bastırdığını hissettim. Omuz başlarımdan kafatasıma doğru bütün kaslarım gerilmiş, ağrı kimi zaman zonklamaya neden oluyordu. Karantinadan önce ders verdiğim kursun karşısında epeyidir gitmeyi düşündüğüm Best diye bir mesaj merkezi var. Beş dakika yürüyüp oradaydım. İçeri girdiğimde elemanın tavırları biraz garip geldi. Selam verip masajı sordum. Sorularına cevap verdim ve odaya geçtik. Beni bir iskemleye oturtup önce iki kulağımın önüne iki işaret parmağını değdirip sanki bir şey ölçtü. Camda yazan afişi tersten tam okuyamadım.

Kaslarımın epeyi sertleştiğini ve iki kere daha gelmem gerektiğini söyledi. Başım epeyi hafifledi ama gerçekten tam olarak geçmedi. Ama aldığı parayı sonuna kadar hak ediyor.


Dönüşte yine kafede oturup o bir türlü bitiremediğim romanı okumayı sürdürdüm. Yan masada bizim okuldan emekli hocalar vardı. Moğolca okuduğumu görünce iletişim kurdular ve bilemediğim uzun süre konuştular. Hocam, mesleğinizde konuşmaya kanmadınız mı? Ne güzel emekli olmuşsunuz işte, bu kadar çene çalmaya gerek var mı?


Onlar gittikten sonra kitaptan bir-iki sayfa daha okuyup eve döndün ve yemeği hazırlayıp tam yiyecekken Bilgee aradı. Bir iki işimizi görmek üzere önce “Mahalle”ye gittik. Pazar günü olduğu için kimse yoktu. Ona bugünkü masaj işini anlattım. “Benim de omzum tutmuyor” dedi. Hadi gidelim dediğimizde bir de baktım bizim siteye geldi. Meğer sitenin İh Toiruu’ya bakan yüzünde aynı masaj zincirinin bir şubesi daha varmış. Orada öncekinin penceresinde okuyamadığım şeyi gördüm. “Gözü görmeyen masajcıların dirliği” anlamına geliyor. Bilgee bu zincirin elleri daha duyarlı olduğu için özellikle gözü görmeyenleri çalıştırdığını anlattı. İçeride sıra olduğundan Bilgee şimdilik vazgeçti. Diğer elemanın tuhaf tavırları bundan kaynaklanıyormuş. Eleman gerçekten görmüyor.


Sonuçta bir saat kadar gezip niyetlendiğimiz hiçbir şeyi yapamadan herkes evine döndü.


Eve dönüp yemeğimi bitirdim. Bulaşıktan sonra şimdi Megadeth, Lamb of God, Trivium ve In Flames’in gösterisini içeren “Metal Stream of the Year” videosunu izliyorum. Açın izleyin.