Av. Tufan Akcagöz

DENİZ KUSUYOR

Av. Tufan Akcagöz

Neredeyse haziranı ortalıyoruz ama henüz Samsun'a yaz gelmedi. 

Çünkü kırlangıçlar istemeden bu memlekete yaz gelmez.
Eskiden, karpuz kabuğu denize düşünce yazın geldiğini anlardık. 
Öyle kirlendik ve kirlettik ki, deniz artık insanın pisliğini taşıyamaz oldu.
Kusuyor deniz.
Salya dediklerine bakmayın, müsilaj dediklerine inanmayın.
Tutamıyor kendini, kusuyor. 
Yazın geldiğini söylüyor bize deniz..
Ve suratımıza vuruyor, aslında ne pis insanlar olduğumuzu. 
'Alın size yaz !' 
Kapitalizm, bireysel zenginleşmeyi hedefler. Bu sistemin içinde, bolca asalak, bolca tembel, bolca paradan para kazanan adam görürsünüz. 
Çevre, bu sistemin dostu değildir. 
Karl Marx'ın dediği gibi:
"Kapitalizm, gölgesini satamadığı ağacı keser..."
Kesmiyor mu?
Görmüyor musunuz?
Deniz kustu işte..
Daha ne yapsın? 
Hâsılı, hepimiz öleceğiz.
Ve galiba bu bir intihar biçimi. 
Kırılan her çiçeklenmiş dal, mezar taşımıza atılan imzamız.
Adımızı nakşediyor dere yataklarına, susuz kalmış balıklar. 
Siz hiç ekmeksiz kaldınız mı? 
Ekmekle sofra arasındaki uzun yolculuğun hikayesini dinlediniz mi bir değirmenciden?
O halde, suskun kalmanızı anlıyorum olan bitene..
Bihabersiniz yaşadığınız evrenden.
Evren sizi tanıyor ama siz ona kıymet vermiyorsunuz.
Böyle bir arkadaşlık yürür mü?
Yürümüyor zaten. 
Bak, kusuyor deniz.
Zehirli ifrazatını hepimizin suratına fırlatıp atıyor. 
Bakarsan bağ olur demiş büyüklerimiz. Dokunaklı laf etmişler.
Bakmıyoruz, dağ oluyor.
Her defasında canımız sağ oluyor. 
Oluyor mu gerçekten?
Dengesini bozduğumuz, ayarları ile oynadığımız her tabiat varlığının önünde yerlere kadar eğilip günler, aylar, yıllar boyu pişmanlığımızı haykırsak, af dilesek, tamamen arınamayacak kadar suçluyuz. 
Üzerine bastığımız toprağın her metrekaresi için ayrı ayrı günahkârız.
Biz bu evrenin sahibi değiliz ki, misafirleriyiz.
Bizden öncekiler gibi. 
Kimi önden gelip, kahvesini içip gidiyor; kimine daha sonra geliyor misafirlik sırası. 
Bu düzenin parçasıyız hepimiz. 
'Ben bu dünyaya gelmeyeceğim' kavgası yaptığımızı sanmıyorum. 
Sorulsaydı, çoğumuzun yine gelmek isteyeceğine inanıyorum.
Bir elmanın bize ettiğine bakar mısınız?
Şimdi ise, parça parça edilmiş hayallerin cennetindeyiz. 
Kovulmuşuz ama lâin değiliz. 
Herkes kendi cehennemini yaşıyor bu devran içinde. 
Bizi lanetleyecek olan tanrı değil, onun gölgesindekilerdir. 
Bakın deniz kusuyor işte..
Durdu, durdu, durdu.. 
Binlerce, on binlerce, milyonlarca yıllık cerahatini kusuyor. 
Gelme diyor, dokunma diyor, yaklaşma diyor..
Daha nasıl anlatsın? 
Ya ağaçlar da aynı cesareti gösterirse bir gün? 
Nesli tükenmek üzere olan hayvanat...
Üzerine beton döktüğümüz nebâtat...
Hepsi ayağa kalkarsa bir gün?
Kuruyan derelerin adına..
Sorgusuz kesilen, benzin kokan yalazların yok ettiği ağaçların nâmına..
Karar alıp da, deniz gibi yaparlarsa bir gün? 
Susuyor, görmezden geliyor insan. 
Hangi televizyon dizisini izliyorsa o vakit, başını bile çevirmiyor..
Deniz kusuyor.
Ya kırmızı kanatlarıyla adsız bir güvercin, ya teyakkuzda bir dağ aslanı, ya da ellerini semaya kaldırmış bir çınar..
Ben, kuruyan bir toprağım.
Parça parça sessizliğim, dingin gövdeme sığınmış, upuzun yatıyorum.
Bir bardak su içsem kendime gelir miyim? 
Salya sümük ağlıyor deniz. 
Sana, bana, hepimize.. 
Ve diyor ki, dokunma..
Yeter kirlettiğin..
Kirletme !