Av. Tufan Akcagöz

KAFKA'YI DÖVESİM VAR BUGÜN

Av. Tufan Akcagöz

Gregor Samsa gibi uyandım bugün. 
Patronum ya da Genel Müdürüm yok başımda. Hiç de olmadı. Ama Samsa gibiyim bugün. Bir böcek kabuğu çevrelemiş gibi bedenimi. Anahtar deliklerinden geçesim var. Sürünesim var, sırf istediğim için. 
Sürünmek iyidir, şayet bunu sen istiyorsan.
Yoksa, sana biri reva görüyorsa bir o kadar çekilmez olur. 
Böcek gibi, kıvrıla yıkıla dolaşasım var. 
Gideceğim yer, kat edeceğim yol, geçireceğim zaman hiç mi hiç önemli değil. 
Sigara içmeyivereyim ne var? Ne olmuş yani, lıkır lıkır bir bardak suya hasret yaşayacaksam? 
Bedenimin çevresini çepeçevre sarmış kabuğumun içinde, sımsıkıyım. Antenlerim bakımlı, cilalı.. Yetmez mi?
Denizde yüzemem belki ama bir bardak suyun içinde keyif yapabilirim doya doya..  
Herkes gibi yürüyemem ama adım atıyorum ya bu yeter. 
Kapı altlarından geçesim var. 
Işık gördü mü, deliresim var.
Zehirli yiyeceklerden kaçasım var.
Tuzaklara düşesim, düşüp düşüp kurtulasım var bugün. 
İnsanlar zehirler mi beni? 
Korkmuyorum insanın elinden çıkacak hiçbir zehirden, insanın kendisi kadar. 
Sonra, biraz daha yürüyesim var. 
Nefessiz koşasım var, bir elma ağacının altına varana kadar.  
Elma kurduyla hasbihal edesim var. 
Yer yılanlarından kaçasım var. 
Zaman yeter mi bunlar için?
İnsan zamanı da, böcek zamanı da yetmiyor bütünüyle her şeyi yapmaya. 
Boş veresim var bugün.
Boş verip, yan gelip yatasım var. Uyku tutmaz, uykum bir türlü gelmez. Uyumadan tüm gün, bir böcek gibi etrafı izleyesim var.
Zaman zaman, kaçıp kurtulmak isteği depreşiyor yüreğimde.. 
Kimden, nereden?
Zamandan mı, mekandan mı?
Ya da bunların hepsinden. 
İşte böyle bir ihtiyacın üzerine serilidir Gregor Samsa gibi böcek ahvalinde var oluşum. 
Acemiyim ben.
Yaşamanın acemisiyim. 
Bin defa dünyaya gelsem, bin defa acemi olacağım.
Ustalaşmayacağım hiç.
Ustalaşıp ne yapacağım ki? 
İşi bilmeden yaşayacağım.
Her gördüğüm şeye, acemi gözlerle bakacağım. Her yediğim şeyi, yeniden ve yeniden yediğimde, aldığım ilk lezzeti alacağım.
Acemi şarkılar söyleyeceğim. 
Detone olacağım, alabildiğine.
Kimse durmasın yanımda, herkes kaçsın.
Avazım çıktığı kadar bağıracağım. 
Avazımın çıkmadığı yerlerde ellerimi kullanacağım. 
Bacaklarımı da..
Gürültü çıkaracağım. 
Tepineceğim, tüm gücümle.
Uzun, upuzun bir yol var ya masallarda, şiirlerde..
İşte ben öyle yollara dalacağım.
Kaybolacağım. 
Ne olacağım diye düşüneceğim. Acaba evi bulabilecek miyim? 
Acaba çevremdekiler beni anlayabilecekler mi?
Ya aksi olursa..
Ya anlamazsa kimse beni..
O zaman ne yapacağım?
Aç kalmak gibi değil ki bu.. Sevmediğin bir yemeği başka bir yemeğe tercih etmek gibi, asla değil. Bu başka bir şey.
Anlaşılmazsam, yaşamamış olacağım.   
Biliyorum bunu ve bu nedenle en uzağa gitmek istiyorum. 
Ne kadar uzağa gidersem o kadar az tanıyan olur beni.
Ne kadar az tanıyan olursa, o kadar çok anlayan olur belki. 
Evden çıkıp, kilometrelerce yürüyesim var ama saate bakmadan. 
Saate baktın mı, her şeyin büyüsü kayboluyor. 
Saate baktın mı, o saat diliminin karanlık zindanında bir mahkum oluyorsun ve ötesi yok. 
Bakmayacaksın saate.
Kafan dik, kilometrelerce yürüyeceksin. 
Dik kafalık hoşuna gidecek ve acaba millet ne der diye düşünmeyeceksin. 
Prag’da, Charles köprüsünde enine boyuna saatlerce gidip durasım var.
Sürükleye sürükleye ruhumu eskitesim var bugün. 
Bilmediğim ağaç adlarını öğrenmek istiyorum..  
Bilmediğim çiçek adlarını..
Gözüm kapalı bitkileri tanıyacak kadar öğrenesim var.
Kokusundan tanıyasım var bitkileri.. Hayır hayır, hiç ustalaşmadan, hep acemi kalarak yapmalıyım bütün bunları. 
Çarpım tablosunu da unutmalıyım.. 
Matematiği hayatımdan mutlaka çıkarmalıyım. 
Üstümü başımı unutup, derya deniz gezesim var..
Kafka’yı dövesim var bugün..