Muradiye Ergin

ONUNCU KÖY...

Muradiye Ergin

Yine kafamda  insani davranışlarla alakalı deli sorular... Yine cevabını bildiğim ama inanmakta güçlük çektiğim insan davranışlarındaki yakışıksız gerçekler...

Nasıl ki dünyaya geldikten sonra anne karnında geçen zamanı hatırlamıyoruz. Ebedi âleme geçtikten sonra (yâni öldüğümüzde) dünya âlemini de hatırlamayacağız...

 

İnanan ve Müslüman insanlar olarak biliyoruz ki dünya hayatında yaşadığımız ve yaşattıklarımız ile yüzleşeceğiz.

Bu gerçekleri bile bile tabiri caizse şu üç  günlük dünyada ya da yarına çıkmaya  senetimizin olmadığını bildiğimiz halde, bir saniyeyi dâhi geri getiremediğimiz şu  âlemde neyimize  güvenerek Allah’ın selamını vermeyi  esirgiyoruz? Oysaki Selam vermek, selam  almak, selam göndermek; duadır, rahmettir, berekettir, güvendir, saygıdır, barıştır, dostluktur, muhabbettir, gönül almaktır.

 

Belki çok basit gelecek sizlere ama hiç de hafife alınamayacak  kadar önemli bir konu aslında. Selam vermek...

Allahın rahmeti  ve bereketi  üzerinize olsun  anlamına  gelen (Selamunaleykum) iletişimin ilk kapısıdır. O Kapıyı açtığınızda içindeki kazanımlara da ulaşmanın yolunu bulmuş olursunuz. Büyükten küçüğe, yaşlıdan  gence, zenginden fakire, müslümandan gayrimüslime selâm  vererek iletişimin ilk kapısını  açmış ve ortama girmiş olursunuz...

 

Merhaba demek ise iletişimi daha özele  çekmek algısı verir. (kişiye, benden sana zarar gelmez anlamına  gelmektedir merhaba...)

Verdiğiniz  bir selâm  ile gönülleri  feth edebilir, yine esirgediğiniz bir selâm ile âlemleri  yıkabilirsiniz...

Malın, mülkün, makamın, verdiği güç ile bazı insanlar dünyevi değerlere o kadar kapılıyorlar ki burunları havada, masumu, mazlumu görmekten âciz; selamlaşmayı sadece mevkidaşları ile iletişim kurmak için ya da menfaatleri doğrultusunda kullanıyorlar.

 

Oysaki, Selamlaşmada selam verdiğin kişiye  gövdeni de dönerek, ona saygı  duyduğunu hissettirerek selâm ve merhaba demek gerekir.

Selamlaşmada ana mantık, zenginin  fakire, alimin mazluma, yaşlının gence, yöneticinin kapısına, başkanın bekçisine selâm vermesidir  en kıymetlisi.

Yaşama  şeklin, yaşama  standartın her ne olursa olsun senin yanında kendisini küçük hissedeceğini zannedecek herkese ilk selâm vermek, hal hatır sormak  senin insani değerinin ifadesidir aslında...

 

Kimse kimseden  üstün  değildir. Üstünlük  sadece  ilim ve bilim sahibi  insanlar, onlar da selâmı veren iletişimin anahtar cümlelerini bilen taraftalar...

Bir de  görüp de görmezlikten gelen cehaletin pik yaptığı kişilikler var ya! Görmeleri ve gitmeleri gereken yer psikologlar aslında çünkü iletişimi konuşarak  çözemedikleri olayların altında başka sorunlarla mücadele ediyorlar...

 

Dürüstlük ve insan  olabilme  olgusu  o kadar  saf yaşanılabilir bir şey ki hem çok kolay hem de çok zor. Öyle olduğunuza inanıyorsanız, etrafınızda dost, arkadaş, yoldaş sandığınız insanlar dürüst değillerse sizden yavaş yavaş  dökülüyor, kopuyorlarsa üzülmenize hiç gerek yok. Çünkü sizin, onların hayatında yeriniz  kalmamıştır.

Çünkü sizin arka-plan düşünceleriniz yoktur. Olanlar karşısında  net ve şeffafsınızdır bu da sizden  kopmalarını sağlar.

 

Bazen de insanın aynası olursunuz. Doğruyu ya da yanlışı yansıttığınızda da düşerler koparlar sizden... Böyle durumlarda  en adil mahkeme kalbiniz en doğru  kararı  veren hâkim vicdanınızdır...

Atalarımız çok  güzel  söylemiş “Doğru söyleyeni dokuz köyden  kovarlar.”

Hiç  önemli değil insan olmanın  erdemini bilenlerin yaşadığı onuncu köy var...