Recep Korkmaz

Mum gibi yanan Kerkük

Recep Korkmaz

“Yıktılar kalamızı,

 Sürdüler balamızı,

Daha can boğazdayken,

Çektiler salamızı’’ diye devam eder “Mum Kimin (gibi) Yanan Kerkük’’ türküsü…

                Kerkük’ü de içine alan Musul bölgesinin salası (selası) Osmanlı’nın 1. Dünya Savaşını kaybedişi ve 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşmasını imzalaması ile verilecektir.

                Antlaşmadan üç gün sonra İngilizler Musul’u işgal eder. Savaştan sonra ilk işgal edilen toprağımızdır. 1888 yılından beri petrol çıkarılan Musul artık İngiliz’indir. İngiltere kukla bir Irak devleti kurarak onlara insan hakları, demokrasi götürecekti. Tabii bol bol da petrol götürecek. Batı’nın İslâm dünyasının petrol bölgelerine insan hakları konusunda düşkünlüğü insanın gözlerini yaşartmaktadır.

                Musul ve Kerkük işgalden sonra türküdeki gibi mum gibi yanmaya başlamıştır. Nasıl yanmasın? Hz. Ömer döneminden beri İslam toprağı, 900 yıllık Türk –İslam toprağı, Batı’nın sömürüsü ile karşı karşıyadır.

                Mustafa Kemal milli mücadele yıllarında Musul’u kurtarmak içinde çabalar. TBMM’nin açılışından bir hafta sonra meclisteki bir konuşmasında milli sınırlarımızı açıklarken güney ve güney doğu sınırlarımızı şu şekilde açıklıyordu. “İskenderun’dan başlar, doğuya doğru uzanır, Musul ve Kerkük’ü de ihtiva eder. İşte hudud-ı milliyemiz budur.“

                Misak-ı  milli (Milli yemin) olarak  kurtarılması için yemin edilen sınırlarımızın içinde yer alan Musul bölgesine Mustafa Kemal Yarbay Özdemir Beyi göndermiş, Özdemir Bey bölgedeki Türkleri ve Kürtleri  bir araya getirerek milis kuvvetleri olarak İngilizlerle  savaşmaya başlamıştır.

                 Lozan Antlaşması’nda Türkiye Musul’u barış yoluyla anavatana katmak ister. Hatta Musul halkı referandum yaparak nereye bağlanmak isterlerse oraya bağlansın fikrini  ortaya koyar. Bugün Türkiye’nin önüne Kuzey Irak için referandumu getirenler o gün şunları söylüyorlardı. “Halk cahil olduğu için gelecekleri konusunda sağlıklı karar veremez.’’ Buna göre insanların geleceklerine ancak Batı karar verir. Batı en iyisini düşünür ve uygular.                 

                  Yeni Türkiye devletini tekrar bir savaşa sürüklemek istemeyen Mustafa Kemal Musul’u İngiliz mandasındaki Irak devletine bırakır. Yalnız ileride Irak devleti dağılırsa Türkiye’nin Musul üzerindeki haklarının devam etmesini de yapılan antlaşmayla sağlar. Çünkü Mustafa Kemal de  biliyordu ki, Bürüksel’den cetvelle çizilen bu sınırlar bir gün sorun olacak…

                  Mustafa Kemal “Yurtta sulh cihanda sulh’’ politikası ile barışı öngörürken aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin çıkarları söz konusu olduğunda, sınır değişikliği dahil olan bir siyaset de gütmüştür.

                  Mevcut düzeni değişen Hatay’ın anavatana katılması buna en güzel örnektir. Hatay milli sınırlarımızda olmayan toprağımız, Musul misak-ı milli toprağımız. Oradaki statünün değişmesi Türkiye’yi kanuni olarak hak sahibi yapar. Hatay meselesinin de siyaset ile çözüldüğünü unutmamak gerekir.

                  Buradan şu sonucu çıkarabiliriz. Mustafa Kemal Lozan’da o gün çözülemeyen sorunların bir kısmını geleceğe bırakarak zaman kazanmış,  güçlü bir Türkiye ile zamanı geldiğinde bu sorunların bir kısmını çözmüş, bir kısmının da kendisinden sonra çözüleceğine inanmıştır.

                  Musul bölgesi Türkmenleri 100 yıldır sıkıntı içinde yaşadılar. Asimile edilmeye çalışıldılar, göç ettirildiler. Aydınları suikastlara kurban gitti veya hapislerde çürüdü. Türkiye’den uzak kalan, kandırılan Türkmenler acılarını türkülere döktüler.

Can Kerkük canan Kerkük

Her söze kanan Kerkük

Kalıpta yardan uzak

Mum kimin yanan Kerkük