Av. Tufan Akcagöz

YÜZBAŞI FARUK'U TANIMAYAN FESLİ KADİR'İN PEŞİNDEN GİDER

Av. Tufan Akcagöz

Bandırma adlı vapur, Mustafa Kemal ve 18 askerle beraber 16 Mayıs 1919 tarihinde öğle üzeri İstanbul'dan Samsun'a doğru yola çıktı.
İstanbul işgal altında, Anadolu'nun dört bir tarafı işgal kuvvetleri tarafından abluka altına alınmış. Çaresizlik her Anadolu insanını çepeçevre esir almış. Acaba kurtulabilecek miyiz?
Padişah, altı yüz yıldır oturduğu koltuğu korumaktan başka bir şey düşünmüyor, aciz..
Meclis, temsil görevini çoktan bırakmış.
Millet, savaş yorgunu.
Millet, aç biilaç..
19 Mayıs'ın ne anlama geldiğini anlamak için, 16 Mayıs 1919'u ve işgal günlerini iyi bilmek, öğrenmek gerekir. Şayet bunları bilmezseniz, size Bandırma basit bir gemi, mürettebatı ve yolcuları basit insanlar ve yolculuk ise oldukça sıradan gelebilir.
Ortalık, ilk adım olan 19 Mayıs'ı ve kurtuluş mücadelesini sıradanlaştırmaya çalışan kötü niyetli insan kaynıyor. Bunların neredeyse bütünü, iktidar kaynaklarından besleniyor. Söyledikleri cehalet değil, olsa olsa husumet gereğidir. Kurtuluş mücadelesine düşmanlar.
İşgal demek, vatan ve millete dair tüm özgürlüklerin askıya alınması, kuru bir ekmeğin bile işgalcinin lütfuna bırakılması demek.
Bugün 16 Mayıs ve Mustafa Kemal bundan tam 101 yıl evvel, bu makus talihi geri çevirebilmek için yola çıktı.
Tarih önünde ona minnet duymayan her Türk, ya cahil, ya kör, ya da işbirlikçidir. Bugün Atatürk ve Cumhuriyet'e düşmanlık edenlerin, işgalci İngiliz ajanlarından farkı yoktur.
Ruhun şad olsun Atam.
İyi ki bu kutlu yola çıktın.
Şayet çıkmasaydın...!!
Bunu da, Turgut Özakman'ın, çılgın Türkleri anlatan güçlü kaleminden okuyalım:
'Sarı atlas döşeli büyük oda, nezaretin ileri gelen subayları ile doluydu. Hürriyet ve İtilaf Partisi yanlısı olan birkaç gerici subay dışında hepsi Anadolu’ya geçmeye çoktan hazır. Ankara’nın İstanbul’da kalmalarını gerekli gördüğü namuslu askerlerdi. Kapı açıldı, kapının boşluğu içinde yaver göründü. "Emrettiğiniz yüzbaşı geldi efendim."
"İçeri al."
Nazır Ziya Paşa subaylara bilgi verdi: "Az önce sözünü ettiğim talihsiz olayın faili."
Yüzbaşı bekletmeden içeri girdi, kaygılı bakışlarla kendisini izleyen subayların arasından hızla ilerleyerek nazırın masası önünde durdu, selam verdi:
"Yüzbaşı Faruk, İstanbul. Beni emretmişsiniz."
Uzun boylu, kumral, yakışıklı, biraz bıçkın havalı bir subaydı. Nazır önündeki bir yazıya bakarak yumuşak bir sesle "Oğlum" dedi, "Dün akşam Beyoğlu’nda İngiliz İnzibat Subayı Teğmen Miller’i, emre rağmen selamlamamışsın. Doğru mu?"
"Evet efendim, doğru."
Nazır, dürüst subaya babacanca yol gösterdi:
"Herhalde görmediğin için selamlamadın, değil mi çocuğum?"
"Hayır efendim gördüm."
Nazırın canı sıkıldı:
"Niye selamlamadın öyleyse? Selamlamanız için emir verilmişti."
"Rütbesi benden küçük olduğu için selamlamadım Paşam. Askerlik töresince, önce onun beni selamlaması gerekmez miydi?"
Ziya Paşa derin bir kederle ellerini açtı:
"Askerlik töresi mi kaldı a yavrum? Adamlar galibiyet haklarını kullanıyorlar. İngiliz Komutanlığı bu sabah olayı protesto etti. Mesele çıkarılacak zaman değil. Hemen şu müzevir teğmeni bul da özür dile. Olayı kapatalım."
Başıyla çıkması için izin verdi. Ama yüzbaşı yerinden kıpırdamadı.
"Paşam, bir de beni dinlemenizi rica ediyorum."
Nazır bıkkınlıkla, "Söyle bakalım" dedi.
"Balkan Savaşı’nda teğmendim. Çanakkale’de üsteğmen. Suriye cephesinde yüzbaşı oldum. Ben bu rütbeleri tek başıma savaşarak almadım. Her rütbemde binlerce şehidin ve gazinin hakkı var. Onların hakkını korumak namus borcumdur. Beni affedin, özür dileyemem!"
Harbiye Nazırı bozuldu:
"Anlamadın galiba. Harbiye Nazırı olarak emrediyorum."
Yüzbaşı sükûnetle "Anladım efendim" dedi, apoletlerini bir hamlede söküp Nazır'ın masasına bıraktı:
"Artık emrinizi dinlemek zorunda değilim!"
Selam vermeden dönüp kapıya yürüdü. Oturan subayların, İstanbul’u tutan birkaçı dışında, hepsi saygıyla ayağa fırladı. Hepsinin rütbesi yüzbaşıdan büyüktü. Gözleri dolarak, yüzbaşıya selam durdular.'
İşte kurtuluş savaşı, memleketi bu badireden kurtardı.
Kurtuluş savaşının ilk adımları Samsun üzerinden atıldı. İlk kıvılcım, Samsun'da yakıldı.
Yüzbaşı Faruk'u ve isimsiz binlerce kahramanı bilmeyen, tanımayan; fesli meczupların peşinden gidiyor, atasının kemiklerini sızlatıyor.
Keşke geldikleri gibi arkalarına bakmadan kaçan işgalci güçler, bu hastalıklı kafaları da alıp yanlarında götürselerdi.