İdlib'te şehitlerimiz var.
Hükümet çareyi, interneti sınırlayıp bilgi akışını ortadan kaldırmakta buluyorsa ve böyle büyük bir şehit haberini Cumhurbaşkanı ya da Milli Savunma Bakanı yerine Hatay Valisi veriyorsa, o hükümet meşruiyetini çoktan yitirmiştir.
İdlib'te şehitlerimiz var.
33 şehit.
Milletimizin başı sağ olsun.
Hiç bir çocuk kolay yetişmiyor ve unutmayın ki bu ülkenin kurucu iradesinin bize mirası, yurtta ve dünyada barışı arayıp bulmak, savaş tamtamlarından ise uzak durmaktır.
Biz hatayı, bu çizgiden uzaklaşmakla yaptık.
Şehit olan askerlerimize rahmet, ailelerine ve Türk milletine sabır diliyorum.
Atatürk, yüz yıl öncesinden bugüne sesleniyor:
'Mutlaka, şu veya bu sebepler için milleti savaşa sürüklemek taraftarı değilim. Savaş, zorunlu ve hayati olmalıdır. Hakikî düşüncem şudur; ulusu savaşa götürünce vicdan azabı duymamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı, ölmeyeceğiz diyerek savaşa girebiliriz. Ancak, ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir.'
( 1923, Adana - Atatürk'ün söylev ve demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C, II. Ankara, 1997, s.128 )
Bu dakikadan itibaren hükümetin izleyeceği yol, muhalefeti de kapsayan bir kriz zirvesi oluşturmak ve Suriye bataklığında taraf olan tüm unsurlarla görüşmeye başlamaktır. Bunun adı diplomasidir. Diplomasiyi elden bırakıp savaş sloganlarına kulak vermek, yarar değil zarar getirir.
Savaş devam ediyorsa, yarın bir o kadar daha şehit vermeyeceğimizin garantisi var mı?
Hem, 'Girelim, Suriye'yi dümdüz edelim' diye bağıranların da kendi çocukları o bölgede olsa böyle söyleyeceklerini düşünmüyorum.
Rusya Dış işleri şunu demiş, bilmem ne güçleri bilmem ne sınırına çekilmiş!
Bunların hiç biri, acımızı dindirmeye yetmiyor.
Metin olalım evet!
Ama akıldan da uzaklaşmayalım.
Hırslarımızla hareket etmeyi bırakalım.
Ve bir düşünürün şu çağrısını dikkate alalım:
'Birisi barışı başlatmalı, tıpkı savaşı başlattığı gibi.'
Lütfen, hemen, şimdi..
