R.Miraç Öztürk

Bir Kitap Satın Almak İçin Gününüzün Yarısını Verir Misiniz?

R.Miraç Öztürk

Peyami Safa, Yalnızız'da şöyle der:"Bizim gibi mirasyediler için, geceleri kitap okumak, gündüzleri gevezelik etmek için lazımdır. Fakat züğürtlerin bütün felaketleri alfabeden başlar."

TÜYAP Karadeniz Kitap Fuarı önceki gün açıldı. Pazar günü ziyaret etme fırsatım oldu. İlk gün için fena bir kalabalık yoktu. Hele ki, fuara katılmayan çok değerli yayınevlerinin eksikliğine, eskiye nazaran daha geniş kitlelere hitap edenyazarların olmamasına, ulaşım sıkıntısına ve bunların en başında tabi ki, ekonomik buhranın bu derece hissedilmesine rağmen, hatırı sayılır bir kalabalık vardı. Elbette burada, ekonomik krizin insanların hayatından"çaldığı" bir dönemde, böylesi büyük bir riske girenTÜYAP yetkililerine, yayınevlerine, yazarlara ve sürece her anlamda katkı verenlere ayrıca cesaretleri için teşekkür etmek gerek.

Kitap fuarında en çok merak edilen bir iki konuya değinip, asıl meramıma geçmek istiyorum. Fuarda kitaplar internet fiyatları ile hemen hemen aynı. Aralarında çok büyük farklar yok. Tek avantajı, hemen alıp okuma şansınız ve küçük hediyeler. Yazarlar eskiye nazaran daha az. Hatta kimisi dar kitlelere hitap eder vaziyette. Bunda temel neden ülkedeki ekonomik durgunluk çünkü bir yazarı ağırlamak nereden bakarsanız bakın çok masraflı bir iş. Getirisi götürüsünü karşılamıyor.

 Kİtap stantlarında görevlilerin ilgisi iyi ancak öncesi ile kıyas yapmak durumunda kalınca, görevlilerin bir "satış yarışı" olduğu hissine kapılmamak elde değil. Bunu da anlamak mümkün. Çünkü orada çalışan görevliler genelde günlük artı prim usulü çalışan öğrenciler ya da işsiz üniversite mezunları olduğu için, bir satış kaygısı da ön plana çıkıyor. Açıkçası kitapçılarda, okuyucu talep etmedikçe,"Buyrun ne arzu edersiniz?" tarzı pek hoş durmaz. Ancak hissedilen durum maalesef bu.

Son iki izlenimim ise şu, her fuarda olduğu gibi en çok ilgiyi görenler üniversite, lise hazırlık çalışma kitabı satan gruplardı. Bir diğeri ise, bilirsiniz, fuar Tekkeköy'deki Sanayi Mahallesi'nin hemen yanında. Bu mahalle bilinir, çocuklarıbiraz aksi ve meraklıdır. Kentin diğer çocuklarına benzemezler. Rahatsız etmiyorlar ancak çok hareketli oldukları için sürekli oradalar, ister istemez içeriyi de merak ediyorlar. Sadece bir öneri; bu çocukları başlarında bir görevli ile gezdirin, eşantiyon verilen şeylerden birer hediye paketi yapın, hatta bir belediye(ki bu Tekkeköy Belediyesi olmalı kesinlikle) çocuklara kitaplar hediye etsin, masrafı üstlensin, çok güzel anıları olsun. Hem de her gün gözlerinin önünden anneleriyle, babalarıyla elleridolu dolu, boyalı, süslü kitaplarla geçen, öğretmenleriyle okul arkadaşları eşliğindecıvıl cıvıl geçip giden çocuklara bakıp iç geçirmemiş olurlar...

Dedim ya, ülkede bir buhran söz konusu. Şu örnek bile aslında bir buhran hikayesidir. Çocuklar arasındaki ayrımın temeli detamamen ekonomiktir. Gelelim asıl meseleye, bizde en"geyik muhabbeti" bilirsiniz,"Bizim insanımız okumuyor yahu"dur. Yıllarca kitapçılık da yapmış bir insan olarak diyeceğim o ki.Bu çok haksız bir eleştiri olur.

Evet, kitap okuma konusunda tembel, eksik, özensiz bir toplum olabiliriz ancak bu okumama meselesinin, temelde aldığımız eğitim ve aile içi yetişme tarzımız haricinde tutarsak, lüks bir"tüketim" olduğunu artık kabul etmeliyiz. Kitap okumak temel bir ihtiyaç olarak görülmüyordu zaten ancak son yıllarda"burjuva eğlencesine" doğru gidiyor. Zaten Peyami Safa'yı anma nedenim de buydu.

Eskiden 2,99'a satılan kitaplar, bugün 29,90 oldu.(Bu dokuz doksan olayına da hep hastayımdır zaten)  Şöyle düşünün... Asgari ücretli bir çalışansınız ve ayda11 bin 402 TL  kazanıyorsunuz. Günlüğünüz 380 TL?  İşe gitmek için dolmuş kullandınız. 13 TL. E bi de bunun dönüşü olacak, bi 13 daha. Etti 26... İnternetteki şu fenomen kadın gibi, ben de başlayacağım,"Şimdi bu kaşşş lira etti?" diye... Velhasıl, devam edelim. Diyelim kis*gara kullanıyorsunuz,(KAMU SPOTU: Sigara sağlığa zararlıdır), 50 TL de oraya ekleyelim. İnsanız sonuçta, bir öğle yemeği hakkımız. İş yerinde verilmiyorsa ya da evden getirmediyseniz, bugün dışarıdabir çorba içmenin minimum bedeli 40 TL. Gün içinde canınız çekti, şöyle bir çay içeyim dediniz,(bakın kahve demiyorum, lükse girer), yine bir bardak çay, en kötü çay ocağında 7.5 TL, iki çay, etti 15 TL. Allah'tan arkadaşınız falan gelmiyor da, ısmarlamak zorunda kalmadınız... Bunlara ek olarak, mesela sabah kahvaltısını ya da canınızın çektiği bir küçük çikolatayı falan eklemedim.

Küçük bir hesap ile, yol 26, s*gara(sansürü ben koydum) 50, çorba 40, çay 15, toplamda 131 TL yaptı. Bir tezgahtar bugün en az 12 saat çalışıyor.Yani saatlik ücreti, 31,6 TL. Neredeyse gününün 4'te 1'ini bu ihtiyaçları için çalışarak geçiriyor.

Diyelim ki, aynı tezgahtarVictor Hugo'nun Sefiller kitabını okumak istedi. Bugün, iyi bir yayınevinden, iyi bir çeviri ile okumak isteseniz, ortalama 180 TL. Yaptığımız hesaptan, eline kalan 249 TL. Şimdi, tezgahtar arkadaşımızın vermesi gereken bir karar var. 249 TL'sinin 180 TL'sini kitaba mı vermeli yoksa, diğer"yaşamsal" ihtiyaçları için mi harcamalı. Sonuçta, kira var, elektrik var, su var, evli ise hele bir de okula giden çocuğu varsa, okul masrafları var, e kış geliyor, kaban var, mont var, hafta sonu oldu mu, pazarı var, sebzesi var, meyvesi var, insanız, hasta oluyoruz, hastanesi, ilacı var, kısacası var oğlu var...

Bunların haricinde, parası yetişse dahi,günde 12 saat ayakta duran, sigara içmeye çıktığı anda bile dakikasından giden, insanlarla sürekli diyalog içinde olan ama günden güne duygusuz hal alan mimikleri yüzüne yerleşen, yorgun, bitkin, umutsuz, mutsuz insanların, akşam evlerine gittiklerinde kitap okuyabileceklerini düşünmek kocaman bir yalan olur. Eve gidip, sıcak bir yemek, bir bardak çay, temiz bir yatakta kıvrılıp uyumak, kitap okumaktan her daim cazip olacaktır.

Sözün özü, fazla uzatmaya gerek yok. Kitap okumak elbette ki bir alışkanlıklar bütünüdür ancak bu okuldan, aileden, sosyal çevreden başlayıp devam eden aynı zamanda da maalesef ki,"bütçe" gerektiren bir durumdur.

Ekonomik kriz, işçilerin, tezgahtarların, her alandan zor koşullarda çalışanların fiziki durumu, psikolojik etkenler, sosyal konum ve niceleri maalesef kitabı lüks olmanın yanı sıra ikinci, üçüncü ve hatta hayatımızın dördüncü planında yer almasına neden oludu ve olmaya devam ediyor.

Bu anlamda okuma kulüpleri, dayanışma kulüpleri, kitap dostluğu, kitap takası gibi etkileşimler elbette olacaktır, kütüphanelerin niteliği ve niceliği arttırılacaktır ancak gönülden geçen,kitabın ekmek gibi, su gibi, barınma gibi "temel ihtiyaç" sayılacağı ve bu ihtiyacın cebimizdeki son kuruşu düşünmeden karşılanacağı günlere kavuşmaktır.

Sevgiyle, saygıyla, selamla...

Miraç ÖZTÜRK/02Ekim2023

Twitter: RMiracozturk1

İnstagram: miracozturk1