Levent Kaya

Özgeçmiş, Çay, Doğum günü

Levent Kaya

Pazar akşamı tam haftayı kapamak üzereyken Bilgee arayıp arabası olduğunu söyleyerek eve birlikte gitmeyi teklif etti. Hesapta yokken atlayıp hocama gittik.


Gittiğim iyi olmuş. Pazartesi günü hocam semt muhtarına özgeçmiş ve diğer bilgilerini bıraktı. Eve geldikten sonra muhtar bir de özgeçmişin İngilizcesini istedi. Hemen Moğolca özgeçmişi İngilizceye çevirdim. Karşıdan onay alınca “Hadi gel çıkıp bir şeyler yiyelim” dedi. Karnımızı bir güzel doyurduktan sonra o eve dönerken ben de kendi evime döndüm.
Bu hafta İngilizce dersleri tek günlere alınınca akşam derse gittim. Ders çıkışı epeyidir uğramam gereken ve geç kaldığım Marmara Türk Restoranına gidip ihtiyaçları olup olmadığını yokladım.


Çarşamba günkü ders zaten tüm konu ve işlemler bittiği için serbestti. Bu sayede o arada yine hep gülen yüzlü arkadaşımız, kam eşi ve yardımcısı ve rehberimiz Höömii ile gelecek grubun işi için bir daha görüştük. Yanında bir arkadaşı daha vardı. Plakasına baktım, 9 ile bitiyor; yani Perşembe günleri trafiğe çıkamaz. “Zaten o yüzden bugün görüşmek için acele ettim” diye açıkladı.


Çevirinin bugünkü kesimi bitince kaç günlük yorgunluktan dolayı yatıp İngilizce dersine kadar dinlendim.


Perşembe günü bölüm başkanı Ağustos’un 17-22sinde Moğolistan’da düzenlenecek olan PIAC’ı haber verip katılmamı önerdi. Tam da turumuz olan günler. Bakacağız.


Bölüm başkanının dersini de tamamladık ve dersler tatile girdi. Öğleden sonra yine Merkuri’ye gidip yeşillik bir şeyler aldım. Geri dönerken Pakistanlı arkadaşlarımızın lokantası Curry’ye uğradım. Çayları bitmiş. Bir ara araba ayarlayıp çay bırakmam lazım.


Cumartesi sevgili hocamın doğum günü. Cuma’dan zaten çocukların ikisiyle de görüşüp programı ve ne götüreceğimi sordum. İkisi de “Bir şey düşünme, gel yeter” diye kestirip attı. Ben yine de bildiğim ve değişik olabilecek bir yemekten orta boylu bir leğen hazırladım. İş çıkışı Bilgee yine beni aldı ve eve giderken ayrıca hazırladığım yemeğin yanında ayran iyi gider diye yoğurt da aldık ama baktığımız yerlerde marul yoktu.
Eve gittiğimizde pastayı çoktan kesmişlerdi ama en azından yemek ve dolayısıyla ana etkinliğe yetiştik. Buralarda Salıpazarı’nda 30 yıl önce satılanlar gibi pastaları pastasızlıktan ölsem canım çekmez zaten.
Yemek ve sonrasında masa çevresinde aile söyleşisi çok hoşuma gitti. Şimdiye kadar evin annesi olarak her şeyi eksiksiz tutmaya çabaladığı için hep ciddî görmeye alıştığım hoca hanım belki de evde bir oğul, bir kız, iki gelin, bir damat, üç yeğen olduğundan bana daha rahat geldi. Babasının şaka anlayışını ve fıkralarını anlattı. Onu böyle mutlu görmek çok hoşuma gitti. Hocamın kulağına eğilip bunu fısıldadım. Bana gülerek “iyi, iyi, bırak mutlu olsun” dedi.


Kuşkusuz günün kişisi olarak hocam da çok mutluydu. Benim ve okuldaki durumumla ilgili bir örnek anlatması hayatımın en önemli anlarından biriydi ama şimdilik birçok nedenden dolayı anlatmayacağım.
Pazar sabahı hep birlikte tembellik ettik. Bu arada çeviri için güneş çağan bir yere oturduğum için iyice ısınmışım. Ama evdeki üç kız torun istila ordusu gibi. Koşturmaca, çekişmece, patırtı, gürültü, hiç kesilmiyor.
Pencereden öğle güneşi girerken, yakın zamana hazırlandığım başka bir şey için hocamla birlikte bir video kaydı aldım. Çok geçmeden onu da sizlerle paylaşmayı umuyorum.


Çeviri bitince toparlanıp, kalabalığı kendi hallerinde bırakarak eve döndüm.