Uygar Tankut

BAYRAM DA İSTANBUL'DAN GİTMİŞ!

Uygar Tankut

İstanbul'un en sevdiğim tarafı orada yaşamıyor olmaktır! Çünkü, üniversite okuduğum yıllardan biliyorum ki, İstanbul orada yaşamayanlar için harikulade bir şehirdir. Mesai derdiniz olmayacak, şöyle bir uğrayıp gideceksiniz, bir yere yetişme acelesi içinde olmayacaksınız, canınız hangi semtine gitmek istiyorsa oraya gideceksiniz? İşte o zaman İstanbul'un tadından yenmez.  

Tabii bir de geliriniz euro, dolar, Arap riyali, İngiliz sterlini hatta Şili pesosu, Malezya ringitti bile olur da, tatil için Türkiye'ye gelenlerdenseniz, cennet-i alaya düşmüş gibi olursunuz. Her ne kadar "maaşı dolarla mı alıyorsun?" ya da "gözlerdeki ışıltı" gibileri artık piyasada yoksalar da enkazları mevcut durumda! Bir zamanlar İngiltere'den 8 yediğimiz bir maçın sonunda spikerin "maç bitti hala gol yiyoruz" demesi gibi borsa kapalıyken bile TL değer kaybediyor. Aman, neyse canım. Veren memnun, yerinde duran memnun; bana ne yahu?

Bu kurban bayramında memleketten ayrılıp bir tatile çıkayım istedim. Deniz, kum, yeme, içme konusunda bizim Atakum'un hiçbir yerden eksiği olmadığı ve o işleri rahatlıkla yaptığım için bu sefer bir İstanbul yapayım dedim. Üniversiteyi orada okumuştum. Ama üzerinden Kılıçdaroğlu'nun kaybettiği on iki, Baykal'ın kaybettiği altı seçim geçmiş, hatta ANAP ve DYP'nin de kaybettiklerini eklemem lazım listeye. Yani çok zaman olmuş? Tabii her sene birkaç defa uğrarım İstanbul'a ancak bu kez şu meşhur "Kurban Bayramı'nda İstanbul bomboş oluyor" geyiğini de teyit edeyim istedim.

Doğru muymuş derseniz?

Evet, doğru. Bayramda, bayram bile durmuyor İstanbul'da. Kendisine dair pek bir şey göremedim çünkü?

İstanbul'daki temel hedefim, hayatımda hep yaptığım gibi cahille sohbeti kesmek ve avamdan uzak durmaktı. Bu nedenle genelde Boğaz'ın batı yakasında takıldım. Keyifliydi. Emirgan-Bebek arası yürüyüşler, tekneyle turlamalar falan derken gayet iyi geçti tatilim. Ancak son gün arkadaşım tutturdu, bir de karşıya geçelim. Karşı dediği Asya yakası. Dedim, "bak bilimsel olarak Ortadoğu'ya yakın yer orası, geçmeyelim." Şaka yaptığımı sandı. Tıpkı sizin gibi. Ama şaka yapmamıştım.

Onun teknesiyle önce Moda'ya geçtik. Ooooo? Tam benlikti. Gezdik dolaştık, yedik, içtik.

Sonrasında ise bütün tatilimi zehir edecek olan o şeyi yaptı. Üsküdar'a götürdü beni. Aman efendim, her yerden avamlık akıyor. İnsan yığını. Akın akın geziyorlar. Bir de bu Suriyeli Araplar ya çok kalabalıklar ya da çok bağırıyorlar olmalı ki, sadece onların seslerini duydum.

Ben ki, ülkemiz yerli ve milli avamlarına bile tahammül edemiyordum, bir de bunlar çıktılar. Tüm keyfim kaçtı, sabah ilk uçakla Samsun'a geri döndüm. Sanırım bir müddet Atakum, Kurupelit, sahil hattından ayrılmayacağım.

Trafiksiz İstanbul güzeldi ama trajiksiz İstanbul daha güzel olmalı?

Not: İstanbul'da olduğumu öğrenen bilumum Avrupa medyası benimle röportaj yapmak için araya ne doktorlar ne mühendisler koydular, bir bilseniz. Ama ben kabul etmedim. En son Orhan Pamuk mesaj atmış. "Sağ ol kanki. İstanbullu Türk yazar denince akla sadece ben geleyim. Araya girmediğin için teşekkür ederim." yazmış. Bilmiyorum ki bu Orhancığıma kaçıncı kıyağım? Sırf tek NOBEL Edebiyatlı Türk yazar o kalsın diye benim romanları piyasaya çıkarmıyorum bile?