Av. Tufan Akcagöz

AK PARTİ'NİN SANAT DÜŞMANLIĞI

Av. Tufan Akcagöz

Berna Laçin geçenlerde Samsun'daydı.

 

Her türlü çirkin provokasyona rağmen, 'Hayal Satıcısı' adlı tek kişilik oyununu, Atakum Belediyesi Düğün Salonu'nda oynadı.
Samsun'da tiyatro salonu mu yok?
Var da, Berna Laçin'e yok.

 

Daha önce Samsun Büyükşehir Belediyesi'ne ait sanat merkezinde oynanacağı ilan edilen oyunun serüveni, sanatçının muhalif kişiliğinden dolayı oyun salonunun tahsisinin iptali ile sonuçlanmıştı.
Kafamızı kaldırıyoruz baskı, indiriyoruz kışkırtma..
Anlıyorum, sanat deyince köşe bucak kaçıyorlar.
Anlıyorum, kendi fikirlerinden başka bir fikre yaşam hakkı tanımıyorlar.

 

Tamam da, bu kentte bir tek onlar mı yaşıyor?
Sanki tiyatro salonları, babalarının malı.
Bu kentte sanatseverler de vergi veriyor, yaşıyor.
Sanat deyince, tiyatro deyince çehreleri değişiyor.
Rant göremedikleri için el atmadıkları tek alan, sanat.
Beceremiyorlar da..

 

Kıytırık üç beş sözde sanatçı eskisini yanlarına alıp, kallavi nutuklar atıyorlar.
Nafile!

 

Becerebilseler, rant da görseler, emin olun tiyatro salonlarından çıkmazlar.

 

Samsun'da devlet tiyatrosu var..
Opera ve bale de..

 

Her ikisi de epey zamandır faaliyetine devam ediyor.
Her sene, çok güzel sezon oyunları geliyor Samsun'a..
Bale, senfonik konserler, sahne sanatlarının en güzelleri..
Gidin bakın, o oyunların galalarına, bu kenti yönetenlerin kaçı gidiyor..
Gitmiyorlar.
Neden mi?
Onu izah ediyorum..
Rant yok bu işte..

 

Bir de bana sorarsanız, torpil işletemedikleri tek yer yine burası.
Kendi yandaşları olan güreş hakemini tiyatroya müdür yapıyorlar ama onu sahneye çıkaramıyorlar..

 

Müzikle hiç alakası olmayan birini TRT'de müzik dairesine tayin ediyorlar ama ona şarkı söyletemiyorlar.
O nedenle, bu hükümetin en çok ulaşamadığı ve tukaka etmeye çalıştığı alan, sanat; en çok husumet beslediği kişiler de sanatçılardır.
Çünkü nüfuz edemiyorlar.

 

Bu nedenle, tek bir şey kalıyor yapacakları..
İşte onu yapıyorlar..
Saldırmak.
Provoke etmek.

 

Sivas olaylarını başlatan acı gerçek, cehalete bulanmış provokasyon değil miydi?

 

Sanatçılar, ateşe atıldı Madımak'ta.
Geçen yüz yılın bu mezalimini savunanlar, AK Parti kadrolarından vekil, hatta Bakan olmadılar mı?

 

Berna Laçin'e yapılanın da, bundan farkı yoktur.
Dün baleye ve sahne sanatlarına düşmanlık edenler, elbette bugün bir tiyatro oyuncusuna düşmanlık besleyecekler.
Onlarcasının başına aynısı gelmedi mi?

 

Bu ülkede, özgür sanat yapma idealinin bedelinin ne olduğu, bir çok sanatçının yaşam hikayesi ile ortadadır.
İstediğin kadar uğraş, didin.
'Ucube' der, yıktırırlar..

 

Sen saatlerce, günIerce çalış, bir eser ortaya çıkar..
Daha piyasaya çıkmadan toplatırlar.
Bunlar böyledir.

 

İstiyorlar ki, sazlar aynı türküleri söylesin, diller aynı ezgileri mırıldansın.
Bu mümkün mü?

 

İnsanın olduğu hiç bir yerde bu mümkün değildir.
Nasıl ki insanlar, sarışın, esmer, kumralsa; fikirleri de tıpkı onlar gibi olacak..

 

Sarışın, esmer, kumral..
Buna tahammül eden milletler, huzur içinde yaşarlar.
Aksi halde, anarşi kaçınılmaz olur.
Kadıncağıza ağza alınmayacak ifadelerle saldıranlar oldu.
Görüyorum ki, bu saldırılar tüm hızıyla devam ediyor.
Bu faşist koronun içinde, saygın kurumların, bir o kadar zavallı temsilcileri de var..
Yazık..

 

Millet olarak, demokratik bir toplumda kardeşçe ve birbirimizin haklarına saygı göstererek yaşamayı becerebilecek miyiz, ona karar vermek zorundayız.

 

Senin dilinin kemiği yok da, diğerinin var mı?
Sen lakırdı etmeyi biliyorsun da, diğeri bilmiyor mu?
Bilinen bir hatıra ile bitirmek istiyorum.
Nazım Hikmet, hapistedir.


Cezaevi denetimine Adalet Bakanlığı'ndan bir müfettiş gelir.
Bir kaç gün denetim yaptıktan sonra müdüre:


'Nazım da buradaymış, çağır da görelim nasıl biridir?' der.
Nazım'ı odaya getirirler.

Müdür koltuğuna iyice kurulan müfettiş, Nazım Hikmet'i tepeden tırnağa süzer ve 'Demek nazım sizsiniz?' der.


Ona, oturması için yer bile göstermez.
Kısa bir konuşmadan sonra, "gidebilirsiniz" diye Nâzım'ı kaba bir şekilde uğurlar.


Şair, tam kapıdan çıkarken durur ve müfettişe:
- Ömer Hayyam adını duydunuz mu?' diye sorar.
Müfettiş hemen atılır:
- Kim duymaz Hayyam'ı..
Nazım:
- Hayyam zamanında İran hükümdarı kimdi?
Müfettiş şaşırır.
Nazım konuşmasını sürdürür..


Görüyorsunuz, sanatçıyı anımsadınız ama hükümdarı anımsamadınız.
Yıllar sonra beni dünya anımsayacak ama dönemin Adalet Bakanı'nı ve sizi kimse anımsamayacak..


Sanat ve sanatçılar, her zaman var oldu, var olacak.
Özgür sanat, her türlü baskıya rağmen yaşayacak.
Bugün sanata düşmanlık edenleri ise yarın kimse hatırlamayacak.
Sahi, Hayyam zamanında İran hükümdarı kimdi?