Kazım Memiç

KARANLIĞA DÖŞENEN TAŞLAR

Kazım Memiç

Gözümün gördüğü, aklımın ermeye çalıştığı 1950'lerden bu yana Türkiye'nin yoluna kara taşlar döşemeye çalışanların yapmak istediklerine her yıl daha bilinçli olarak tanığım. Tozkoparan bir yıkımın sonunda, insan olmanın onurunu taşıyan bir devlete, TÜRKİYE CUMHURİYETİNE kavuştuk. Bunu yaparken yoklardan varlar yaratmanın kıvancını yaşadık. Osmanlı'nın külleri üzerinde at oynatanlara inat ırkımın hasleti bu kez de kararlılığını gösterek bağımsızlığımızı kurdu.
 
Kurmanın ötesinde yalnız ve ilgiden uzak tutulan Türk Ulusu kimlik kazandı, birey olmanın gururunu yaşadı. 19 Mayıs 1919'un uyaran rüzgarı üç yıl gibi kısa sürede her koldan kuşatılmış, hatta işgal edilmiş yurt topraklarını düşmanlardan temizleyerek devletimiz, halka dayanan cumhuriyetimiz kuruldu. İdari yapımız,Padişahlığın aksine "EGEMENLİK KAYITSIZ- KOŞULSUZ MİLLETİNDİR," esasına dayandırıldı.
 
Bu sonuca giden yolda Türklüğe önder olan kimdi ?
Elbette, içinde Türklük ateşi yanan bir kurtarıcıydı baş asker. O, adını Çanakkale'de duyurmuş olan, İstanbula girerken, görgüğü işgal hali karşısında kararlılıkla " Nasıl geldilerse öyle giderler " diyen Mustafa Kemal Atatürk'tü.
1919-1922 yıllarında kurtuluşa koşanlarla, eskiyi yaşatmak isteyenlerin iç hesaplaşmaları da vardı. Toprak ağaları, dini şahsi çıkarlarına kullanan Tekkeler, azınlıklar ve dış desteklerle de uğraşmak gerekiyordu. İç isyankar köstek olmak için uğraşıyor, hatta kalıntıları bugün bile "Keşke Yunanlılar kazansaydı" diyebiliyorlar. Daha ilerisi Padişah buyruğu ile kurtuluş öncülerine " idam " kararı çıkarıyor, düşman uçaklarından halkı isyana çevirmek için bildiriler atabiliyorlardı. İşte böyle bir ortamda Mustafa Kemal 18 arkadaşıyla Samsun'a çıkıyor, halkı örgütleyerek ,Havza , Amasya, Erzurum, Sivas'ta , kararlar alarak halkın gücünü oluşturmaya çalışıyordu. Önce güç ve omuz birliği sağlanmalı hedef belirlenmeliydi.
 
Bütün zorlukların üstesinden gelerek, çağdaş Türkiye Cumhuriyetini kuran Türk Ulusu Büyük Önderi Mustafa Kemal'e, yaptıkları inanılmaz devrimleri sonunda ATATÜRK dedi. Hatta yabancı bir gazeteci, "Atatürk yalnız Türklerin değil, bütün Asya kıtasının atasıdır,"der.
Bizdekiler, cumhuriyeti hazmedemeyenler, kuruluştan itibaren devrimlerle bağdaşık olamadılar. Kurtuluş günlerinin isyancılarının ektikleri tohumlar günümüzde de Cumhuriyete karşılar. Yalancı tarih safsatalarını gerçek gibi halka sunmaya çalışarak, Abdülhamit'ten kahraman yaratmaya çalışıyorlar . Oysa o Abdülhamit'in zamanında bugünkü Türkiyenin iki katına yakın toprak kaybettiğimizi bilemeyecek kadar gerçek tarihten uzak, 33 yıl halkı istibdatla yönettiğini de görmezden geliyorlar.
 
Onlar Atatürk karşıtlığında direnirlerken bakın Birleşmiş Milletler Kuruluşu U N E S C O , O'nun YÜZÜNCÜ doğum yılını nasıl bir kararla anıyor. ( UNESCO'nun ATATÜRK TANIMI ):
 
" ATATÜRK, Uluslararası anlayış,işbirliği ve barış yolunda çaba göstermiş üstün kişi, UNESCO'nun yetki alanlarında yenilikler göstermiş bir devrimci, sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan İLK ÖNDER; insan haklarına saygılı,insanları ortak anlayışa ve devletleri DÜNYA BARIŞINA teşvik eden, bütün yaşamı boyunca insanlar arasında renk, din, dil, ırk ayrımı gözetmeyen, EŞİ OLMAYAN DEVLET ADAMI ve TÜRKİYE CUMHURİYETİ'nin KURUCUSUDUR . "
 
UNESCO Paris'teki Genel Kurul Toplantısında bu kararı almakla kalmayıp, 1981 yılını BÜTÜN DÜNYADA ATATÜRK YILI olarak kutlanmasına karar vermiştir. Ve günümüzde birçok ülkede anıtları bulunan Atatürk için Mahatma Gandi , " Atatürk'ün İngilizleri yenmesine kadar ben, Tanrı'nın da İngiliz olduğunu sanırdım "! ) der. " EŞİ OLMAYAN DÜNYA LİDERİ " iken, bizdeki aymazlar yanılsamalarda demiyeceğim, zırvalamadalar.
Ne mutlu TÜRK'üm diyene, ne mutlu Atatürk'ü anlayabilene?
????????????????(Birinci bölüm sonu)K.M.
 
 
Karanlığa DÖŞENEN Taşlar - 2-
 
 
1923 - 1938 Atatürk'ün, dünyanın parmak ısırdığı, hayranlıkla izlediği devrimlerin yapıldığı özel bir dönemdir. Daha önce, dünyada hiçbir asker, hiçbir lider Atatürk'ün yaptıklarına yaklaşamamışlardır bile. O'nun yaptığı YAZI DEVRİMİ ve buna koşut olan dil devrimi başlıbaşına bir yüce izdir. Hukuk devrimi, eşit yurttaşlık oluşumu, kadın hakları , kılık-kıyafet devrimi ve sanatta, düşüncedeki atılımlar. Eğitimin ulusal çerçeve içine alınması, bilim insanlarının yetiştirilmesi çabası ve modern yaşamada bizzat Atatürk'ün öncülüğü gıpta ile izlenmesi?
Atatürk' farklı ve ulaşılmaz kılan esas unsur yaptıklarını Milletinin başarısı olarak yansıtması, onlarla söğüt dalı gölgesinde ayran içmesidir. Bütün ömrü, ulusuna düşünce ve davranışıyla örnek yaşamasıdır. Savaşta ve barışta önce ve önde bulunması , zamanını yurtdışı geziler yerine halkının arasında bulunmak , onlarla hep güzele ulaşma yönünde olmak en büyük ayrıcalıklarından biridir.
 
Atatürk'ün amacı, aslında görkemli olan, fakat zamanla unutturulmaya çalışılan Türklüğü , tarihini ve Türk dilini öne almak ve gerçek niteliğini kazandırmaktır. " Türk Dil Kurumu " ve "Türk Tarih Kurumu"O'nun iki gözü gibidir. Bu konularda bilimsel öncülüklerini sürdürmüştür. Çünkü DİL ve TARİH Ulus varlığının yansımasıdır. O'nun DİL - TARİH toplantılarında dil devrimini yüceltenlerden , ölümünden sonra yeni Türkçe anlayışına karşıt olanlar da yol değil?
 
İkinci Paylaşım Savaşı'ndan sonra dünya yeni bir şekil aldı. Yeni kurumlar oluştu ve Türkiye de bu oluşumlar içinde yer aldı. BM. Öne çıktı, Sovyet Bulokuna karşı NATO kuruldu, biz de içinde yer aldık . Bu arada Türkiye de demokrasi yolunda üzerine düşeni yapmaya çalıştı. Özellikle Osmanlıdan gelen alışkanlık, toprak belli kesimin elindeydi ve halk maraba olarak yaşıyordu. Bu insanlığa uygun değildi. Toprak işleyenin olmalıydı. Bunun için TBMM'de TOPRAK REFORMU için girişimler başladı.
 
Toprak reformu " toprak ağalarının işine gelmedi. Halkı köle gibi kullanmaya alışıktılar . CHP'nin etkin üyeleriydiler ayrıca. Örneğin Menderes Parti Müfettişiydi. Bayar Başbakanlık yapmıştı. Topraklarımı bölüşmek işlerine gelmezdi. 1945 yılında DÖRTLÜ TAKRİRle demokrasi istediler. Asıl mesele halka giderek oy toplamak ve toprak reformuna engel olmaktı. A. Menderes, C.Bayar, F.R. Zorlu ve F. Köprülü kurdukları D.P. ( Demokrat Parti )ile girdikleri 1950 seçimlerini kazandılar. Seçimde kullandıkları afileri hatırlıyorum; " Yeter Söz Milletindir ! "
Bayram havasında iktidarı devralan D.P. kısa sürede köklü değişikliğe başladı. Halkevleri kapatıld. Sadeleştirilmiş olan Anayasa dili eskiye döndürüldü. Taraftar yazarlar, yeni sözcüklere savaş açtılar. Saf Türkçeye " uyduruk dil (!) dediler. Yazın dünyası eskiler - yeniler diye taraf oldular. Özellikle Aydınlanmanın öncüsü olan KÖY ENSTİTÜLERİNİ kapatarak köylünün ışığını kestiler. Böylece köylü halk yine ağaların insafına kaldı. Dini cemaatların önü açıldı. Ezanın yeniden eski haline dönmesi tekkeleri harekete geçirdi. Siyasette söz sahibi olmak için siyasileri oylarıyla etki altına alma hızlandı.
 
Başlangıçta bayram havası yaratılan değişiklikten,yıllar içinde katılaşma Başladı. Parti cemaatlara paralel oldu. Devrimler, karşı devrimcilerin saldırısı altında kaldı ve iktidar onlara pirim vererek ülke geleceğinin yıldızını kararttı. Bozulan ekonomi de eklenince ABD yardım bahaneleriyle içimize sızdı. Hatta Başbakan Menderes, " Türkiye küçük Amerika olacak , her mahallede bir milyoner yarataağız " diyerek halkı uyuttu. Ve Menderes, 1954 yılında, Uçak Fabrikasını ABD'nin isteğiyle kapatarak Traktör Fabrikasına dönüştürdü. Oysa Türkiye, Avrupa'ya uçak satma durumundaydı.
D.P.'nin en büyük hatası TAHKİKAT KOMİSYONU kurmasıydı. Partisinden 15 milletvekiline Meclisin tüm yetkilerini veriyor, her türlü işlemde TAM YETKİLİ oluyordu. Bu, meclisi yok saymaktı ve D.P.'nin sonunu hazırlayan son oldu. Daha önceleri 6-7 Eylül olayları da yıpratmıştı. Tüm olumSuzlukların üstüne tuz -biber olmuş , askeri darbe ile iktidardan düşürülmüştü.
D.P., on yıllık iktidarında bağnazlığa pirim vere vere Devrimleri zedelemiş, geriye giden yolun KARA taşlarını döşemede öncü olmuştu. Hatta gericilik iktidarda öyle hal almıştı ki Akşam ve Cumhuriyet gibi Gazeteleri açıktan taşıyamaz olmuştu okuyanlar. Özgürlük askıya alınınca, bunda da ısrar edilince Askeri darbeyi kendi elleriyle hazırlamış oluyorlardı.
Tanıklığım odur ki D.P. Direnmese de seçime gitse darbe asla olamazdı. Askeri darbelerin oluşmasında siyasilerin rolü darbe yapanlardan az değildir.
27 Mayıs 1960 darbesinin en büyük zararı üç siyasinin idamlarıdır. En büyük yararı ise ülkeye aydınlık yolu açan bir ANAYASADIR. Öyle ki 12 Mart döneminde, " Bu Anayasa Türkiye'ye çok bol geldi " diye kırparak kuşa çeviren demokrasi aymazları , hakları baltalamıştı. Konuyla ilgili Necmi Rıza'nın AKBABA Mizah Dergisi kapağında çıkan karikatürü unutamam.
 
Özgürlük sevdasında ilericilerle tutucuların bu ülkede ne denli etki alanında kaldıklarını da unutamam. Hatta 1980 öncesi kurulan M. C . Hükümetlerinde, oy uğruna , " Bana sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz" diyen Başbakan Demirel'in de tanığıyım. " Yollar yürümekle aşınmaz " diyen de odur. ( oysa Cumhurbaşkanlığında ne denli özgürlükçü olmuştu !)
 
Ülkenin yollarına kara taş döşeyenlerin çavuşluğunu yapan darbeciler, onların palazlandırdıkları gericiler el ele vererek çağdaş yolu kararttılar. Özellikle 1980 darbesi , Atatürkçülük adına ülkeyi karanlığa götüren yıkım mimarlarıdır. Darbecilerin gölgesinde devrimler budana budana günümüzdeki belirsizliğe ulaştı.
Her darbe demokrasinin atardamarına vurulan bıçaktır. Onların açtığı yaralardan kana sızan tufeyliler "ülkenin kılcal damarlarına " girdiler. Onları besleyen paralellerin de tanığıyım, birlikte tanığıyız. Bugün kurucu değerlerle hesapları olanların apaçık dolaştıkları gerçekse, bunların varlığı sokaklardaysa boy gösteriyorsa nedeni yine de darbecilerdir. Bunun çok kez tanığı olduk oluyoruz.
 
İngilizler der ki " Türkleri savaşla yenemezsiniz. Onların din adamlarını elde edin , onlar birbirlerini bitirirler. Osmanlı'nın sonunu tekkeler , zaviyeler, din adamları getirdi. Cumhuriyetin sonunu da yine din adına halkı etki alanına alanlar getirmek istiyorlar. Ancak bu kez farklı bir durum var. Bu ülkenin kurucusu ülkeyi sağlam bir ULUSAL GÜCE, TÜRK GENÇLİĞİNE emanet etmiştir. Ve ,
" Memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar, gaflet, dalalet ve hatta ihanet içinde olabilirler. Bu iktidar sahipleri şahsi çıkarlarını müstevlilerin çıkarlarıyle birleştirebilirler. Millet fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir. Bu koşullar içinde de vazifen , İSTİKLAL VE CUMHURİYETİNİ kurtarmaktır. MUHTAÇ OLDUĞDUN KUDRET DAMARLARINDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR. "
 
Kutsal inancımız olan dini, kendi siyasi emelleri için kullanmak isteyenler sonunda duvara toslarlar. Osmanlı'nın sonucunu getirenler, bu kez başaramayacaklar. Halkımız dinci ile dindarı ayırt edecek yapıdadır. Denedi, inanır gibi oldu ve sonucunu anladı. Görülüyor ki artık önümüz açık.
 
Ne demişti Kutucu Önder Atatürk;
" Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyeti sonsuza değin yaşayacaktır. "
 
Mutluluğun sonsuzdur özgürlüğü bileli
Senin yolun Mustafa'm yolların en güzeli