Av. Tufan Akcagöz

SEN Mİ BÜYÜKSÜN BEN Mİ?

Av. Tufan Akcagöz

Hani, Münir Özkul'un unutulmaz bir tiradı var ya!

 

Aile şerefi adlı filmde.

 

Hani Yaşar Usta, geçer fabrikatör Saim beyin karşısına, 'Bak beyim, sana iki çift lafım var.' diye söze girer ve devam eder..

 

'Sen mi büyüksün?'
Kendi sorusuna yine kendisi cevap verir:
'Hayır ben büyüğüm ben, Yaşar usta.
Sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç. Gözümde pul kadar bile değerin yok.'
Hatırladınız mı?

 

Bu korona virüsü denen arkadaş, sanıyorum ki bize aynısını yaptı.
Geçti karşımıza, Yaşar ustanın tiradını çaktı suratımıza.

 

Aksıra tıksıra, bağıra çağıra, yıka döke hem de..
Kim büyük, kim küçük çıktı ortaya.
Çok değil, bundan iki üç hafta önce, bu günler için gayet güzel tatil planları yapanlar evde.
İlk günlerde, ben çakı gibiyim, bana hiç bir şey olmaz diyenler, evde..

 

Dertlisi evde, dertsizi evde..
Dinlisi evde, dinsizi evde..
Huylusu evde, huysuzu evde..
Direksiyonda kim varsa, başarılı olmasını dilemekten başka çaremiz yok.
Direksiyonda kimin olduğunu da biliyorsunuz.
Çaresiz değiliz elbette.
Ekmeğimiz aşımız var çok şükür.
Aşı olmayana da yardım kampanyaları yapılıyor.
Keşke bandı geri sarabilseydik.
Keşke AK Parti hükümeti, CHP'li Belediyelerin yardım toplamalarına müdahale etmeseydi.
Ve hatta teşvik etseydi.
Ne kaybederdi?

 

Bir gün olsun, kendisinden olmayana da hareket alanı tanıdığını gösterebilseydi..

 

Ve hatta muhalefet de 'Biz bize yeteriz' kampanyasına cepheden saldırmasa, hatta destek olsaydı..

 

Ne kaybederdi?
Biz de biliyoruz sarayda yaşayan adamın, ülkeyi yönetemediğini..

 

Hem kötü yönetip, hem de sürecin sonunda güçlü çıkma ihtimaline binaen söylüyorum bütün bunları.
Saraylarda yaşayıp da halkını anlayan kimse görülmüş mü?

 

Onu da biliyoruz.
İyi de, bunların hiç biri korona denen arkadaş karşısında bize üstünlük sağlamıyor ki..
İktidarın eksiklerini söylemeyecek miyiz?
Elbette söyleyeceğiz.

 

Ancak bu dönem hakikaten, kaş yarma, göz patlatma dönemi değil ve toplum da böyle bir muhalefet arzulamıyor açıkçası.

 

Bugün itibari ile ülkemizde toplam korona vaka sayısı 34.109.

 

Ölü sayısı ise 725'i buldu.
Daha da nereye varacağımız belli değil.
İtalya, İspanya aldı başını gidiyor.
Evde durmasına duruyoruz da, kolay iş değil.
Gözümüz kulağımız bilim insanlarında.
Ah bir bulunsa aşısı.
Ah bir çare bulunsa..


Hep bir fikiriz değil mi?
Korona'nın din, dil, ırk seçmediğine kani olduk mu artık?


O halde gereğini yapalım.
Bak, ortada yanmaz kefen pazarlayan şarlatanlar yok.


Ortada, cennetten parsel satanlar yok.
Ortada, annesinin diz kapağından tahrik olan sapık herifler yok.


Televizyonu açıyoruz, bilim adamlarını dinliyoruz.
Keşke gözümüzü da açabilsek, televizyonu açtığımız gibi.


Benim umudum var.
Bu kötü günler, bizim ruhumuzu da ehlileştiriyor.
Bir parça akıl da veriyordur muhakkak.
O bir parça akıl şayet istersek, sıratı geçirtir bize.
Bilime inanalım.
Bilime güvenelim.


Her türlü hurafeden uzak bilimsel temelde ilerleyen eğitime yatırım yapalım, bakın her şey nasıl da yoluna girecek..


İnanın buna.
Bugün en büyük talihsizliğimiz, okulların kapalı oluşudur.
Gerisi fasa fiso.


Bu ülkeyi kuran ve bize emanet eden adam, 25 Eylül 1924 yılında hem de Samsun'da İstiklal Ticaret Okulu’nda öğretmenler için verilen bir çay ziyafetinde yaptığı konuşmada, ta o günlerden bu güne sesleniyor.


Hiç bir cümlesine ilave yapmadan onu dinleyelim:
“Dünyada her şey için; uygarlık için, hayat için, başarı için en hakiki mürşit ilimdir; fendir. İlim ve fennin dışında rehber aramak dikkatsizliktir, bilgisizliktir, yanlışlıktır. Yalnız ilmin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki devrelerinin olgunlaşmasını kavramak ve yükselişini zamanla izlemek şarttır. Binlerce sene önceki ilim ve fen dilinin çizdiği kuralları, şu kadar bin sene sonra bugün olduğu gibi uygulamaya kalkışmak, elbette ilim ve fennin içinde bulunmak değildir. Çok mutlu bir duygu ile anlıyorum ki; söz söylediklerim bu gerçeklere erişmişlerdir. Mutluluğum artıyor. Şöyle ki; söz söylediklerim, öğretim ve eğitim altında bulunan yeni nesli de gerçeğin ışıklarıyla doğuşuna sahip olacak şekilde yetiştireceklerine söz vermişlerdir. Bu, hepimiz için övünmeye açık bir noktadır.”


Aldınız mı mesajı?
Önce bilim..
Hep bilim..
Ona boşuna Atatürk dememişler..
Şimdi dağılabilirsiniz.