Av. Kürşat Orhan Şimşek

HOCALI DAN İDLİB E

Av. Kürşat Orhan Şimşek

Tarihte en çok katliama ve soykırıma uğramış millet hangisi dersek en başta maalesef biz Türkler geliriz. Binlerce yıllık tarihimizde bazen yok olma aşamasına gelene kadar katledilmiş, zulüm görmüşüz. Ergenekon Destanı aslında bu yok oluştan, yeniden doğuşun destanıdır. Teşkilatçı ve savaşçı yapısı sayesinde Oğuzhan’ın çocukları her seferinde yeniden dirilmiş ve tarihe iz bırakan büyük devletler kurmuşlardır.

 

İşte bu soykırımlardan biri de geçtiğimiz hafta içi anma etkinlikleri düzenlediğimiz Hocalı Katliamı'dır.

 

Azerbaycan ile Ermenistan arasında meydana gelen Karabağ Savaşı sırasında 25 Şubat’ı 26 Şubat’a bağlayan gece kendilerine ”Artsakh (Dağlık Karabağ) Halk Kurtuluş Ordusu” ismini veren Ermeni çeteleri, Ermenistan askerleri ve SSCB den kalma 366. alaya bağlı Rus askerleri, Türklerin yaşadığı Hocalı ’ya saldırdı. Önce Rus askerlerinden oluşan 366. Alay top ateşleriyle şehri savunan az sayıdaki Azerbaycanlı askerleri katletti. Akabinde savunmasız sivil halka karşı Hocalı ’da 20.yüzyılın en büyük soykırımlarından biri gerçekleşti. Çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek demeden resmi rakamlara göre 613 kişi acımasızca katledildi. Bu eli kanlı caniler yine 1275 kişiyi esir almış, işkencelerden geçirmiş, 150 kişiden ise bir daha haber alınamamıştır. Katledilen kardeşlerimizden 106’sı kadın ve 63’ü çocuktur. Katliamın kurbanlarının daha sonra bu eli kanlı katillerce yakıldığı ortaya çıkmıştır. Sırf Türk oldukları için işlenen bu katliam elbette ki tarihte “SOYKIRIM” olarak yerini alacaktır.

 

Soykırıma uğrayan Azerbaycanlı soydaşlarımıza rahmet diliyor, ailelerinin acısını paylaşıyorum.

 

Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi ve benzeri pek çok uluslararası sözleşmenin ihlali niteliğindeki bu katliamla ilgili 22 Nisan 2010 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nce verilen kararda, Hocalı Katliamı “Savaş suçları veya insanlık aleyhine suçlarla eşdeğer eylem” olarak görülmüştür.

 

Hocalı ‘da yaşananlar Meksika, Macaristan, Pakistan, Kolombiya, Çek Cumhuriyeti, Bosna Hersek, Honduras, Peru, Sudan ve İslam İşbirliği Teşkilatı'nca da 'SOYKIRIM' olarak tanınmış ve yine ABD'de 16 eyalet meclisi, yaşananları 'SOYKIRIM' olarak gören kararları kabul etmiştir.
Bu öyle bir vahşetti ki; daha sonra bu konuda konuşan ve yazan gazeteci ve görgü tanığı kişilerin beyanları dehşetin büyüklüğünü anlamaya kâfidir.

 

Bunlardan Amerikalı gazeteci Thomas Goltz;
”Fotoğrafçı arkadaşım donmuştu, fotoğraf çekebilmesi için kendisini ölü bedenlerin üzerine doğru itmem gerekiyordu. Cesetler, koparılmış uzuvlar… Her bakımdan mide bulandırıcıydı. Bazı cesetlerin cinsiyetini anlamaya çalıştım ama yüzleri parçalanmış, uzuvları koparılmıştı. Tanınamayacak halde olanlar vardı. Bazılarının kafa derileri yüzülmüştü.” diye anlatacaktır.

 

Rusyalı televizyon muhabiri Yuri Romanov kendisinin “Ben savaşı çekiyorum” adlı kitabında sivillerin katledildiği bölgeye gittikleri anı şöyle naklediyor:
“Ben helikopterin camından bakıyordum ve gördüğüm, bu insanlık dışı, dehşet verici manzara gerçek anlamda beni hayretler içinde bırakıyordu. Karın eridiği dağ yamacının gölgesinde sararmış otların üzerinde insan cesetleri bulunuyordu. Büyük bir alan kadın, yaşlı ve çocukların cesetleri ile doluydu. Cesetler arasında bulunan ninesine (anneannesine) sarılmış küçük kız cesedi, insanı yakan bir manzara idi. Beyaz saçlı, başı açık ninenin yanına küçük kız uzanmıştı. Nedense, onların ayaklarını dikenli tellerle bağlamışlardı. Ninenin elleri de bağlıydı. Her ikisinin kafasında kurşun yarası vardı.
Yaklaşık 4 yaşındaki kız çocuğu hayatının son anında ellerini ölmüş anneannesine uzatmıştı. Bu sahneden o kadar etkilendim ki, kamerayı bile unuttum...".

 

Bu katliama bizzat katıldığı ve kendisine ait “Ruhumuzun Canlanması” adlı kitabında Ermeni doktor Zori Balayan’ın 13 yaşında duvarı çivili asılı olan bir Türk çocuğunun canlı canlı derisini yüzdüğü ve kaç dakikada öleceğini beklediğini, böylece atalarının 1915 tehcir olayının intikamını aldığını anlattığı iddia edilmektedir.
Katliama ait pek çok fotoğraf, film ve görgü tanığı zaten benzeri hadiseleri bizzat ortaya koymaktadır.

 

Peki işlenen bu vahşet ve insanlık suçunun en büyük ortağı kimdi? Tabii ki daha önce benzeri bir çok savaş kıyım hadisesinde görüldüğü üzere Müslüman ve Türk kanı dökmekten çekinmeyen Ruslar.

 

Ruslar, tarihi düşmanlıkları ile bir kez daha sahne almışlar ve Azerbaycan Türklerinin katledilmesinde Ermenilere açıkça suç ortaklığı yapmışlardır.

 

Rusların tarihî Türk düşmanlığı hiçbir zaman sona ermemiş ve ermeyecektir. Bulunduğumuz bölgede tarihi rekabet içinde olduğumuz Rusya, 27 Şubat 2020 tarihinde de bizi Suriye’de can evimizden hiç beklemediğimiz bir anda vurmuş, aralarında Samsun Vezirköprülü Uzman Onbaşı Recep Bekir, Canikli Uzman Onbaşı Tayfun Pekel , Alaçamlı Uzman Onbaşı Şükrü Elibol , Çarşambalı Uzman Çavuş Eyüp Gülaştı’nın da olduğu 34 Mehmetçiğimizi şehit etmiş, 32 askerimizi de yaralamıştır.

 

Şehitlerimizi rahmetle anıyor, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.

 

Dün Türkistan’da, Kafkasya’da, Çeçenistan’da, Bakü’de, Hocalı’da kanlı yüzünü göstermiş olan Rusya, bugün Suriye’de aynı şekilde bir kez daha karşımızdadır.

 

Ulu Önder'in savaş hakkında söylediği “Savaş zorunlu ve hayati olmalıdır. Hakiki düşüncem şudur: Ulusu savaşa götürünce vicdan azabı duymamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı, “ölmeyeceğiz” diye savaşa girebiliriz. Ancak, ulusun  hayatı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir. “ sözü düsturumuzdur.

 

İktidarın Suriye politikası birçok yönden elbet eleştirilebilir ve bu eleştirilerin haklı yönleri yadsınamaz. Ancak bugün o gün değildir. Eğer savaş kaçınılmazsa burada artık soru sormak veya geçmişi sorgulamak anlamsızdır. Gün sinelerin topyekûn atma zamanıdır. Türk Milleti’ne boyun eğdirmek, onu harp meydanlarından kaçırmak isteyenlere de buradan Atsız’ın dizeleri ile seslenelim “Bizim için savaş düğündür...Açlar nasıl bir istekle koşarsa aşa ,Türk eri de öyle gider kanlı savaşa.”

 

Sağlıcakla...