Av. Tufan Akcagöz

MADIMAK VE İNSANIN BAŞINDAKİ BİT

Av. Tufan Akcagöz

Tayyip Erdoğan, Başbakanlığı döneminde Sivas davasının zamanaşımından düşmesiyle ilgili 'Milletimiz ve ülkemiz için hayırlı olsun' dedi mi?
Dedi.

Şimdi, sağlık gerekçeleriyle bir Madımak mahkumunun affına imza atmasını neden yadırgıyorsunuz?

'Sivas'ta işlenen suç, insanlığa karşı işlenmiştir. İnsanlığa karşı işlenen suçlarda af olmaz. Hele ki kamu vicdanını, hatırladıkça kanatan bir olaysa zinhar af olmaz.!' diye mi düşünüyorsunuz?
Olur kardeşim olur.

Yeni Türkiye'de her şey olur.
Bakın, oluyor..
Sıkmayın canınızı.
Üzmeyin kendinizi.
Yormayın zihninizi.
Youtube yasak değil, keyfini çıkarın.

Hasret Gültekin'i açın dinleyin.
'Bir insan ömrünü neye vermeli?' diyerek türküye eşlik edin.
Çocuğunu kucağına alıp sevemeden aramızdan ayrılan Hasret'in sesi yüreğinize mi dokundu?

Metin Altıok'tan iki dize okuyun, kendinize gelin.
Nesimi Çimen'i, Muhlis Akarsu'yu, Behçet Aysan'ı, Asım Bezirci'yi hatırlayın.
Bir Aziz Nesin kitabı alın elinize.
Kapağında, 'Biz adam olmayız!' mı yazıyor?
Ne tesadüf!

Bu saydığım isimlerin ölüleri bile, televizyon ekranlarında gördüğünüz bir çok diriden bereketlidir.
Göz göre göre insanlar yakıldı Sivas'ta..
Göz göre göre..

Bu utancı silecek, unutturacak hiç bir mekanizma mümkün değil.
Yaşadıkça, hatırlayacağız.

Faşizm her adını duyurduğunda, karanlık yüzünü her gösterdiğinde Sivas Madımak'ta katledilen aydınlık yüzler gelecek aklımıza.
Sanata düşman, insana düşman, başka fikirlere, inançlara düşman insancıklarla bir arada yaşadığımızı hatırlayacağız.

Ve sonra diyeceğiz ki belki, 'Bu af ne ki! Dışarda binlerce katil ruhlu, yobaz, insanlık düşmanıyla bir arada yaşıyoruz.'
Otobüse biniyoruz, oradalar.

Lokantada, karşı masadan size bakıyorlar.
Bilet kuyruğundayız, hemen arkamızda yer tutmuşlar.
Okulda, orda burda her yerdeler.

Yakamızdan düşmüyor, bizimle birlikte aynı yaya geçidinden geçip, aynı bankta soluklanıp, aynı fırından ekmek alıyorlar.
Aynı kasiyerin önünde dizilmişiz.

Aynı televizyon dizisini izliyoruz onunla, farklı farklı şehirlerde, farklı farklı kimliklerle.

Aynı oyuncuya gülüyor, aynı artisti beğeniyor, aynı sporcuyu başarılı ya da başarısız buluyoruz.

Tek başına cehalet, baş belası bir şeydir.
Ya örgütlü olanı?
Ya örgütlü olup, eyleme geçeni?
İşte o öldürür.

Seni, beni, bizi..
Yakar, yıkar, tarumar eder.
Ezer, geçer, acımaz.
Kılı kıpırdamaz.

Kimi zaman SS tanklarıyla gelir, kimi zaman kahverengi üniformalarıyla..
Kimi zaman, Sivas'ta elinde benzin bidonuyla..
Ama gelir!

Tek başına cehalet, insanın başındaki bit gibidir.
Örgütlü cehalet ise faşizmi üretir.
O nedenle, dünyanın en büyük savaşı cehaletle yapılandır.
Ah Sivas!
Ah Madımak!

Dumanı hala üzerimizde.
Yarası hala yüreğimizde.

Madımak davası faillerini savunanlar, birer birer Milletvekili ve hatta Bakan oldular bu ülkede.

Sivas mahkumlarını, Sivas mazlumları diye haber yapan gazeteler, devlet kurumlarında baş köşede.

Edibe Sulari'nin mezarında ise güller açıyor.
Madımak davasının zamanaşımına uğramasına 'Milletimiz ve ülkemiz için hayırlı olsun!' diyenin, aynı davanın failine af çıkarmasında bir gariplik yok.

Garip olan, buna hala şaşırıyor olmamız.
Hiç acımadan kıydılar ozanlarımıza.
Oysaki tek dize şiirlerini okumamış, tek bir türkülerini dahi dinlememişlerdi.

Kendi ezberlerinin hapsindeydiler.
Saz nasıl çalınır, türkü nasıl söylenir, bize ne anlatır bilmiyorlardı.
Bilseler, en sefil topluluğun içinde olup, en rezil kalabalığın bir parçası olarak sanata, inanca, hürriyete ve insanlığa kibrit çakarlar mıydı?

Cahil insanı hapsedersiniz de, cehaleti hapsedecek cezaevi yok.
O nedenle, cehaletle iç içe geçmiş yobazlık bu topraklarda kol gezdikçe, yarın bunun gibi bir olayın yaşanmayacağının garantisi de yok.
Yaşıyoruz işte!

Acı çekerek, umut ederek, direnerek!
Yaşıyoruz işte!

İnadına Pir Sultan türküleri söyleyerek..