Av. Tufan Akcagöz

YERGİ MEMURU

Av. Tufan Akcagöz

Bir devlet adamının gücünü, eleştiriye olan mesafesiyle ölçebilirsiniz. 

Çabuk sinirleniyor ve her türlü eleştiriyi yok sayıyorsa, gücü zayıf demektir.


Kendine güvenen, kızmaz, kolay sinirlenmez.
Çünkü eleştiriyi, demokratik bir hak olarak görür.


Faşist bir yönetim altında iseniz, başınızdaki adamın babasının babasının babası da Kralsa mesela, pek bir demokratik hakkınız var sayılmaz.


Ancak, az çok demokrasi girmişse toplumsal hayata, eleştiri de ucundan köşesinden gelmiş demektir.


Eleştiri bir kültürdür.
Demokrasi zemininde gelişir.
Aksini inkar eden taş kesilir.


'Adolf Hitler'in bizzat katıldığı bir siyasi toplantıda Führer'e, tartışılan konuda katılmadığını ve hatta saçma sapan fikirleriyle memleketin başını belaya sokacak olduğunu söyleyen Bavyeralı Herman Schmid, ayağa kalkar ve Hitler'in gözünün içine baka baka şunları söyler:


  • İstifa et. Çünkü başka çaren yok. Fikirlerin zehirli sarmaşıktan farksız. Az önce sözde lanetlediğin insancıklar ne yaptı bize? Yahudi olmak ne zamandan beri bir suç oldu? İlkokul öğretmenim bir Yahudi. Oldukça iyi biri. Geldiğim kasabadaki en güzel fırının sahibi bir Yahudi. Yıllarca ekmeğini yedim ve gayet de memnunum. Şöyle bir bakarsam, hayatıma giren Almanlardan belki daha çok kötülük görmüşümdür. Ne yani, Alman düşmanı mı olacağım bunun için? Kötü olan sensin ve senin gibi düşünenler. O nedenle, istifa et. Bırak memleketin yakasını.' der.
    .... desem.

  • Buna kim inanır?
    Ve sonra kim bilir Hitler, bir ağlama krizine girer ve salonu terk eder.
    Öyle mi?
    Herman Schmid diyelim ki böyle bir şeye cesaret etti.
    Salondakilerin, onun ağzından duyacağı kelime sayısı iki olup, gerisini söylemeye ecel izin vermezdi.
    İs-ti-fa et..
    Gerisi yok.
    Ne diyorduk, eleştiri demokrasi zemininde gelişir.
    Demokrasi de eleştiriden beslenir.
    Devlet adamı vakurdur.
    Vatandaşın sesine kulak verir, onu aşağılamaz.
    'Bir devlet adamı' diyor Atatürk; 'kerameti kendinde görmeye başladı mı devlet adamlığını yitirmiş demektir.'
    Çok doğru.
  • Keramet varsa da, milletin kendisindedir ki çoğu zaman vatandaşın bundan da haberi yoktur.
    Beyaz Saray'ın karşısında elinde pankartla bekleyen adamı gören başka bir ademoğlu, usulca adama yaklaşır.
    Pankartta, Donald Trump ile ilgili acayip şeyler yazmaktadır.
    Ademoğlu'nun yüzü kızarır ve endişe içinde adama sorar:
    - Hiç korkmuyor musun?
    Adam cevap verir:
    - Ortadoğulu musun?
    Nerden anladın tipimden mi diye soran ademoğluna adam, 'Hayır, sorduğun sorudan!' diye cevap verir.
    Güldünüz mü?
    Ağlanacak halinize gülüyorsunuz demektir.
    Peki biz, ortadoğulu muyuz?
    Bittabi.
    Osmanlı mıyız?
    Elbette.
    Selçuklu muyuz?
    Mümkün mertebe..
    Hitit kim, Frigyalılar ne menem millet o zaman?
    Thales'le, Anaksimenes'le, Herakleitos'la hemşeriyiz haberimiz yok ulan!
    Bir tek Diojen'i biliyoruz belki.
    Onda da, Sinop'un girişine dikilen koca heykelin bunda katkısı büyüktür.
    Buna rağmen, kendilerini Bizans İmparatoru Romen Diyojen'le karıştıran da yok değildir.
    Ne diyorduk; bir yerde sorgulama yoksa, orada dikta ve illa ki bir diktatör vardır.
    Bir rejim ki denetlenemez hale gelmiştir, fişi çekin rahat ölsün.
    Sandık sosuna bulandırılmış sözde demokrasi oyuncukları ile idare edilen memleketler de buna dahildir.
    Demokrasilerde herkes birer yergi memurudur, öyle olmalıdır.
    Dağdaki çoban damı?
    Evet, aynen öyle.
    Her yergi memuru, kendine göre yerilecek olanı bulur ve söyler.
    Çok özgürlükten kimse ölmez.
    Ama işte tam tersi az özgürlük, öldürür adamı.
    Ve kafesteki kuş, nasıl ki uçmayı hastalık sanıyorsa; ne zaman bir özgürlük çağrısı görsek dünyanın herhangi bir yerinde, garip bir şeyler olacakmış hissi kaplıyorsa içimizi, sebebi özgürlük yetmezliğidir.
    Oysaki garip bir şey filan olmaz.
    Olan bizzat bize olmuştur zaten..
    Bir ülke düşünün, bir gün çok gözde bir yerlerdesiniz, sonra cezaevinde.
    Bir gün Cumhurbaşkanı adayı olabilirsiniz; aynı siz sonra kodeste alabilirsiniz soluğu.
    Genel Kurmay Başkanı olsanız ne fayda!
    Kumpasa bularlar adamı, hoop cezaevi.
    Gazetecisiniz, yandınız.
    Şarkısı iseniz saray makamında söyleyeceksiniz, yoksa yine akıbet belli.
    Dün kırmızı kahramandır, yarın mavi, gelecekte belki başkası.
    Dünün hayırsever iş adamları, aynı ağızlardan tel'in edilir, şaşırırsınız.
    Kahır çekersiniz.
    Eski programlarına bakıyorum da, rahmetli Levent Kırca, ne hicivler, ne espriler yapmış zamanında..
    Hepsi ayrı ayrı müebbetlik..
    'Özgürlük, ekmekten tatlı, güneşten güzeldir' diyor Rus ozan Dostoyevski..
    Haklı değil mi?