Av. Tufan Akcagöz

VURULDUK EY HALKIM !

Av. Tufan Akcagöz

Uğur Mumcu'nun katlinin üzerinden 27 yıl geçti.

Daha dün gibi.
Bir pazar sabahı, televizyon ekranları bir suikast haberini veriyordu:
'Gazeteci yazar Uğur Mumcu, bombalı saldırı sonucu hayatını kaybetti.' 
Henüz on altı yaşındayken, bu cinayetin Türkiye için ne büyük bir kayıp sonucunu doğurduğunu anlamam mümkün değildi elbette.
Ancak aradan geçen zaman bana ve çoğu insana gösterdi ki, Uğur Mumcu olmak da zormuş, onun gibi yazmak da..
Onun duruşuna sahip olmak da zormuş, onun gibi kafa tutmak da..
Özellikle son yıllarda yazar kisvesiyle ortada dolaşanlara bakıyorum da, bu fikrim pekişiyor. 
Uğur Mumcu, 1962 yılında Cumhuriyet Gazetesi'nin Yunus Nadi makale ödülünü kazanan yazısında, 'Her şeye Atatürk gücüyle ve onuncu yıl umuduyla başlayacağız, başlamalıyız.' diyor. 
Ne güzel, ne doğru söylüyor!
Çünkü bizim için Atatürk, bitmek tükenmek bilmeyen bir cevherdir. 
Bu cevher, yol alırken bilimi rehber edinmeyi salık verir.
Tâbi olan değil, sıyrılıp gelen, fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür kuşakları hedefler.
Atatürk, geçen yüz yılın en büyük devrimcisidir. 
Biz de galiba en büyük mirasyedileriyiz. 
Biz hep başka şeylere güvendik.
Neredeyse, kendimiz dışındaki her şeye...
Askere, Üniversitelere, yargıya.. 
Yalnızca, kendimize güvenmeyi akıl edemedik!
Oysaki Atatürk, Cumhuriyeti askere de, yargıya da emenet etmiş değildi.
Atatürk'ün, Cumhuriyetin bekçisi olarak nitelediği tek unsur, Türk gençliğiydi.
Bunun farkında olamadık.
Mumcu, Atatürk'ü ve devrimlerini en iyi anlatan, karanlığa karşı en sağlam mücadeleyi veren yurtseverlerden biriydi.
Bu nedenle hedef oldu. 
Halkçıydı.
Cumhuriyetçiydi.
Milliyetçiydi.
Devletçilikten vazgeçmiş değildi.
Laiklik, insan olmanın gereğidir diyordu.
Devrimciydi.
Yeninin peşinden koşan, Cumhuriyete kumpas kuran tüm şer odaklarının üzerine giden, yılmaz bir aydın, iflah olmaz bir mücadele adamıydı. 
Antiemperyalistti.
Kendisinden önce ölenler, öldürülenler için, 'Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma bizi' diye ağıtlar yakıyordu. 
O nedenle, 24 ocak 1993, alelade bir tarih değildir.
O gün, ülkeye karanlık bir gelecek hazırlamak, çizgiyi geriye sürüklemek isteyen korkaklar, bir cinayet tasarladılar. 
Kahpece kurdukları pusu, bir güzel insanı, bir çağdaş gazeteci ve hukuk adamını aramızdan aldı.
Mücadelesini kaldığı yerden sahiplenen tüm yurtseverlere selam olsun. 
Bu kavga, aydınlıkla karanlığın kavgasıdır.
Bu savaş, beyazla siyahın savaşıdır.
Son kemalist ölene kadar sürer, sürecektir.
Ruhun şad olsun Uğur Mumcu.
Sen bu ülkeye, çağdaş bir kimlik, yurtsever bir ruh ve adınla anılan araştırmacı gazetecilik mirası bıraktın. 
Biz seni yüreğimize gömdük, orada yaşıyorsun. 
Sana bu pusuyu kuran uşaklar ise, kim bilir hangi karanlık içinde, kendilerine hangi pis kuytu, hangi çukur layık görüldüyse, korkak bir zırh içinde çoktan ölüdürler.