Levent Kaya

Can sıkıntısı, İnternet kesintisi, Yeni Sınıf, youtube kanalı

Levent Kaya

Haftaya nasıl başladığımı hatırlamıyorum. Hasta iken çıkarmak zorunda kaldığım işin yorgunluğunu daha atamamıştım. Ama çok tembellik etmemem, çevirileri aksatmamam gerekiyor.


Salı günü nedense içimi bir darlık bastı. İkinci dönem başlamasına bir ay var ama ders ücretini çıkarıp çıkaramayacağımdan ürkmeye başladım. Üstüne daha Şubat ayı kirası ve aidatı var. Neden bir gün biri kapımı çalıp bir balya para bırakıp “Bu senin” deyip arkasını dönüp gitmez ki? Üstüne bir de durup dururken internet kesildi. Tüm hayatımda moralimin en dipte olduğu günlerden biriydi. Yine de akşam İngilizce dersinde şen şakrak fıkralar anlattım.


Ertesi gün okul kütüphanesine gidip çeviriyi orada sürdürdüm. Ancak oradan İsmail’e internetin kesik olduğunu bildirip ne yapmak gerektiğini sorabildim.


Epeydir hocamları görmüyordum ve akşam yemeğine davet etmeyi düşünüyordum ya, hoca hanımı arayıp ne zaman müsait olacaklarını sordum. İtiraf ediyorum, biraz para biriktikten sonra gelmelerinin daha iyi olacağını düşünüyordum.

 

Ertesi gün dinlenmek amacıyla hocamla on günlüğüne bir bakım merkezine yatacaklarını, ancak çıktıktan sonra gelebileceklerini söyledi. Ne yalan söyleyeyim, sevindim. Ama evde internet hâlâ yok. Kendimi kör, sağır, çon gibi hissediyorum. Bütün işlerimin hâlâ internete bağlı olması benim gibi biri payına ne kadar kötü!


Ertesi gün ilk iş hocamı arayıp tatilin nasıl gittiğini sordum. Çok iyi dinlendiği söyledi. Sırtına fincan da çektirmiş. Rahatının yerinde olduğu sesinden belliydi; onun için sevindim. Evde bir modem anlaşma metni bulup okulun bizim binamızın karşısındaki IT Park’taki şubesine gittim. Evdeki anlaşma metni bu modemin değilmiş. Sonunda adresten gerçek modemi ve kime ait olduğunu buldular. Ev sahibinin kızın adına kayıtlıymış ve kontratta ilk onun adı yazıyor. Bilgee’ye söyledim. Geç saat olduğu için ertesi güne bıraktık.


Bilgee’yi aramada geç kalma nedenim akşamki İngilizce dersi idi. Gün içinde Erbolat’ın kursuna bir uğradım.

 

Cumartesi başlayacak İngilizce kursu için ancak üç öğrenci kaydolmuş. Üç kişi için dört ayımı istimlak ettirmek istemem. Gerçi daha zaman var; bakarsın birileri daha kaydolur. Derken akşam dersine 3 dakika kalmış, ama 10 dakikalık yol var. Hemen çıkıp telaşla yürümeye başladım. O ayağıma takılan demir doğramayı oraya koyan kim ise… Çocuk gibi yere düştüm. Elimi soğuktan korumak için cebimdeydi ya, sağ yumruğum karaciğerime bastırdı.

 

Gerçi Kenan Kara ile antrenman ederken ciğerime çok yumruk yedim ama hazırlıksız olunca pek de bir acıyormuş. Ağzımdan “ah” çıkmasına engel olamadım. Ama derse geç kalmamalıydım, kalkıp ciğerimi tutarak yürüdüm.


Cuma günü sabahtan teknik servisi arayıp durumu anlattım. Türkiye’de teknik servisi ararsınız da en az 20 (yazıyla: yirmi) dakika müzik dinletirler ya, numarayı çevirmemle telefonu kapamam arasında dört dakika vardı. Tamir ekibi öğleden sonra dörtte geleceğini söyledi. Ben de fırsat varken okula gidip bölüm başkanını görmeyi düşündüm. Aradığım kimse yoktu, ama kütüphaneye bir daha uğradım.

 

Teknik ekip saat tam dörtte geldi. Kapının girişinde sinyal olmadığı için çatıya çıktılar. Beş dakika sonra gelince yeniden denediler. İnternet artık çalışıyor. Meğer yukarıdaki anahtar “inmiş.”


Cumartesi yorgun argın kalkıp kahvaltıdan sonra ilk dersime gittim. Tüm sınıftan bir tek katılımcı derse gelmişti. Yine de dersi tamamladım. Çıkışta dayı ile yenge beni eve bekliyordu. On bir yıl aradan sonra biraz yaşlanmışlar, ama eskisi gibi yüzleri gülüyor.

 

Evlerine gittiğim için beni çok sıcak karşıladılar. Benim için elma ve portakal bile almışlar. Sütlü çay içip söyleştik. Çocuklarını, torunlarını konuştuk. Damat böbrek yetmezliğinden gitmiş. Çıkıp yeni başlayan derse gittim.


Neyse ki yeni kayıtlar vardı; dersi on kişi ile geçirdim. Bunlardan beşi kesin kayıt, kesin kayıtlardan biri de dersi mi, sınıfı mı ne bulamamış. Diğer beşi o dersten sonra karar verecekmiş.


Eve geldiğimde çok aç olduğum için karnımı bir güzel doyurdum. Üstüne çay kaynattım ama şeker yoktu. Bu havada dışarı çıkmaya erindiğim için pekmezle içtim. Çayı ilk kez pekmezle içiyorum; oluyor.


Gece kendime sürekli yatmadan hocamın kitabının yeni bölümüne bakmayı telkin edip durdum ama sonuçta öte-beri bakarken saati bir ettim ve tek bir harfine bile dokunamadan yatmaya gittim.


Pazar sabahı karnımı güzelce doyurdum. Ama üzgünüm, bende Pazar sabahı tembelliği yok. Kahvaltıdan sonra yine çeviriye koyuldum. Öğleden sonraki İngilizce dersi için biraz hazırlık arandım. Bu arada, Pazar günüyle birlikte youtube kanalıma ilk videomu yükledim.

 

İlk videonun amacı yalnızca açılış, dolayısıyla Moğolca bilmeyenler anlamayacak, ama merak edenler için linki:

https://www.youtube.com/watch?v=X_oNASE43fk&fbclid=IwAR3fnsxNq67LWchL_qXWy4_GxzIUeVtTpf6IyH6CCxE0pst-UEYw7osaZ9Y


İkindi üzeri yine derse gittim. On öğrenci ile devam ediyoruz. Kendimi karşılaştırınca çocuklar gerçekten çok uslu. Nazar değmesin.


Ders çıkışı eve gelip kısır yaptım. Merak edenler için söyleyeyim; iyi kısır yaparım. Merkuri’den aldığım maydanoz bildiklerimize göre tadı aynı olmasına karşın yapraklar daha küçük ve yumuşak, ama sapları kalın ve sert. O yüzden saplarını kestikten sonra kaynatıp içiyorum.


Saat gece 10a gelirken yine hocamın kitabının beşinci bölümünü açtım. Bu gece biraz çalışmayı umuyorum.