Levent Kaya

Bilet, Tümenbayar, Dolu, Altan-Od, Boya kalemleri

Levent Kaya


Pazartesi günü sıcaktı. Evden patates, soğan ve su almaya çıktım.
Salı günü öğleden hemen önce İsmail’in biletini erteletmek için THY’na doğru yürürken eski iş yeri sahibi Tümenbayar amca ile karşılaştım. On dakika kadar ayaküstü söyleştik. Peşinden gidip bileti bir kez daha Ağustos’un 10una ertelettim. Bakalım o zamana kadar nasıl idare edeceğiz. Eve gelirken bankaya uğrayıp dün teyzenin gönderdiği parayı yokladım. Zaten o göndermese hesabımda hiç para olmayacakmış.
Çocuk sarayının önündeki parkta gölge bir yere oturup artık daha azimle sürdürdüğüm romandan dört sayfa daha okudum. Eve geldikten yarım saat sonra hava akşamdan beter karardı ve sağlam bir yağmur bastırdı. Gözümün kıyısındaki uçuk hâlâ tam olarak iyileşmedi.
Çarşamba günü öğlen en az yarım saat süren dolu yağdı. Gün boyunca genelde hava kara bulutlarla kapalıydı zaten. İkindiden sonra da neredeyse durmaksızın yağmur döküldü. Bütün gün hiç dışarı çıkmadım. Akşam Cumartesi günkü yayın için deneme çekimine girdik.
Perşembe günü bulutlu olmasına karşın öğlede sonra bir ara hava almaya çıkıp artık daha azimle okuduğum kitabı sürdürdüm. Artık her gün dört sayfa okuyorum. Son yarım sayfa kala güneş çıkıp sayfayı parlattığı için gözüm kamaştı. Nasıl olsa birazdan yine bulut güneşi örtecek diye kitabı örtüp biraz bekledim. Hava kapanınca kalanını da okudum. Ekmek, su ve yoğurt alıp eve döndüm.
Cuma günü patates ve soğan almaya çıktım. Akşam yemeğinin hemen peşi Bilgee arayıp “Yemeğe çıkalım mı?” diye sordu. Karşılık olarak “neden bir saat önce aramadın ki? Ben şu anda bulaşığa geçtim” dedim. Sonraki Türkiye ile görüşme yüzünden yatmaya geç kaldım. Bugünlerde önemli bir işim de yok ama uykum eksik. Gözlerimden sürekli uyku akıyor.
Cumartesi günü yine olağan. Öğleden sonra A-Star’a gidip sınıf arkadaşım Altan-Od ile görüştüm. Dersleri, gelecek dönemi, Tserenpil hocanın dilbilgisi kitabını, İngiltere’ye gitmek istediğini konuştuk. Epeyidir düşündüğüm boya kalemlerini ödünç alıp eve döndüm. Bu akşam yemeğe Hürrem’e gitmeyi düşünüyordum. Akşam beşi geçerken evden çıkıp yürüyerek oraya gittim. Son serin günlerde gitsem acaba daha mı iyi olacaktı? İbrahim Bey dekorasyonu tamamlamış, içerisi çok güzel olmuş. Moğolistan’a böyle bir Türk lokantasını gerek vardı; iyi oldu. Eve yine yürüyerek dönerken Le Bistro’nun önünde Erdenebat ile karşılaştım. Eşi (yazar olan) da içerdeymiş. Beni kısa bir davet etti ve iki saat Erhembayar’ın hemen orada yazdığı son öyküsünü konuştuk. Öyküsünü beğendim. Uykum iyice bastırdığı için izin alıp eve döndüm. Türkiye saati ile akşam sekizde yayınımız vardı ama burada o saat gece bir oluyor. İlgilenenler için; Kapadokya Üniversitesi youtube kanalında, Okuma Kulübü’nün bir bölümünde Moğolların Gizli Tarihçesi ve yakın coğrafyayı konuştuk.
Pazar günü geç uyandım. Kahvaltı, temizlik, internet derken öğleden sonra kitap okumak için parka çıktım. Dışarı çıkarken bulutlu da olsa hava 30 dereceye yakındı. Kitabın ilk sayfasını bitirdiğimde yağmur atıştırmaya başladı. Ben de markete girip salata malzemesi aldım. Dışarı çıkmaya yöneldiğimde yağmurun şiddeti daha da artmış, yukarıdan kazanla su boşalıyor gibi yağıyordu. Kafenin bir kıyısına oturup kalan üç sayfayı da okudum. O arada yağmur tam durmasa da epeyi dinmişti. Eve geldiğimde bir yandan Türkiye ile görüştükten sonra akşam yemeğimi hazırlamaya başladım. Altan-Od’dan aldığım boya kalemleriyle olan işimi gördüm. Sonuç: sanki kuru boya kullansam daha iyi olacakmış. Düşüneceğim.