Av. Tufan Akcagöz

NE ÇOK ŞEY SAKLIYOR DENİZ

Av. Tufan Akcagöz

Pazar bugün.

Duman çökmüşse dağın tepesine, bir rüzgâra bakar. Bir rüzgâr çıkar, fırtına olur; ne kara duman kalır, ne acı tebessüm.
'Biz burada dışarı hiç çıkmıyoruz' dedi arkadaşım. Yasak masak olduğu için değil.. Düşündük, taşındık, böylesi daha doğru diye karar verdik, hiç dışarı çıkmıyoruz.
Ne altmışbeşin üzerindeyiz, ne de yirminin altında..
Yiyeceğimizi içeceğimizi haftada bir, aramızdan biri gidip alıyor. Evle market arası zaten iki adım yol.
Aldık unumuzu filan, ekmeğimizi de kendimiz yapıyoruz.
Bahçeyi görüyorsun ya..
Bak, bu çilek, bu böğürtlen..
Marul ektim, maydanoz ektim, daha bir çok şey..
Kokla bir, içine çek havasını.. Hiç daha önce böylesine şahit oldu mu ciğerlerin?
Naneye bak, reyhan yapraklarına bak..
Şu domatesi görüyor musun, ne güzel!
Bahçemdeki bir avuç topraktan neler neler çıkıyor bilsen..
Ben bilmiyordum, yalan yok!
Boşu boşuna basıp geçmişim üstüne yıllardır.
Şimdi bunları düşündükçe utanıyorum.
Domateslerden bahsetmiş miydim?
Yeşilden kırmızıya döndüklerini görmek, bir rüya gibi..
Kimine isim bile taktım.
Çıkmıyoruz evden, işte bu rüyanın içinde yaşamak hoşumuza gidiyor.
İlk başlarda sıkıldık, bunu senden saklayamam.
Nasıl sıkılmaz insan, bu kadar mekanik bir hayata saplanıp kalmışken?
Ama yok! Kurtulduk çok şükür. Haftada bir çıkıyoruz çarşıya, pazara..
Dikkat ettin mi, evde televizyonum bile yok.
Nerden haber alıyorum diye merak ediyorsun öyle mi?
İnternetten öğreniyorum.
Şaka şaka.. Televizyonu atıp, interneti tutar mıyım hiç?
Kapımı açıyorum, toprak söylüyor bana haberleri..
Kafamı yukarıya çeviriyorum, arşa kadar uzanacağım zannediyorum..
Uzanıyorum da!
Yıldızlar o kadar parlak ve güzel ki..
Yaldızı üzerinde her birinin..
Sessiz duruyorlar yerli yerinde.
Bana yıldızlar veriyor haberleri.
Gel otur şöyle, yakınıma gel..
Yıldızlar her akşam fısıldar bana. Yarın, kötü mü olacak iyi mi, ondan öğrenirim.
Evden çıkmıyoruz hiç..
Çıkıp ne yapacağız?
Bu yaşıma kadar boşa geçirdiğim zamanları, bir muhasebeci dikkatiyle kayda geçiriyorum.
Zarar hâneme elbette..
Çıkmıyorum dışarı.
Bak, şu yuvayı görüyor musun?
Hani, yarısı yıkık!
Rüzgâr öyle şiddetli esmiş ki, hiç farkına varmadık; yuvanın yarısına yakını yıkılıvermiş ..
İşte, o kırlangıç yuvasının sahipleri bir kaç gün oldu geleli.
On onbeş kadar küçük, kanatlı can..
Yıkık yuvalarını onarıyorlar.
Her sene gelip giderler böyle.
Bu defa mayıs olmadan geldiklerine göre, beş ay kadar daha misafirimiz olacak, sonra gerisin geri gidecekler sonbahara doğru belli ki..
Araştırdım, bizim evin damından sonra Kuzey Afrika'ya gidiyorlarmış.
Daha sıcak yerlere..
Ya kime gidiyorlar, hangi dama saklanıyorlar?
Hiç bir şikayetleri yok ki, biteviye aynı adrese gidip geliyorlar.
Kimleri görüyorlar?
Orası, buralara benzemez; ne yiyip ne içiyorlar?
Ne savaşlar görüyor, ne kötü şeylere şahit oluyorlar kim bilir..
Cenaze merasimine de denk geliyor, düğün alaylarının üstünden de süzülüyorlar.
Ya nerde dinleniyorlar?
Hiç araştırmaya gerek yok, böyle planlı hareket ettiklerine göre konakladıkları yer de hazırdır.
Bugün hummalı bir çalışma vardı başımızda, yarım kalan yuvayı tamamlamak için..
Güneş iyiden iyiye ısıtmaya başladı. Arada soğuk, ben de buradayım dese de önümüz yaz.
Denizi özledim diyebilirim. Sadece denizi.. Rüyama girmesi bundandır.
Geçen gece, kumunu, tuzunu, iliklerimde hissettim.
Sabah uyandığımda, içimde hala kokusu vardı.
Sahilde yürümek..
İlk yürüyenin sen olmadığını bilerek yürümek..
Bu ne güzel şey diyerek yaşamak, dalgalarla birlikte yanağına hafifçe dokunan rüzgarı.
Kunduran büsbütün kuma bulandı işte..
Ne güzel!
Deniz bir başka heves veriyor insana. Yaşama dair ne varsa içinde saklı. Deniz, ümit veriyor insana.. Ne çok şey saklıyor, ne çok şey biriktiriyor, ne çok şey unutuyor.. Yok hayır, unutur gibi yapıyor.. Deniz, ne çok akıl veriyor insana.
Her dalgasında sana elini uzatan kim? Bıkmadan, usanmadan avucunu açan..
Köpük köpük sözcükler, dalga dalga yaşam hikayeleri..
Altta ol mâhiler, üstte balıkçıllar..
Tablo gibi ufkun silüeti..
Kırmızının binbir tonu, yeşilin envai çeşidi..
Yorgun yağmur damlaları ve hüzzam bir şarkı söyleyen rüzgar..
Duy bak neler söylüyor.
Eşlik ediyor rüzgâra, baharın mavi hüznü.
Kum fırtınası çıkmaz belki ama bir lodos, tarumar ediverir tüm hayalleri..
Deniz kabukları ile ayrı bir dostluğum var. Ben onları severim, onlar da beni..
Denize ait ne varsa, son sözünü deniz kabuklarına fısıldar bilir misin?
Son nefesine deniz kabukları şahittir denizanalarının..
Balıklar, ömrünü denize vermiş martılar; bilumum mahlûkatı bahriye..
Hepsi öyle, hepsi öyle..
Sır tutmak gibi bir yük asılıdır zavallı deniz kabuklarının boynunda.
Kim ki dayar kulağını, dayanamaz söyler bir kaçını..
İyi dinle bak, mutlaka sen de duyacaksın.
O kadar uzaktan, o kadar derinden seslenir ki, hiç bir şey anlamazsın.
Senden öncekiler de anlamadı merak etme.
Senden öncelikler de bir anlam veremedi bu gizemli sese..
İlerde bata çıka ilerleyen balıkçı tekneleri..
Eprimiş bayrağı, köhnemiş kucağı..
Küpeştesi nazarlık, karinası yalnızlık..
Bir çekek bulsak, atsak kendimizi gölgesine..
Bir huzur bulsak..
Ne gam bâki, ne dem!
Çıkmıyorum dışarı..
Belki sonra, belki sonra..
Ama şimdi değil.
Bir fâsıla gerek..
Kötüye gem vuracak, fenâlıktan arınacak kadar..