Samsun Son Haber

Kırmızı Pazartesi ve Kırmızı Kadercilik

Samsun Son Haber

Öncelikle 6 Şubat'ta 11 ilimizde yaşanan felaketin ardından hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, geriye kalanlara başsağlığı ve bütün ülkemize geçmiş olsun?

Ülkemizde kadercilik anlayışı ile bilimin ortaya koyduğu gerçeklik algısı ve bilgiyi işleme anlayışı arasındaki savaşın sonuçları hakkında tartışmak istiyorum. Bu tartışmaya girmeden önce öncelikle bu müsabakanın sonuçları hakkındaki bazı değerleri paylaşarak konuya girmek isterim.Kadercilik anlayışının getirdiği noktada binlerce ölüm, bilimin öngördüğü yaşam biçimini ve normlarını ötelemenin korkunç sonuçlarıyla yüzleştiğimiz süreçte, Kolombiyalı Gabriel Garcia Marquez'in 1981'de yayımlanan Kırmızı Pazartesi adlı romanın hikayesini yaşıyor gibiyiz; İşleneceğini herkesin bildiği, engel olmak için kimsenin bir şey yapmadığı bir cinayetinin öyküsünü anlatan roman, sanki ülke olarak ihmallerimizi ve geldiği boyutu anlatıyor hepimize? Kolombiyalı Gabriel Marquez'in Kırmızı Pazartesi hikayesinin bizdeki karşılığı olsa olsa Kırmızı Kadercilik olurdu?

Kırmızı pazartesi üzerinden ülkemizde yaşanan deprem felaketi ile karşılaşılan, bilimsel gerçekliğin karakterize ettiği önlemleri tamamen kaderciliğe indirgeme gayretlerini tartışmak istiyorum?

Bizler yapamadık ama, bir gün bizden sonrakilerin başarmalarını istediğimiz o kadar çok şey biriktirdik ülkemizde? Adalet, hukukun üstünlüğü, insan hakları, üreten Türkiye, beton döken değil bilişim teknolojisiyle gelişen Türkiye gibi pek çok konuda bu fikri tartışmak mümkün? Elbette bunun için her şeyden önce sağlıklı bilimsel ve bedensel gelişmeye olan ihtiyacımız?

Çünkü; her birey doğduğu andan itibaren gelişmekte ve her gelişiminde bazı evreleri yaşamaktadır. Bu evreler birbirinden etkilenir ve birbirini takip eder. Örneğin gelişim evreleri bebeklik, çocukluk, ikinci çocukluk ve ergenlik dönemlerini kapsar. Ancak, biz bu evrelerin sağlıklı bir biçimde geçirilmesini ve bunun düşünsel, kültürel ve ruhsal bakımdan sağlıklı bir bireyin var olmasına katkıda bulunmasını bekleriz.

Sağlıklı bir birey en başta düşünme becerisini geliştirip var olma cabası içinde hatalarını tekrar etmenin kendisi için ölümcül sonuçları doğuracağını bilir. Bunu yaparken de en başta 'kadercilik' ile gerçekliğin ve bilimin arasındaki bağın nasıl işlediğini bilir. Buradaki'bilme edimi', insanın yaşamını sürdürmesinde en mühim olan becerilerin ve davranışların kaynağını oluşturur. İnsanın düşüncel becerilerini geliştirmesi ise, çevredeki fiziksel ve sosyokültürel olayları fark etmeye, değerlendirmeye, analitik düşünebilmeye ve buna uygun davranışlar geliştirmeye destek olur. Hayatımızı sürdürürken, çevresel uyarıcıların organizma tarafından alınmasını ve bunlar üzerinde işlem yapılmasını ifade eden terimi 'bilgiyi işlemleme' olarak deneyimledik. Türkiye'nin bulunduğu coğrafya, 1500'lü yıllardan itibaren çeşitli zamanlarda 7 ve üstü büyüklüklerde 24 depremle sarsılıyor? En dikkate almamız gereken ve üzerinde düşünmemiz gereken konu ise; Uzmanların, "Türkiye nüfusunun yüzde 60'a yakınının, faal olan ve zarar verebilen deprem alanları üzerinde yerleştiği"ni açıklamasıdır.Peki biz bu gerçeklik ve bilgi karşısında hangi bilgiyi işlemledik?

Kaderciliği hiçbir şey yapmamaya indirgeme kültürü?

Tevekkül, sorumsuzluk ve sebeplere saplanmak demek değildir. Maalesef ülkemizin bir kısım insanları sadece bilgiden, çaba ve özveriden yoksun, geleneksel bakış açısıyla savundukları kadercilik anlayışı ile bilimsel gerçekliğin arasındaki farkın çok acı sonuçları ile yüz yüze gelmemizi kronikleştirmiş durumdadır. Maalesef ikisi arasındaki ayrımı yapmak bizim için hayati bir dönüm noktasıdır? Kaderciliği, hiçbir şey yapmamaya indirgeyen bakış açısı esasen İslam dini açısından da kabul edilebilir bir şey değildir?Aksi halde kumdan apartmanlar ve muhteşem Sela okuyan imam efendiler ile durumu idare etme çabaları kul hakkı inancının yanında savunulacak ve bir durumu da göstermiyor?

Güney Afrika'da bir üniversitenin girişindeki yazıyı aynen şöyledir:

Bir ülkeyi yok etmek için atom bombası ve uzun menzilli füzelere ihtiyaç yoktur?

Bunun için eğitim seviyesini düşürmek ve kopya çekilmesine müsaade etmek yeterlidir?

Bunun sonucunda:

- Hastalar doktorların elinde can verir,

- Binalar mühendislerin elinde çöker,

- Para ekonomistlerin elinde kaybolur,

- İnsanlık dinci akademisyenlerin elinde ölür,

- Adalet hakimlerin elinde yok olur.

Dünyanın en sağlam koltuklarına değil, dünyanın en sağlam yapılarına ihtiyacımız olduğu gerçeği ile yüzleşiyoruz? Düşünebilmek ve düşüncelerimizi hayatımızı bu topraklarda sağlıklı bir biçimde sürdürebilmek için gerekli olan önlemleri olmaya yönelik becerileri geliştirerek yönlendirebilmek için daha kaç insanımızı ve masum canların hayatını kaybetmesine seyirci kalmamız gerekiyor? Depreme açık bir şekilde yaşadığımız gerçeği, bunun ülkemiz için bir gerçek olduğu, onunla birlikte yaşamak için tek ihtiyacın önlem almak olduğu, gerçeği ve bilgisine sahip olduğumuzu bilmemize rağmen, daha ne kadar düşünüyormuş gibi yapmaya, çalışıyormuş gibi yapmaya, insanlarımızın hayatını önemsiyormuş gibi davranmaya devem edecek ve bu duruma seyirci kalacağız?

Oysa bugün bize dayatılan kaderciliğin özünde tevekkül vardır. Tevekkül ise önlem almayı bir şeye ulaşmak için gereken çabayı göstermek, ve gereğini yerine getirmeyi öngörmektedir. İtibar sahneleri ve kadercilik asla bilimsel gerçeklikleri ötelemeye yetmeyecektir?

Bilgiyi işlemleme'yi öğrenmeden sanırım daha pek çok canları kaybedeceğiz?