İrfan Şen

BİLGİNİN HİKAYESİ

İrfan Şen

Biliriz ki bu coğrafyanın insanları okumaktan ziyade dinlemeyi tercih eder. Bu sebeple niye anlattığımı söylemeden yıllarca önce okuduğum bir hikayeyi sizinle paylaşmak istiyorum.

Geçmiş tarihlerde bir zaman, bir köyde yaşayan 14 yaşlarında bir delikanlı babasıyla kasabaya iner. Köy işlerinde çok mahir olmayan bu delikanlı kasaba da babasıyla alışveriş yaparlarken gördüğü bir kuyum ustasının dükkanından ve yaptığı işten çok etkilenir ve babasına bu ustayla çalışmak ve kuyumculuk işini öğrenmek istediğini söyler.

Babası bu işin nasıl olabileceğini kestiremez lakin çocuğun ısrarıyla kuyum ustasının dükkanına girer.

Kendini tanıtır ve meramını aktarır. Delikanlı yanında ve meraklı gözlerle ustayı izler. Usta babayı dinledikten sonra delikanlıyı tepeden tırnağa tebessümle süzer ve babaya sen hele bir çarşıyı dolaş gel, biz bir konuşalım der.

Delikanlının soruları merakı istekliliği ustayı tatmin eder fakat ustanın yanında çırak olmak çok kolay değildir.

Usta isteklerini sıralar;

Eğer bundan böyle bana çıraklık edecek ve kuyum ustası olacaksan dediğimden çıkmayacaksın. Çırak oluncaya kadar geçecek sürede köyde hayatının rutinine devam edeceksin. Anne ve babaya yüz çevirmeyeceksin.  Gözleriyle onaylar delikanlı ustanın söylediklerini. Peki o zaman seni çırak olarak kabul etmem için ilk şartım, hangi elinle iş tutuyorsan uzat der ve avucunun içine bir taş kütlesi koyup avucunu kapattırır.  Bir yıl boyunca bu avucunu hiç açmadan normal yaşantına devam edeceksin, ne olursa olsun bu avuç açılmayacak. Böyle yatıp böyle kalkacak, işleri diğer elinle yapacaksın. Açarsan muhakkak anlarım ve mümkün değil çırak olamazsın der.

Delikanlının babası bu arada dükkana gelir ve beraber köyün yolunu tutarlar. Sıkıntılı bir süreç başlamıştır bizim delikanlı için.  Alışık olmadığı eliyle yemek yemek, iş yapmak, hatta yüzünü yıkamak bile zulüm gibi gelir lalin yılmaz bizim delikanlı. Eli defalarca nasır tutar, deri atar, kramplar girer. Aklının ucuna avucunu açıp normal hayatına geri dönmek ne zaman düşse içinde büyüttüğü kuyum ustası olma fikri onu durdurur.

Ve bir yıl su gibi olmasa akıp geçmiştir. Babasıyla tekrar kasabaya yollanırlar. Bu sefer dükkana tek girer, baba çarşı işlerini halletmek için kasabanın girişinde ayrılır oğlundan.

Selamlar ustasını bir zafer kazanmış komutan edasıyla. Tebessümle karşılar kuyum ustası çırak adayını. Uzatır elini ve ustasına verir avucunda bir yıldır koruduğu kütleyi.

Usta takdir eder çırak adayını. Evet açmamışsın elini gerçekten der.  Şimdi uzat diğer elini deyip bu sefer başka boyutta bir kütleyi diğer avucuna yerleştirir. Şimdi bir yılda bununla yaşayacaksın aynı şekilde. Delikanlı şaşkınlıkla ustasının gözlerine bakar. Sitem değil ama başka bir ifade vardır gözlerinde.

Derki;

Elbette ustam, yalnız bu avucuma koyduğunuz altın değil!