Av. Tufan Akcagöz

ENDÜLİJANS VE CENNETTEN ARSA MESELESİ

Av. Tufan Akcagöz

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, 'Kuran kurslarında bir tuğlası olana cennette ev verilecek.' buyurmuş.

Bu ifadeyi duyunca aklıma, ortaçağ Avrupasının endülijansı geldi.
Hani şu, Papa'nın af belgesi sattığı dönem.
Af belgesi, cennetten tapu demek.
Parayı ver, cennetten arsayı kap!
Bizimkiler işi ileri götürmüş tabi.
Papa arsa ile yetiniyor, bizimkiler direkt ev veriyor.
Daha kârlı.
Var mı artıran?
İçinde ankastresi var mı?
Kombisi kliması takılmış mı mesela..
Hiç bir teferruatla uğraşmadan, sadece aboneliklerini yaptırıp yerleşmek istiyoruz.
Hem bağış yapacağız; hem bunları sormayacağız öyle mi?
Yok öyle!
Ev var, ev var..
Martin Luther, duruşma sırasında yargıçlara seslenir:
'Milleti cehennemle korkutup, cenneti para karşılığı satıyorsunuz. Sıkıysa cehennemi satsanız ya?" deyince yargıçlardan biri, "Cehennemi kim alır ki?" demiş.
Martin Luther, "Ben alıyorum, neyse parası vereyim"
Bedava verirler cehennemi.
Martin, kapının önüne çıkar ve duruşma sonucunu öğrenmek için sabırsızlanan binlerce kişiye,
'Cehennemi satın aldım benimdir. Bundan sonra oraya kimseyi almayacağım korkmayın." diye seslenir.
Bu sesleniş, bundan yaklaşık beş yüz yıl önce, Almanya'nın aydınlanmasının yolunu açar.
Halk, cehennem korkusu ve kilise baskısından kurtulur.
Bizdeki aydınlanma ise Atatürk devrimleri ile başladı ve işte tam da o noktada kaldı.
Atatürk'ün izindeyiz deyip de, Cumhuriyet savunuculuğunu yıllardır başka kurumlara bırakmanın tartışmasız ezikliği içinde, tüm çağdaş kazanımların apar topar geriye sürüklendiği günlerden geçiyoruz.
Aslında başımıza gelenlere bakılırsa, Diyanet İşleri Başkanı'nın söyledikleri devede kulak kalıyor.
Dinin sömürü aracı olarak kullanılması yeni bir muktedir icadı olmasa da, ikibinli yıllar Türkiye'sinde din adına kullanılan siyasi manevralara baktığımızda, kafa olarak bir hayli gerilerde kaldığımızı görürüz.
Diyanet İşleri Başkanı tutup bugünün dünyasında böyle bir laf edebiliyorsa, biz maalesef hala ortaçağı yaşıyoruz demektir.
İyi ki dinimizde ruhban sınıfı yok.
Ya bir de olsaydı!
İlahiyatçıların uzmanlık alanına girmek istemem ama şu kadarını da söyleyebiliriz herhalde..
Kimin cennete gidip gitmeyeceğini Allah'tan başka kim bilebilir?
Yok mu bu garip açıklamaya tepki gösterecek din adamı?
Vatandaşa, yapacağı bağış üzerinden cennette yer temin etmek bugünün dünyasında nasıl kabul görebilir!
Bir iki bağış yaptı mı cennetten ev garanti yani öyle mi?
Çok paran varsa, şansın daha da artıyor.
Ne kadar çok para, o kadar çok ev!
İyi de, bu dünyada da öyle değil mi o iş?
Orası öbür dünya..
Ne farkı kalıyor o halde, ötekinin berikinden?
Parası olan yine yaşadı yani.
Zengin yine zevahiri kurtardı demektir.
Fakir ne yapsın?
O da, açım diyerek Valilik önünde kendisini yakıyor işte.
Uzun lafın kısası; şu Diyanet, konuştukça batmıyor mu sizce?