Av. Kürşat Orhan Şimşek

BİR FETİH İKİ FATİH

Av. Kürşat Orhan Şimşek

İstanbul biz Türkler için ilk kez  29 Mayıs 1453’te fetholunmuştur.

Ancak İstanbul’un iki “Fatihi” vardır.

Birincisi Fatih Sultan Mehmet Han’dır.

İstanbul’un fethi, tarihin en önemli dönüm noktalarından biridir.

 

Dünyanın en güzel ve stratejik noktalarından, iki kıtanın birleştiği bu şehri elde etmek için tarihin bir çok döneminde nice ordular, nice şanlı komutanlar şehrin kapısına dayanmış, lakin şehrin güçlü savunması her seferinde bu kuşatmaları kırmayı başarmıştır.

 

Ta ki; Osmanlı İmparatorluğunun 7. Padişahı olan II. Mehmet “Fatih” unvanını alacağı kuşatmayı başlatana kadar.

“Fetih” olacak ki “Fatih” olunsun.

 

Sevgili Peygamberimiz zaten asırlar önce müjdeyi vermişti.

“İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur.”

 

İşte bu hadisi şerife mazhar olmak isteyen Türk Padişahı Sultan Mehmet Han “Ey Konstantiniye! Ya sen beni alırsın, ya ben seni alırım.” diyerek, kendinden önceki cedlerinin kızıl elması İstanbul’u bir kez daha kuşatacak ve hadisi şerifteki komutan olma şerefine mazhar olacaktı.

 

“Fatih” olabilmek için içi kuru ve boş sözler değil, irade, inanç, akıl, strateji, bilim ve ilim sahibi olmak gerekiyordu.

 

En az 4-5 dil bilen, kendisini çok iyi yetiştirmiş olan II.Mehmet, ülkesinin ve dünyanın en seçkin askeri bilim erbabını toplamış, orduyu en üstün silahlarla donatmış, fethe ulaşmak adına tüm hazırlıkları yerine getirmiştir.

 

Bu çabaları sonuç verecek, elbette “Fatih” unvanını hakkedecek ve kutlu müjdeye ulaşacaktı.

 

Şimdi gelelim ikinci “Fatihe”.

Kendisinden asırlar sonra işgal edilen İstanbul Boğazındaki işgalcilere  aynı inanç ve irade ile“Geldikleri gibi giderler” diyecek ve İstanbul’un ikinci Fatihi ünvanını alacak olan bu lider Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Atatürk gerçek anlamda “Fatih’in yolundan yürüyen” bir liderdir.

 

Atatürk’ün Anadolu’da başlattığı Kurtuluş Mücadelesi, Türk Milleti’nin zaferi ile sonuçlanmasa, bugün maalesef bir Fetih kutlamasından bahsedemeyecektik.

 

16 Mart 1920’de İngiliz ve Fransız Kuvvetlerince işgal edilen İstanbul, 6 Ekim 1923’de işgalden kurtarılmış ve böylece İstanbul’un ikinci “Fatihi” Atatürk olmuştur.

 

Bugünlerde coşku ile kutladığımız ve hatta bazı kesimlerce kendilerine mal edilen “Fetih Kutlamaları” açık ve net söylüyorum Türk Milliyetçilerinin ülkemize bir hediyesidir.

 

Osmanlı Padişahlarından Sultan Abdülhamit’in  “Biz, İstanbul’u Rumlar’dan zaptettik... Fetih günü onlar matem tutmak isterler... Biz tezahürde bulunursak (ortaya çıkarsak) onların hissiyatını rencide ederiz... Benim zamanımda bir kere İstanbul’un fethi günü merasim yapmak istediler... Ben bu hissiyat noktasını nazara alarak müsaade etmedim”diyerek, Rum’ları gücendirmemek için İstanbul’un Fethi kutlamalarının yasaklandığını kaçımız biliyor?

 

Cumhuriyet Döneminde de Büyük Türk Milliyetçisi fikir ve edebiyat adamı H.Nihal Atsız ve arkadaşları fethin 500.yıl dönümü nedeniyle, 1953’de Fetih Kutlamalarını yeniden başlatmışlardır.

 

Ne var ki; bugün bazıları tarafından izinden gittiklerini söyledikleri Adnan Menderes tarafından“Yunanistan’a ayıp olur” gerekçesiyle bir kez daha yasaklanmıştır.

 

Maalesef tarihimizi televizyon dizilerinden öğrenen bir milletiz.

Durum böyle olunca gerçek tarihle insanların kafalarında yaşadıkları arasında derin ayrılıklar oluyor.

 

İstanbul’un fethi ile ilgili törenler bugün olması gerektiği şekilde büyük coşku içinde yapılıyor.

 

Lakin hazin olan şu ki; geçmiş dönemde bu kutlamaları yasaklayanların izinden gittiğini söyleyenlerden, kutlamaların esas hamileri sıra bulamaz hale geldi.

 

İroni tam da bu olsa gerektir.

 

Bugün İstanbul’u beton denizine dönüştüren, Fatih’in vasiyetinin aksine şehri karış karış yabancılara peşkeş çekenlerin sembolik gösterişlerle Fatih’in izinden gittiklerini söylemesi inandırıcı değildir.

Fethin sembolü Ayasofya Camii’ni açamayıp, üzerinden siyaset yapmak bu millete fayda getirmez.

Türk Milleti, fethin sembolünün cami olarak açılmasını beklemektedir.

 

Bu arada İstanbul’un fethi, Samsun ve çevresi için de önemli bir anlam taşımaktadır. Çünkü Anadolu’nun birçok noktasının Türkleşmesinde Samsun ve havalisi önemli rol oynamıştır.

Yine aynı şekilde İstanbul’un fetih sonrası Türkleşmesinde de Samsun yine önemli bir yere sahiptir.

 

Ünlü seyyah Evliya Çelebi, Seyahatnamesinin onbirinci bölümünde; İstanbul şehrine getirilen ilk yerleşimcilerin ağırlığını, Samsunluların oluşturduğunu yazmaktadır.

 

Bunda Fatih Sultan Mehmet’in hocası Akşemsettin’in uzun süre Kavak’ta yaşamasının etkisi olduğu söylenmektedir.

 

Bu yerleşimcilerden, Çarşamba Ovası ahalisi Fatih İlçesine, Bafra Ovası ahalisi Karaköy-Tophane’ye ve yine Samsun ahalisi Üsküdar bölgesine yerleştirilmiştir.

 

Böylece fetih sonrası İstanbul’u Türkleştirmek isteyen Fatih Sultan Mehmet Han ilk Samsun ahalisine başvurmuştur.

 

Tıpkı 1461 yılında Trabzon Rum İmparatorluğu’na son vererek fethettiği Trabzon yöresinin Türkleşmesinde olduğu gibi.

Bu vesileyle İstanbul’un Fethinin 567.yılı kutlu olsun.

 

Sağlıcakla…