Av. Tufan Akcagöz

PANDEMİK BİR HALDEYİM

Av. Tufan Akcagöz

Muhalefet yapmayayım diyorum, duramıyorum.

Sonuçta, konuşmayacak olsak olduğumuz yerde olmaz, durduğumuz yerde durmazdık.
Gördüğümüz yanlışları söylemeyecek olsak, ne farkımız kalırdı kütükten, zigon sehpadan?
1 haftadır evlerdeyiz.
Hatta 1 haftayı da geçti.
Hükümet, herkes kendi OHAL'ini ilan etsin dedi, kendimizi karantinaya aldık.
Bekliyoruz.
Korona bize bulaşmasın diye..
Bize bulaşırsa başkasına bulaştırmayalım diye.
Elimizde eldiven, suratımızda maske.
Kolonya kokusu, baharın kokusuna karıştı.
Bu kokudan rahatsız olduğum yok.
Tepkili olduğum başka şeyler var.
Milletçe birlik ve bütünlük içinde olmamız gereken günlerde miyiz?
Hayır.
Genişletin çemberi.
İnsanlık olarak birlik içinde olmamız gereken bir süreçten geçiyoruz.
Başından beri bunu söylüyorum.
Bakınız Komünist Küba, İtalya'ya doktor gönderdi.
Ne diyordu Fidel Castro: 'Bizim ülkemizin atacak bombaları yok. Bizim biyolojik ya da nükleer silahımız yok. Biz doktorlarımızı diğer halklara yardım etmesi için eğitiyoruz.'
Gördünüz mü?
Süper güç dediğimiz Amerika ortada yok..
Rusya ortada yok.
Yıllardır ambargolara boğulmuş Küba, dünyaya insanlık dersi veriyor.
'Ben de devrim yaptım ama Mustafa Kemal'in yaptıklarını yapamazdım' diyen Castro'nun ülkesi.
Küba'ya alkış lüfen.
Bunun için saat 21'i beklemenize gerek yok.
Cama da çıkmayın.
Oturduğunuz yerde yapın, kâfi.
Büyük bir felaketle karşı karşıyayız.
Korona, millet de tanımıyor, inanç da..
Geldi mi, geliyor.
Yakaladı mı, gitmiyor.
Şayet aksi olsa, Arap Kabe'yi kapatmazdı.
En başından beri, korona virüsünün etkilerini birlikte yaşıyoruz.
Küresel bir tehlike ile karşı karşıyayız.
İnsanlık olarak niceleriyle karşılaşmış, atlatmışız.
Bunu da atlatırız.
Ama neye mal olur, bizden neler alır götürür bilemiyoruz.
Gözümüz kulağımız ekranlarda.
Hükümet, evden çıkmayın diyor.
Biz de çıkmıyoruz.
Sabit bir gelirimiz yoksa, ekonomik bir güvencemiz yoksa ne yapacağız?
Bilemiyoruz.
Çünkü hükümetimiz bizi o konuda aydınlatmıyor .
Fransa, Almanya, vatandaşlarına 'Rahat olun, ben burdayım!' mesajı veriyor.
Hiç bir işletme zarar etmeyecek, hiç biriniz ekonomik sıkıntıya maruz kalmayacak..
Bunun için, kesenin ağzını açıyorlar.
Art arda ekonomik destek paketleri açıklanıyor.
Fransa, 'Bütün dünyada bir savaş var.' diyor ve ekliyor:
'Bu savaş askeri veya sivil bir savaş değil. Hiç kimseye karşı değil. Bu savaş bir virüse karşı bir yaşam savaşıdır. Bu süreçte Fransa hükümeti bütün evlatlarını koruyacaktır. Hükümet, bütün partiler, vekiller, valiler ve belediye başkanları bu mücadelede tek yürek çalışmaktadır. Hiç kimse paniğe kapılmasın.'
Devam ediyor Fransa..
Bu savaş için 300 milyar euro bütçe ayırdık.
Hiç bir şirket bu süreçte iflas etmeyecek.
Halkın temel ihtiyaçları karşılanacak.
Bu süreçte askerler hastaları nakletmekle görevli.
Bütün şirketlerin zararı ödenecek ve ekonomik sebeplerden dolayı işten çıkarma olmayacak.
Çalışmayanların sigorta ve işsizlik parası ödenecek.
Ülkede bütün hastane çalışanlarının maske ihtiyacı karşılanacak.
Bütün halkın sabun ve jel ihtiyacı bedeva karşılanacak.
Bu süreçte bütün otel ve taksiler parasız hizmet verecek, ücretleri devlet tarafından karşılanacak.
Banka borçları ve ev kredileri bankalarca dondurulacak.
Bütün hastane çalışanlarının çocuklarının ev bakımları ve eğitim hizmetleri karşılanacak.
Bu süreçte çalışmayanların ev kirası devlet tarafindan ödenecek.
Küçük esnafın zararı devlet tarafından ödenecek.
Gördünüz mü güçlü devlet nasıl olunuyor?
Ey Fransa!
Sen kimsin bee!!
Bizde kesenin ağzı açılmadığı gibi, pansuman tedbir dahi diyemeyeceğimiz açıklamalarla karşı karşıya kalıyoruz.
Bizim paketten, bolca teselli ve uçuşlara kdv indirimi çıktı.
Ha bir de, emlak alacaksak, daha çok kredi kullanabileceğiz.
'Yaşasın!' diye bağırmak geliyor içimden.
Saçmalama oğlum, otur yerine diyorum sonra kendime.
İlk defa, sevmediğim, fikirlerini benimsemediğim insanların başarılı adımlar atmasını bekliyorum.
Tüm dünyanın gündemi bu, korona.
Bizimki de öyle.
Ama bir bakıyorsunuz, kaşla göz arasında Salda gölünü talan edecek proje hayata geçiriliyor.
Hani can derdindeydik!
Sonra bir sabah uyanıyorsunuz, HDP'li Batman, Ergani, Eğil, Lice, Silvan, Güroymak, Halfeti, Gökçebağ belediye başkanları görevden uzaklaştırılarak, yerlerine kayyum atanıyor.
Bak elin oğlu, tüm kurumları ile belediye başkanları ile korona virüsü ile mücadele edeceğini deklare ediyor.
Sense, hangi belediyeye kayyum atarım, onun derdindesin.
Hani birlik bütünlük içinde olmamız gereken günlerden geçiyorduk..
Gözümüz kulağımız televizyonda..
Bakıyoruz, kim ne diyecek diye.
Başka çaremiz mi var?
Bilim Kurulu Üyesi Prof.Alpay Azap açıklıyor; 'Önemli olan bu birkaç hafta içinde hızlı artışın olmaması. Yoksa sağlık altyapımız yetmez. Hastaları tedavi etmeye yetişemeyiz.'
Kim yetişecek o zaman?
Küba'dan doktor mu getireceğiz biz de?
Sayı her geçen gün artıyor.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, son 24 saatte 3672 testin sonuçlandığını, 293 yeni tanı konduğunu açıkladı.
Maalesef 7 vatandaşımızı daha bu hastalık sebebiyle kaybetmişiz.
Ölü sayısı her geçen gün artıyor.
Sayın Bakan, 'Evden çıkmayın, hayat eve sığar' diye sözlerini tamamlıyor.
İyi de Sayın Bakan, kredi kartımı ödeyeceğim, 'Hayat eve sığar' belki ama alacaklıların vicdanına sığmıyor.
Ekmek bile vermedi bakkal, 'Hayat eve sığar' dememe rağmen.
Millet ne yapacağını şaşırdı.
Evde kalmakta bir sıkıntı yok.
Dünya, evde kalmanın psikolojik sıkıntısını atlatma derdinde; bizse, ekonomik boyutunu..
Ah güzel ülkem!
Ah güzel milletim!
Bütün dünya merkez bankaları, olağanüstü hal dönemlerinde kullanmak üzere ihtiyat akçesi saklarlar.
Bizimkiler, onu da kuruttu.
Ah keşke ihtiyat akçelerine filan el sürmeseydik de, fakir milletimizin azıcık yüzü gülseydi şu zor günlerde..
Bilim Kurulu üyesi Prof. Mehmet Ceyhan açıkça "Bu hafta insanları evlerinde tutamazsak bu işin önünü alamayız" diyor.
65 yaş üstüne sokağa çıkma yasağı geldi.
Geldi de, sanki bana geldi.
Herkes dışarda.
Yine başka bir Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ateş Kara, 'Hastalıklı bir kişiye 1 metre mesafe içinde temas etmeden yaklaşık 10 dakika geçirdiğinizde virüs bulaşma riski oluşuyor. Bu sürenin altında yapılan görüşmelerde risk yok' demiş.
Hastalıklı olmasına gerek yok, bir Ademoğluna 3 metreden fazla yaklaşırsam namerdim.
Benim derdimi çözmüyor ki bu!
Evde oturuyorum zaten.
Karnımı nasıl doyuracağım?
İyi kötü limon satıyordum pazarda.
Şimdi evden çıkma diyorlar, çıkmıyorum.
Diyorlar ki, 'Ülkeler için sokağa çıkma yasağı kararı vermek kolay değildir.'
Doğru.
Ekonomik gücünüz yoksa, hali pürmelaliniz Türkiye'deki gibidir.
Tavsiyede bulunacaksınız bol bol, evden çıkmayın diye..
Dünya, pandemi ilan etmiş, biz neredeyiz!
Evden çıkmıyorum, ne yiyip ne içeceğim?
Diyanet, zaman zaman korona virüsü için dua ediyor.
Keşke bizim evin iaşesi için de dua etse!
Bir bakıyorum, bize tanesi düşmeyen maskeler, Kızılay tarafından Erbil'de dağıtılıyor.
Erbil'deki hocalar da maske için dua ettiyse demek ki!
Bilim kurulu toplanıyor.
Toplanıp toplanıp, sağlık emekçilerinden çok Erdoğan'a ve Berat Albayrak'a teşekkür ediyorlar..
Bakın değerli dostlar, bu musibeti ve kötü dönemi mutlaka atlatacağız.
Ancak bilimin gücüne güvenmek zorundayız.
Bilim güçlenirse, biz kazanacağız.
İnsanlık olarak kârlı çıkacağız.
Bu zorlu süreci, bilimle ve inançla kazanacağız.
Geleceğimizi ve neslimizi koruma inancımızla.
Bakınız bu kötü günlerde neler yaşıyoruz.
Türkiye’ye Çin’den test kitleri gelecek. Bunlar 10-15 dakikada yüzde 90-95 oranında doğru sonuçlar veren test kitleri.
50 bin kit gelecek.
Pazartesi ise 1 milyon kit daha gelecek. Ondan sonraki pazartesi de 1 milyon adet kit gelecek.
Çin bu test kitlerinin üretimine yeni başladı ve Türkiye’ye bir ayrıcalık tanıdı.
Ne ayrıcalığı?
Anlatayım.
Mustafa Kemal Atatürk, ölmeden birkaç ay önce yaz aylarında, Çin’den gelen ‘Kolera aşısı’ talebinin karşılanması için talimat veriyor.
Biliyor muydunuz?
Hiç üzülmeyin, hiç birimizin haberi yoktu.
Şimdi Çin, yüz yıl öncesinin bu jestine mukabele için bir kısım kitleri ücretsiz olarak bize gönderiyor.
Çünkü, Atatürk’ün 1928 yılında kurduğu Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı’ndan, Çin halkı için 1 milyon kolera aşısı gönderilmiş zamanında.
Çin bunu unutmamış.
Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Halk Sağlığı Laboratuvarı..
Aşı üretiyor, aşı..
Hani şimdi biri bulsun da şifa olsun diye bekliyoruz ya!
İşte o.
Atatürk tarafından kurulan ve yıllarca ülkenin aşı araştırmalarını ve üretimini üstlenen, aradan geçen yüz yıla rağmen 2020 yılında bile faydasını gördüğümüz
Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü'nün, 2011 yılında, AKP hükümeti tarafından kapatıldığını söylememe gerek var mı bilmiyorum.
Virüs, insanı öldürür ama insanlığı öldüremez.
İnsanlığı öldürecek olan, nankörlüktür.
Hasılı, işi akışına bırakacağız diyen İngiltere bile, baktı ki vatandaşları patır patır ölüyor; keskin kararlar almaya başladı.
Artık İngiltere'de sokağa çıkma yasağı var.
Ya İngiltere hükümeti 'Bir kaç şehidimiz var!' deyip, işi hafife alsaydı..
'Evde kal Türkiye!' diyorlar..
Evdeyiz zaten..
Pandemik bir ruh haletindeyiz.
Konuşmamı uzattım biliyorum.
Hemen toparlıyorum; bağışlayın beni..
Evet, daha önce söyledim, yine söylüyorum..
Tek adam rejimi öldürür, aç bırakır, süründürür..
Şunu da söylemeden bitirmek istemiyorum.
Duydunuz mu bilmem..
Kuveytli bilim adamlarının, korona aşısını bulduğu, bir kaç denemeden sonra ve çok kısa sürede insanlığın hizmetine sunacakları söyleniyor.
Katarlı bilim insanları da aşının üretilmesinde büyük bir alt yapı desteği sağlamışlar.
Suudi doktorlar ve kimyagerler ise, aşının aslında kendileri tarafından bulunduğunu ama bunun onurunun Kuveyt'e ait olmasının kendileri için bir mahzur oluşturmadığını söylüyorlar.
İnandınız mı?
Ben inanmadım.
Şakaydı zaten!