Hilal Genç

KOMŞU KOMŞUNUN VARLIĞINA MUHTAÇ

Hilal Genç

Anahtarı üstünde kapılarımız vardı bizim.
Kilit vurmadığımız, eşimizin dostumuzun açıp rahatlıkla içeri girdiği. Çeşit olsun diye evinden getirdiği yemeğiyle, terekten kendine tabağını alıp, kurulmuş sofraya davetsiz otururdu kapı komşusu dediğin.
Yumurta kalmamış, versene bir tane derdik, bir tas dolusu yumurta alırdık. Öyle kimse de dün senden yumurta almıştım deyip geri vermezdi ayıp sayılırdı.
Olur muydu öyle üç beş yumurtanın lafı komşulukta.
Bakkala gidilirken sorulurdu komşuya, var mı bir ihtiyacın, ekmek lazım mı?
Eli kolu dolu yürüyene yardım edilir, sohbet eşliğinde beraber taşınırdı poşetler.
Sabah uyanınca camlar açılır, çarşaflar silkelenirken camdan cama sohbetler edilirdi.
Evlerde telefonlar vardı ama ceplerde yoktu. Dışarıdan çocuğunu çağırmak isteyen, komşusuna ulaşmak isteyen camdan bağırırdı duyana kadar.Aradığımız kişiye ulaşılamaması mümkün değildi çünkü;mahalle inlerdi sesten. Acısıyla üzülür, sevincine ortak olurduk.
Ekmeğimizi paylaşırdık komşumuzla, sevgimizi paylaşırdık. Komşu demek aileden biri demekti.
Şimdilerde kat kat kilitler vurup, selamsız kapattığımız kapılar bir zamanlar ardına kadar açıktı, komşuya.
İnsanlığa, saygıya?
Önce binalar betona dönüştü mahallelerde, sonra insanlar, ruhlar betonlaştı. Evimizin , eşyamızın, işimizin ve en önemlisi hayatımızın sahibiyken, şimdi mekanların, eşyaların, işlerin ve bize dayatılan hayatların kölesi olduk. Kimsenin kimseye ihtiyaç duymadığını söylediği şu zamanda aslında komşunun komşuya bir güler yüzüne muhtaç olduk.