Muradiye Ergin

YETENEK ŞART

Muradiye Ergin

İnsanlık tarihinin ilk evrelerinde çok yaşayan çok bilir ilkesi her toplumda kabul görmüş bir realite idi. Akıp geçen zaman ve kâşiflerin çoğalması ile çok gezen mi bilir? Çok yaşayan mı? İkilemi ön plana çıkmaya başladı.

Dünyanın değişik coğrafyalarını gezen seyyahlar hakikaten, çok farklı tecrübe ve bilgi sahibi olmaya başladılar.

Çok gezenini daha çok bildiği ilkesi de yüzyıllarca hakim bir felsefe olarak kendini kabul ettirdi.


Yaşadığımız zaman diliminde ise artık geçer akçe, ne çok okuyan ne de çok gezen bilir, sadece ve sadece çok yapan bilir ilkesi egemenliğini çoktan ilan etmiş görünmektedir.


Yaptığı işte daima uygulama içerisinde olma ve sürekli becerilerini geliştirme konsepti günümüzün parlayan dinamikleri arasına girmiş bulunmaktadır.


Bilgisayar teknolojisinin hemen her alana hakim olmasıyla, meslekler arasındaki duvarlar yıkılmış ve yılların deneyimine sahip bir mimarın işini, bilgisayar teknolojisinin inceliklerine hakim ve mimarlık eğitimi almamış sektör dışından bir genç, kolaylıkla ve üstelik tercih edilir şekilde yapabilecek konuma gelmiştir.


Bilgiye ulaşmanın alabildiğine kolaylaştığı günümüzde, öğrencileri dört duvar arasına oturtup, teorik bilgileri öğrencilere boca etmenin, artık eğitimle ilgili bir yönü kalmamıştır.


Şöyle düşünecek olursak, Üniversitedeki sınıfın arka sıralarında oturan bir öğrenci, ders hocasının anlattığı teorik bilginin daha muhtevalısına elindeki telefondan anlık ulaşabiliyorsa, o sınıfta olmasının anlamı nedir?
Eğitim tamamen bir beceri kazandırma sürecine dönüşmüş durumdadır. Teorik eğitimin hele hele sınav hedefli eğitimin, öğrenciler için ileriki yaşamlarında ekonomik bir değer üretebilmesini sağlayabilmesi neredeyse imkânsızdır.


Toplumdaki işsizliğin temel sebeplerinden biri hiç şüphesiz ki, niteliksiz insan kaynağından kaynaklanmaktadır. İşveren kalifiye ve işi bilen eleman bulamamaktan yakınırken, binlerce genç ise, iş bulamamaktan yakınmaktadır.


Eğitim sistemimizde gençlerimizi bir türlü, kendilerini keşfetme yolculuklarına çıkarmayı başaramadık. Kabiliyet ve yeteneklerinin ne olduğunu bilmeden, piyango oynar gibi girdikleri sınavlardan netice almaya çalışan çocuklarımız hasbel kader meslek seçmek durumunda kalmaktadırlar.


İş yaşamı aslında bireye bir yaşam biçimi sunar. Bilgisayar Mühendisinin yaşam biçimi ve sosyal çevresiyle, Makine Mühendisinin yaşam biçimi ve sosyal çevresi birbirinden farklıdır.


Başarılı olacağı, her şeyden önce mutlu olacağı ve kendi yeteneklerine uygun meslekleri seçemeyen gençlerimiz, yaşam boyu sürecek huzursuz bir yaşamın içerisine hapsolmakla karşı karşıya kalmaktadırlar.


Ulusal sınavlara göre senkronize olan bir eğitim algımızın, gençlerimizi geleceğe hazırlayabileceği şüphelidir.


Deney, araştırma, proje ve uygulama tabanlı eğitimle, geleceği kurtarabileceğimizi düşünüyorum.


“Yetenek şart”ilkesi üzerine bir eğitim sistemi kurduğunuzda, hem işini seven hem de çalışan bir toplum olmak kaçınılmaz olacaktır.
Sağlıcakla kalın…