Av. Tufan Akcagöz

İNSAN HİSSETTİĞİ BOYDADIR

Av. Tufan Akcagöz

Aynanın karşısına geçip de kendisini güzel ya da yakışıklı bulmayan yoktur derler.

Şöyle bir düşünün, hayal edin. 
Kim demişse doğru demiş galiba.
Ayna nelere kadir, ya da göz..
Ya da her şey beyinde bitiyor diyelim.
Diyelim mi?
Galiba öyle. İnsana bu güzel oyunu oynayan beyinden başkası olamaz.
Ne güzel organ beyin. 
Görmediğimiz için pek kıymetini bilmiyoruz. 
Allah görmeyi de nasip etmesin zaten. Elimizle tutmadığımız için pek bir şey yerine koymuyoruz ama beyin olmadan da olmuyor. 
Hem, elle tutabildiğimiz uzuvlarımızdan ne fayda gördük ki?
Kötü cadı, elinde ayna neyin derdinde ise, bugünün cadıları da aynı şeyin derdindedir. 
İnsan doğduğu günden itibaren, mukayese elemanıdır, bu kesin.. 
Kimin kaşı kara, kimin boyu uzun, kimin gözü elâ, kimin boyu sırım.. 
Oysa görünen mi güzeldir görünmeyen mi, bunu kimse sorgulamaz bile.
Görüneni herkes görür.
Adı üzerinde.
Ya görünmeyen?
Görünmeyeni kim görecek ki ruhtan, gönülden başka? 
İnsan, en büyüğüdür tabiatın.. 
En büyük insandır, başka büyük yok..
Ne zavallı etiket.
Güzel bir tebessüm, bir tatlı bakış, tedavi edici özellik taşır. 
Gülmek, hayat kurtarır çoğu zaman.
Erol Taş gibi gülüyorsanız başka.
İnsan, kendisini nerede görüyorsa oradadır, değişmez. 
Ceketlerini geniş vatkalı diktirenleri biliyorum omuzlarını olduğundan enli göstersin diye. 
Siyah giyenleri biliyorum ve hatta ince uzun çubuklu giysiler tercih edenleri.. 
Daha zayıf göstermek için..
Şişman göstersen ne olacak?
Öyle demeyin, artık büyük bir sektör haline geldi, binlerce insan bunun için uğraşıyor; insanı zayıflatmak için. 
Bahar gelince, televizyon reklamlarının rengi bile değişiyor..
Kışın kilo aldırmaya çalışıyor, yazın zayıflatmak için kırk takla atıyor.. 
Ah şu televizyon reklamları..
Sağlık açısından fit olmak gerekli diyorsanız, haklısınız. 
Obezite artık dünyanın başına bela..
Az hareket, çok yemek..
Hoop, tahtalı köy.. 
O nedenle, yürüyün kardeşim..
Gücünüz yetene kadar yürüyün, faydasını göreceksiniz. 
Hem bizim memlekette 1 Mayıs'ta Taksim'e doğru yürümüyorsanız, kimse yolunuza çıkmaz, polis de müdahale etmez.
Oh ne rahat..
İnsan, rahat yaşamanın adıdır. Kalıcı hiç bir sıkıntısı yoktur insanın. Suyun içini de bilir, dışını da. Balıktan akıllıdır. Bir yırtıcı hayvandan daha vahşi olur yeri geldiğinde. Güçlüdür. 
İnsan, konfor demektir. 
Rahat bir kanepenin hazzını, bir tek insan arar. Ormanın derin köşelerinde ekmeğini kovalayan ayının böyle bir talebi ve beklentisi yoktur. İnsan, ayıdan daha çok keyfini düşünür. 
Yaşamadığı hazların pişmanlığını yaşar insan ama bilir ki sonunda ölecek ve bu pişmanlıklar da kendisiyle birlikte toprağa karışacaktır. Karıncaların böyle bir derdi yoktur mesela. Hiç de olmamıştır. Sabah akşam, sıkletinin çok üstünde bir yarış içindedir karınca. Sıkletinin üstünde rekor denemesi yapmaktan başka belirgin çabası yok denebilir. 
Karınca gibi çalışıyor insanoğlu.
Ders çalışıyor, ezber ediyor tüm bilgileri.
Ev yapıyor, aş yapıyor.. 
Karınca gibi, dur durak bilmiyor. 
Çalışarak her şey olur, bir tek Peygamber olamam sanıyor.. 
Su gibi akıp gidiyor ömrü, çalıştıkça. 
İnsan, sustalı maymun gibi oturur kimi zaman.. 
Kimi zaman da deli fişek hayallerin peşindedir. 
Durur, durur; kimi zaman kudurur. 
Maskara olan da insandır, vakur olan da. 
Savaştan nefret eden de odur, kan dökmek için arzulayan da..
Evde saklanmayı da bilir, dışarda boy göstermeyi de.. 
İnsan, kuru kalabalık canlısıdır. 
Gülü hiç ellemese, güllerle bezeli şiirler yazmasa, gül yok olup gidecek sanıyor..
Gülü, kendisinin yarattığını zannediyor. 
Ruh bir yapışık ikizdir insanın bedeninde. Ne düşünceyle, ne iradeyle bu güçlü, kudretli kahraman alt edilemez.. 
Ruha, uymaktan başka çaresi yoktur insanın. 
Kurulu bir sofranın baş köşesindeki misafir, bir ondan yiyor, bir bundan.. 
Bir hoşafa daldırıyor kaşığını, bir pilava. 
Ağaçların hepsi onun için adeta. 
Hiç birini dikmemiş olsa da öyle..
Hiç birinin dibine su vermemiş olsa da öyle. 
Ne hissediyorsa, o duygunun elinden tutarak, o rüzgârın peşinden gidiyor. 
Zeytin çekirdeklerini birbiri ardına savuruyor toprağa. 
Kul oluyor, yanıyor kül oluyor. 
Elinde zaman makinesi, bir baştan diğer başa koşuyor. 
Yorulunca dinleniyor. 
Ansızın geldiği gibi, ansızın da gidiyor.
Haberi bile olmuyor, geldiğinden.. 
Haberi bile olmuyor, gittiğinden.. 
Aşk diyor, aşk olsun diyor; oluyor. 
İnsan, yaradılışı gereği uçuktur biraz. 
Kaçıktır, deli deli işler yapar. 
Bomba patlattığı eliyle çocuk sever; küfrettiği diliyle dua eder mesela.. 
Zamanın birinde bir adam varmış, onu hiç kimse sevmezmiş. O da kimseyi sevmezmiş. Sevişmeyerek yaşamışlar. O da ölmüş, onu sevmeyenler de.. 
Kuru bir ekmeği ıslatmış bir avuç insan. Evet, şimdi daha adil bölebiliriz ekmeği.. 
İki parmak sıkımı sana, iki parmak sıkımı bana..
Son parça, sonuncuya yetmemiş. 
Dili dönmüyor ki söylesin bebek, insanın insana yaptığını.. 
Haydi, uzayıp gidelim upuçsuz ovalara, dağlara.. 
Başımız bulutlara değsin ister misin? 
Olmaz deme, bal gibi olur.. 
İnsan hissettiği boydadır.