Levent Kaya

Ödevimi verdim, Belgeselciler, Savunma provası, İngilizce sınıfı, Beşparmak

Levent Kaya

Ne haftaydı ama! Ne mi oldu? Ne yazacağımı bilemedim şimdi. Pazartesi belki de bütün gün evden çıkmadım.


Salı günü erkenden kalkıp dersten çıkmadan hocama yetiştim. Ertesi günün ders ödevinin çıktısını aldım; kitabı için elden geçirdiğim yerleri gösterdim. Bir sürü gülünç yanlışım vardı. Eğlence oldu da sayılır. Hepsini düzeltti. Saat 11e gelirken “Sabah hiçbir şey yemedim; çıkıp bişeyler yiyelim dedi.”


Eve gidince çeviriye el attım. Ders çıktısının son sayfasının dibine kurşun kalemle dörtgen yazı adımı yazdım. Kesin eksiği var ama şimdilik elimden bu kadar geliyor.


Ertesi sabah erkenden uyanıp Türkiye’den bir mesaj geldiğini gördüm. Aralık sonunda Ak göl’de, Duhalar arasında belgesel çekimi için bir ekip gelecekmiş. Lafı gizlemeyeceğim; 21 Aralık’tan sonra yılın en soğuk dönemi olan 9lar başlar.

 

Yılın en soğuk zamanında, Moğolistan’ın en soğuk yerinde, üstelik uçak olmadığı için kara yolundan belgesel çekimine gitmek için insanın hiç aklı olmamalı. Değiştirip değiştiremeyeceklerini sordum: “Biletler alınmış!”


O gün ödevimi verdim. Ders öğretmenim yanlışımı söyledi. hPags-pa hece yazısı olduğu için, örneğin M-E-H harflerinin sağ köşesinden aşağı bir çizgi çekip birleştirerek heceyi belirlemem gerekiyormuş. Bu kadar eksikse, iyi canım.

 


Derste diğer dört öğrenci de ödevini sunup, teknik olarak dönemi kapadık. Bu arada Altan-Od dışında diğer dördünün adlarını ilk kez bugün öğrendim. O İç Moğol bir kız var; geçen haftaki sunumuna kadar konuştuğuyla ilgili ciddi kuşkularım vardı.

 


Dersten çıkınca tahsilat için koşarak Merkuri’ye gittim. Tahsilatın biri tamam, diğeri “hesabına göndereyim” dedi. Normal koşullarda biri “ödemeyi hesabına göndereyim” derse, bu Nasreddin Hoca’nın peşin ödeme fıkrası gibidir. Çaresiz okula döndüm. Yolda kulaklarım yine donmuştu. Ellerim ve bileklerim okula gelene kadar ısınmadı. Neden kazağımı giymiyorsam acaba?

 


Okulda yüksek lisans ve lisans öğrencilerinin ön savunması vardı. Tavrı görmek için salona geldim. Meğer hocam da jürideymiş. Koreli kız ve Doğu Türkistanlı Oirad iyi hazırlanmışlar. Dil bilimi tarihi dersimden sınıf arkadaşım da buradaydı, ama konusu hayvancılık terimleriyle ilgili olduğu için ona bir sürü iş çıkardılar. On beş günde hepsini nasıl yetiştireceğini benim gibi o da bilmiyor. Bölüm başkanımıza sorarsak ise “Moğol için bir gün ve gecelik bir iş!” Tek lisans öğrencisi savunmasına harika hazırlanmış. Çıkarken hocama “Lisans öğrencisi çok mu iyi hazırlanmış; yoksa bana mı öyle geldi?” diye sordum. “Çocuk iyi; geçen Höhhot’a gittiğimizde onu da seçip götürmüşlerdi” dedi. Genç bir meslektaşımız hazır olabilir. Doğu Türkistanlı kıza arkadaşlarımdan birkaçını sordum.

 

Hepsini (doğal olarak) tanıyor. Tatilde gideceği için selam gönderdim. Uygurca bilip bilmediğimi sordu. “Biliyorum” dediğimde de başparmağıyla onaylayıp “Ben de biliyorum” dedi. Lisans’ta Mançuca hazırlanan kızın sunumunu beğendim. Ama bir konu var.

 


Ertesi gün öğlen evde çeviriyle meşgulken “Parayı gönderdim, aldınız mı?” mesajı geldi. Yaşasın! Fıkra olmadık.

 


Öğleden sonra Altan-Od ile bölüm başkanını görüyorduk. Biraz onun ödevinden konuştuk. Moğolca’ya giren Türkçe söz varlığı konusuna hazırlanıyordu. Doğrusu, bölüm başkanının da bu konuda altyapısı var; ama çalıştığı alan bu değil. Bu arada önceki akşamın prova sunumlarını da konuştuk. Bu arada dünkü Mançuca sunumla ilgili konuyu da hocama sordum: Mançuca Moğolca gibi üst düzey, olağan düzey ve alt düzey konuşma biçimleri olan bir dil değil. Ama bizim okulun geleneğinde Mançuca tüm sözleri üst düzeyden Moğolca’ya aktarıyorlar.

 

Neden? O da Moğolistan’da ve okulumuzdaki Mançu çalışmalarının 1940lardan sonraki geçmişini aktardı. Kendisi de Mançuca çalışıyor. Bakalım; sıra tezime gelince belki birlikte çok işler yaparız.

 


Oradan çıkıp Altan-Od’un kursuna gittik ve ilk İngilizce konuşma dersime girdim. Üç kursiyerden ikisi öğrenci, biri bankacı. Öğrencilerin ikisi de çok zeki, ama ülkelerini sevmiyor. Bunu ilerleyen süreçte düzelteceğiz.
Cuma günü sabah okula gidip hocamı görecektim, ama hazırlık sınıfının dersleri iptal olmuş. Öğleden sonra Bilgee geldi ve çalışmamı ona da okuttum. O giderken ben de çıkıp Duha arkadaşımız, Höömii diye tanınan Ganzam ile görüşüp bu konuyu konuştum.

 

Yol ve iklim durumunu uzun uzadıya konuşup bir yol haritası çıkarmaya çalıştık. Ayrıntılar için bir-iki gün istedi. Bu arada söylediği en ilginç şey “Gelenlere söyle; gelirken yorganlarını getirsinler” oldu. Üstümüze bir sıkıntı kaldı ama hadi bakalım.

 


Cumartesi sabahı yine konuşma sınıfı vardı. Perşembe akşamından iki kişi eksikti ama o gün gelmeyen iki kişi dersteydi. Sınıfımda ilginç katılımcılar var.

 


Çıkınca Erbolat’ın kursuna gittim. Şirketin iki güreşçisi yeni yıl için beşparmak getirmişti. Biz kazımızı yedik, kışa hazırız. Sizi bilmem. Sonra Erbolat ile biraz lafladık. 27 Aralık’tan sonra Hövsgöl’e gidip belgesel çekmeye o da şok oldu. Başımıza kötü bir şey gelmese bari!
Pazar günü resmen evde takıldım. Yine de uykum var. O yüzden yazıyı ilk kez gözlüğümü takarak yazıyorum. Alışmayınca gerçekten durmuyormuş.

 


Sonra gelecek ekibin tur günlük plan metnini hazırladım. Hava almak için dışarı çıktım, akşam yemeği ve güzel haftanın sonu.