Levent Kaya

Kızıl Ekim, Makalenin Moğolcası, Barbunya, Öğretmenler Günü

Levent Kaya

Bundan sonra uzun bir süre aynı durumda olacağız: hava soğuk.


Hafta başında Samsun’dan bir arkadaşım çeviri istediğini söyledi. Daha bir dersimin dönem ödevini neyle hazırlayacağıma kadar vermemişken iyi sürpriz olmadı. Bu hafta çok angaryam da vardı ama Salı günü onu ele aldım.


Çarşamba günü ders olup olmaması kargaşasının nereden çıktığını bilmiyorum; kimi arkadaşlarımda böyle bir düşünce vardı. Meğer bu hafta değil, gelecek hafta Çarşamba tatil olacakmış.

 

Bu arada ders öğretmeni sonraki hafta ilk sunumu benden istedi. Hafta sonundan önce başlayamam, ama o güne kadar elimden geleni yapıp hiç bilmediğim bir konuyu yetiştirmeye çalışacağım.


Perşembe tüm gün evden çıkmadım. Hava soğukken evde oturup çeviri ve diğer işleri yetiştirmeye çalışmak iyi oluyor. Ama akşama sıkıldım ve Le Bistrot’ya gitmeye karar verdim. Girdiğimde içerisi gözüme bir tuhaf geldi. Sonra fark ettim; salonun ortasındaki piyanoyu kıyıya çekmişler. Piyano tuşlarının kapağı açıktı ve desteğin altında altın yaldızla Rusça “krasnıy oktyabr’” yazdığını gördüm. O da aklıma Sean Connery’nin oynadığı başyapıt ‘Kızıl Ekim’i getirdi.

Film hem sinemacılık açısından, hem de denizaltı harbi açısından harika bir iş. Boş zamanı olan oturup bir daha görsün.


İsmail iş için yardım istedi. Buradaki Türklerden hazır yemek almaya gelecekler varmış. Birlikte iş yerine gidip bekledik. Genç buraları pekiyi bilmiyor ve Moğolcası da yok.

 

Telefonla ulaşıp tanıdık bir yeri tarif ettirdik. Uzakta değildi ama yürüyerek gelmesi uzun sürecekti. Zaten 1 saattir kayıptı. Taksiye binip şoförler konuşmak istedik. Şoföre yerimizi tarif ederken de telefonun şarjı bitti. Neyse, biraz sonra bizi buldu. 6 paket çayın yanında hazır nohut, fasulye ve barbunyadan onar kutu aldı. Çıkışta onu evine bırakıp oradan evlerimize geçtik.

 

Bölüm başkanı Türkiye’de yayınlanan bir makalemin Moğolcasını istemişti. Neyse ki Cuma gününe yetiştirip akşamüzeri teslim ettim. Ayrıca diğer dersim için gerekli olan kaynak kitapları da aldım. Bu arada İsmail kira sözleşmesinin haftalardır bekleyen sözleşmesini imzalamak için emlakçıya gideceğini söylemiş. Moğolca gerekeceği için beni de çağırdı. Okuldan fırlayıp Le Bistrot önünde ona yetiştim. O arada saat 17:10 sularıydı. Yaklaşık 1 km ötedeki emlakçıya vardığımızda ise saat 18:20 olmuştu. Sirkin önündeki kavşakta yanlış hatırlamıyorsam yarım saat bekledik.

 

Bu örneği Ulaanbaatar’daki trafik sıkışıklığının ne boyuta ulaştığını tasavvur etmeniz için yazdım.


O kadar yol gelmişken aynı trafiğe bir daha dalmamak ve ayrıca Bilgee ile buluşmak için yakındaki UB Jazz’a geçtik. Bilgee akşam geç saate kadar işte kalacakmış ama izin alıp yanımıza indi. Biraz iş konuştuk. Güzel ve kalabalık yer; ama müzik sesinden karşındakinin sesini işitmek zor. Dokuza doğru oradan kalkıp Bilgee’yi işine bırakarak eve döndük.


O arada havanın dumansız olduğunu fark ettik. Geçmiş yıllarda özellikle akşamlar şehrin üstüne çöken duman insanın genzini yakardı. Bu yıl hükümet kompozit bir kömür getirip diğerlerinin kullanımını yasakladı. Kalorisi düşük diye, başta bizim Bilgee olmak üzere bu işe öfkeli çok insan vardı, ama bu akşam eve dönerken soğuktan başka derdimiz olmadı.


Cumartesi günü Türkiye’den gelen çeviriyi bitirip gönderdim. Kısa bir alış verişe çıkarken apartman kapımızın yine bozulmuş olduğunu gördüm. Evsizler zaten çok zaman dayanmıştı. O arada kısadan ‘Horoolol’ yani mahalle denen yerde mağazaları gezip polar atkı aradım. Yok! Bu arada akıl danışmak için hoca hanımı aradım. O ve kızı acele etmememi salık verdi. O arada hocamın annesinin çok rahatsız olduğunu öğrendim. Hocamın Çin’deki işi henüz bitmedi ama erken gelip gelemeyeceğinin yolunu arıyorlardı. Anlaşılan nine epeyi kötülemiş.
Eve geldiğimizde apartman yönetimi kapıyı onartmıştı. Apartman yönetimi yine öne geçti.


Son iki gündür geç yatıp geç kalkıyorum ve bütün günüm mahvoluyor. Pazar günü de öyle oldu. Uyandığımda on bir olmuştu. Kalkıp evi genel olarak bir temizledim. Peşinden de kendim duşa girdim. Öteden İsmail geldi. O da temizlik yapmış. Kahvaltı hazırlamaya niyetlendi; yumurtamız bitmiş. Çaresiz çıkıp yumurta ve ekmek alıp geldim.


Öğleden sonra yine üç saat Türkçe dersim vardı. Öğrencilerden biri nezle olmuş. Yine de dersi sorunsuz bitirebildi. Ama sona doğru artık başını zorlanarak dik tutabiliyordu. Eve geldiğimde kapıda İsmail ile karşılaştım. Birilerinin sipariş işi varmış; işe gidiyordu. O arada geçen gün hazır yemek alanlar yanlış aldıklarını ve aldıklarını değiştirmek istediklerini söylemişler. Bütün kutuları kendi ellerimle sayıp poşete koyduğumu anlattım. ‘Sorma gitsin. Bu adamlar Moğol değil Türk. İki barbunya yiyemeyecekler sanki!’ dedi. Haklı.


Eve girdiğimde Timur Davletov’dan öğretmenler günü kutlama mesajı geldiğini gördüm. Benim öğretmenler günüm böyle geçti. Tüm öğretmenlerimizin öğretmenler günü kutlu olsun.


Yarın yine öğleye doğru uyanmak istemediğim için bugün erken yatmak istiyorum. Saat yediye geliyor. Malum dersimin ödevine kısa bir girişten sonra paydos vereceğim.