Av. Hamza Tüzen

NAZIM HİKMET VE TİYATRO

Av. Hamza Tüzen

Madem yazı dizisinin ilkini karalamaya başlıyoruz. Okurlarımıza öncelikle iyi haftalar diliyorum. Başta bu yazım ve bundan sonra yayınlanacak yazılarımda bir sürç-i lisan olursa da şimdiden affola. Beşer şaşar, şaşar beşer diyelim.

Haftada bir gün buralarda olup kimi zaman sizlerle dertleşip kimi zaman da hukuki noktalarda bilgilendirici yazılar karalamaya çalışacağım. Bazen Ulu Önderli Arma ile ilgili hasbıhal ederken bazen edebiyat ile ilgili lakırdı yapacağım.

Merak ettiğiniz veya aklınıza takılan bir şey olursa hamzatuzen@gmail.com adresinden ve sosyal medya hesaplarımdan ulaşabilirsiniz diyerek artık bu haftaki yazımıza girizgâh yapalım.

*

Nazım Hikmet'ten bahsedilince insanların aklına ilk olarak Piraye'ye yazdığı aşk dolu şiirleri ve memleket şiirleri gelir aklımıza. Kimi zaman Ezginin Günlüğü'nde bir şarkı olarak karşımıza çıkar " Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey, dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey..." der ve bizi mesut eder. Kimi zaman ise bir televizyon filminde kekemenin sesinden dinler "Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil." sevginin saflığına hayranlık duyarız.

Bugün ise Nazım Hikmet'in az bilinen bir yönünden bahsetmek istiyorum sizlere. Nazım Hikmet'in yirmi beşe yakın tiyatro oyunu olduğu bilinmektedir. Bu oyunların bir kısmı uyarlama iken bir kısmı da daha önce yazmış olduğu tiyatro oyunlarının revize edilmesinden oluşmuştur. Eserlerinin büyük bir kısmında sanatı topluma aydınlatma amacı için kullanmıştır.

*

Aydınlatma amacı ile yazdığı tiyatro oyunlarından en bilineni hiç kuşkusuz Memleketimden İnsan Manzaraları'dır. 1939'da Haydarpaşa basamaklarında başlayan; işsizlik, açlık ve savaş gibi hem ülke hem dünya sorunlarını tartışarak yarınlara umutla bakan bir hikayeyi bizlerin önüne sunmuştur Ran. Kuvayi Milliye Destanı ile belki de usta edebiyatçıyı tanımayanları şaşırtarak Anadolu Halkı'nda varolan o sonsuz direnci, dayatılmak istenen kaderin karanlığını delen tan ışığını harlayarak, Anadolu halkının her bir ferdinin, Nâzım Hikmet'in vurguladığı üzre "karanlığın kenarından / ağır ellerini toprağa basarak / doğrulmasını" sağlamış ve "Onlar"la birlikte, 7 düveli yere çakarak, yepyeni bir "Ulus ? Devlet" yaratmıştır! Oyun bu şanlı destanı anlatmaktadır.

Benim en sevdiğim ancak bu zamana kadar hiç sergilenmemiş bir başka oyunu ise Kadınların İsyanı'dır. Nazım bu metinde Rusya'da gerçekleşen kadın mücadelesini belediye başkanının yanında çalışan Piero karakteri ve hayatı daha çok eğlenmek üzerine giden Alice ve Mükelena'nın karakter değişimleri ve sonunda başarıyla gerçekleşen kadın isyanını anlatan harikulade bir başyapıttır.

Bu yazıyı yazma nedenim olan son oyun ise Nazım Hikmet'in klasiği haline gelen Enayi'dir. Nazım Hikmet'in 1955 yılında yazdığı oyun İstanbul'da kendi halinde yaşayan, dürüst, fedakâr bir avukat olan Ahmet Rıza'nın hikayesini anlatıyor. Oyunu izlerken Ahmet Bey'in geçirdiği devinimleri çok net bir şekilde görebilmekteyiz. Nazım hikmet sanatı sanat için değil de bir şeylerin değişmesine ve halkın bilinçlenmesine sağlayacak şekilde toplum için kullanmıştır.

*

Yukarıda belirttiğim gibi Nazım Hikmet'in çok sayıda sergilenmiş oyunu bulunmaktadır. Bizler de -bir parçası olmaktan gurur duyduğum- İstanbul Barosu Tiyatro ekibi olarak bu güzel oyunu sahneliyoruz. İstanbul'da bulunan değerli tiyatro severleri 16.04.2023 tarihinde Saat 20.30'da İstiklal Caddesi'nde bulunan konferans salonuna bekliyoruz.

Şimdiden hepinize iyi seyirler dilerim.