Av. Tufan Akcagöz

CENGİZ HAN'IN MEZARI

Av. Tufan Akcagöz

Ünlü Moğol hükümdarı Cengiz Han'ın mezarı bulunduğunda kıyametin kopacağına inanılır.

2020 yılına öyle bir başladık ki, depremler, orman yangınları ve en sonunda lanet korona virüsü..
Bitti mi?


Bitmedi.
Dünya'ya bir gök taşı çarpacak diyorlar.
Daha neler göreceğiz, başımıza neler gelecek bilmiyorum ama biri bu mezarı bulmuş olmasın sakın.


Ya da çoktan kıyamet koptu da, bizim haberimiz yok.


Nasreddin Hoca'ya sormuşlar, kıyamet ne zaman kopacak diye..
'Hanım ölünce küçüğü, ben ölünce büyüğü kopacak' demiş..
Sizden sonrası, size karanlık.


Bu Hoca Nasreddin de olsa aynı, Timur da olsa aynı, siz de olsanız aynı.
Değişmez.


Adınızı hatırlayan son kişi öldüğünde, hiç yaşamamış gibi olacaksınız derler..
Ne dramatik!


Bu gün için öyle.
Yoksa, etiniz çekilip, kanınız kuruduktan sonra dramatik olan bir şey de kalmıyor sizin için.


Bu yüz yılın, yalnızlık ve bencillik yüz yılı olacağı gelişinden belliydi.
Ben milenyumum diye konuşmasından, alımından çalımından belliydi.
Kendini beğenmişlik, paçalarından akıyordu.


Ama bu kadar gaddar olabileceğini tahmin bile edemezdik.
Biz yüz verdiğimiz için böyle oldu.


Korona virüs bizlere, insanlığın yıllar yılı aptal işlerle uğraştığı, soyunu yaşatmaya değil, bir kısım kalbur üstünü yaşatmak için neredeyse bütün enerjisini sarf ettiği gerçeğini hatırlattı.


Bakın, Yemen'de açlıktan ölen çocuklar hala kimsenin umurunda degil.
Görmezden gelince yürek dağlanmıyor çünkü..


Görmezden gelince, üzülünmüyor..


Şimdi biri çıksa dese ki, 'Koronavirüsün tedavisi, dünyadaki aç çocukların karnını doyurmaktan geçiyor..'


Öyle de olsa gerçekten..
Herkes birer kap yemek gönderir değil mi?


Gandhi, 'Dünya nimetleri tüm insanlığın karnını doyurmak için yeterli ama ihtiraslarını doyurmaya yetmiyor' diyor.
Birileri lüks saraylarda otururken şatafat içinde, birileri kuru ekmeğe muhtaç.
Hayalleri bile yok çoğu insanın.
Oysa ki hayal kurmak parayla değil.


Çünkü, olmayacağını düşündüğün bir hayalin peşine gitmek gercekçi değil.


Gücü kim elinde bulundurursa, söz hakkı onun oluyor.
Para, mal, mülk ve geriye kalan ne varsa!


Devletler bunu koruyor, hükümetler bunun için var.
Dinler, buna hizmet ediyor.


Din adamları onların türkülerini söylüyor.
Koca bir yalan üzerinde yürüyor her şey.


Eşit yaşama isteği için sesini yükseltenlerin başına gelenlere bir bakın..
Daha çok özgürlük için söz söyleyenlere biçilen kadere bir bakın..


Yalan söylüyorlar.


İnsanın yüzüne baka baka, hiç de utanıp sıkılmadan yalan söylüyorlar.
Bayrak sallıyorlar, ezilen, sömürülen insanların üzerine.


Bu bayrağın altına gel diyorlar.
'Şayet gelmezsen!' diyorlar..
İyi de, bu bayrak kandan, göz yaşından başka bir şey vermedi ki o insanlara..


O bayrak, zulümden, fakirlikten öte bir kader sunmadı ki..


Bir de utanmadan, öyle diyorlar..
Dünya bir imtihan yeri midir?
Evet.


Bu imtihandan geçmek istiyorsan eğer, tarafını belli edeceksin.
İyi misin kötü mü?


Zulümden yana mısın, mazlumdan yana mı?
Önce buna karar vereceksin.


Belki de o kadar kötü bir yerde duruyoruz ki..
Kötü olmakta o kadar ustalaştık ki..


Artık hiç iyi bir tarafımız kalmamış.


İnsanlığa ve geleceğe dair, hiç bir umutvâr söz edemiyoruz.
Zenginlik sandığımız karanlığın içinde esir olmuşuz.
Belki de, hürriyet sanıyoruz içine saplandığımız esareti..
Belki de hepimiz çoktan birer Nemrut olduk da, bela olarak gönderildi bu virüs başımıza.