Av. Tufan Akcagöz

BAHÇELİ'NİN ELİ

Av. Tufan Akcagöz

Tokalaşma biçimi, kişinin hem karakterini hem de statüsünü ortaya çıkarıyormuş.

Öyle diyorlar.
Bir rivayete göre Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit; diğer bir rivayete göre ise Erdal İnönü ile Saddam Hüseyin, olayın kahramanıdır..
Aralarında geçen tokalaşma hadisesi eleştiri alınca, gazetecilere hitaben 'Elini sıkmayacaktım da neresini sıkacaktım!' şeklinde son bulan olay Türk siyasi tarihinin naif bir anısı olarak hafızaları süsler.
Sanırım üslup Demirel'e yakışıyor.
Demek ki tokalaşmak zaman zaman eleştiri konusu olabiliyor.
Peki ya tokalaşmamak?
Rivayet olunur ki, eski zamanlarda, silahların rahatça çekilip insanların birbirlerini takır takır öldürdüğü dönemlerde, çıplak elleri göstermek suretiyle el sıkışmak, bir barış işareti olarak sayılmaya başlamış.
'Benden sana zarar gelmez' mahiyetinde...
O günden bu güne tokalaşıyoruz.
Bu işi, medeniyet ölçüsü olarak görmek de mümkündür.
Hükümetin ısrarlı ve atarlı destekçisi Devlet Bahçeli, şehit cenazesinde Kemal Kılıçdaroğlu'nun elini sıkmaktan imtina etmese böyle tokadan mokadan yazıyı neden yazayım!
Hangi Bahçeli derseniz..
Başkanlık sistemine karşı olup, sonra çark eden Bahçeli.
Erdoğan'a, 'Senden yüce divanda hesap sormazsam namussuzum' deyip, ilk virajda yoldan ayrılan Bahçeli.
Başkanlık rejimi tartışmaları gündeme geldiğinde, 'Tekeden süt sağılmaz, senden de Başkan olmaz' deyip, güya muhalefet yapıyor diye az daha bizi inandıracakken, sonrasında Başkanlık rejiminin en büyük savunucusu olan Bahçeli..
Birlik ve bütünlük içinde olmaktan dem vurup, hem de şehit cenazesinde milyonlarca oy almış bir Parti'nin liderine elini uzatmayarak, kabalığın ötesinde siyasi bir nezaketsizlik örneği gösteren Bahçeli.
Bir çocuk sorsa, bu durumu izah edemeyiz.
Anlatamayız inanın.
Önce, yorgun görüyorum kendisini ve tanımamış olabilir diye düşündüm.
Ama değil..
İki siyasi Parti'nin lideri böyle bir fotoğraf verirse, bu partilere inanmış, bu partilerin değerlerini ve ilkelerini savunan insanlar ne yapsın?
En sıkıntılı günlerde, yetmişli yıllarda Demirel ve Ecevit'in bir araya geldiğini biliyoruz.
Bu, kimi zaman siyasi bir nezaket kaidesi, kimi zaman da zorunluluktur.
Anlaşılan, Devlet Bahçeli bu iklimden bir hayli uzaklaşmış.
Aslında, bu hareketlerinin tümü, siyasi ömrünü tamamladığını da gösteriyor.
Bahçeli, görünen o ki bu olumsuz görüntülerle siyasi arenaya veda ediyor.
Keşke giderayak, AK Parti'nin siyasi payandası eleştirilerini bertaraf edecek iki üç salvo yapabilseydi.
Keşke dünüyle çelişmeyen bir iki atraksiyon kabilinden işlerle görünebilseydi.
Yapamadı, beceremedi.
Devlet Bahçeli, bitmiş ve siyasi ömrünü tamamlamış bir figür olarak bugün yetmişli yaşlarını sürüyor.
Yılların MHP'si, başka bir partiyi doğurdu.
İYİ Parti'nin varlığı, Devlet Bahçeli'nin en büyük siyasi eksikliği ve onun için sonun başlangıcı olmuştur diyebiliriz.
Bu yeni parti, Bahçeli ve dönemin MHP'sinin tutarsız ve bir gün öyle bir gün böyle diye nitelenen siyasi mülahazalarının sonucudur.
Esasen, Bahçeli'nin sinirlerini bozan da bu somut durumdur.
Bugün İYİ Parti, parlamentoda hem de güçlü bir şekilde temsil ediliyor.
Yarın belki MHP'den de güçlü bir yapıya kavuşacak.
Bahçeli, bana göre bunun kaygısını taşıyor.
El sıkmak, sıkmamak mesele değil!
Basit bir nezaket eksikliği der, geçeriz.
Ancak, memleket yangın yeri, ekonomi tarumar, ülke vitesi boşalmış kamyon gibi yokuş aşağı gidiyor, yarın ne olacağı belli değil..
Koca koca adamların bu halini, dedim ya; çocuklar sorsa izah edemeyiz.
Ayıp!
Bir de neredeyse her gün şehit haberi aldığımız bu günlerde, 'Görev düşerse cepheye giderim' demez mi!
Ucuz kahramanlığın çok aşağısında, siyasi müptezellikten öte bir laf değildir.