
Dile kolay, 27 yıllık Avrupa kupaları hasretinin ardından dün akşam Atina'da Yunanistan'ın güçlü takımlarından Panathinaikos ile karşı karşıya geldik. Maç hakkındaki olumsuz beklentilerin aksine çok iyi bir oyun ortaya koyduk. Takım olarak iyi mücadele edip bazı bölümlerde oyunu ve rakibi domine ettik. Panathinaikos'un oyun planına takım oyunu ile karşılık verildiğinde, abartıldığı gibi bir takım olmadığını da görmüş olduk. Zeki Yavru'nun 'Maç sahada oynanmadan kazanılmaz' sözü de bu yönüyle doğrulanmış oldu.
Bunları söyledik söylemesine ama maç istediğimiz gibi bitmedi. Dimata'nın golü ofsayt olsa da, bize bu takıma karşı gol bulabileceğimiz inancını verdi. Nitekim o golü de yeni transferimiz Tomasson'un kafasından bulduk. Ancak golü bulduktan sonra sanki işi kotarmışız gibi oyunu rölantiye aldık. Bunun skoru koruma isteğinden kaynaklandığını düşünüyorum. Daha sonrasında ise rakibin ataklarından iki gol yiyerek sahadan hak etmediğimiz bir mağlubiyetle ayrıldık. Yediğimiz ilk gole söyleyecek bir şey yok; ancak ikinci gol, ne bu seviyeye ne de takımın oynadığı oyuna yakıştı.
Mağlubiyetin sebep olduğu üzüntüyle birlikte kurban aramaya başladık. O kurban da Muja olmuş gibi görünüyor. Ancak bir hata aranacaksa, önce rakip oyuncunun rahat kafa vurmasına izin veren stoperlere, ardından kaleciyi yanıltan Muja'ya ve en sonunda da bu kadar rahat topu çıkaramayan kaleci Okan'a bakmak gerekir diye düşünüyorum. Takım oyunlarında hataların da kolektif olduğunun altını çizmek gerekiyor. Ayrıca geçen sezon üçüncülüğü son saniyelerde attığımız golle kazandığımız Kayseri maçı sonrasında sahaya inip taraftarla kucaklaşan ve güçlü bir kadro kuracağına söz veren Samsunspor'un değerli başkanı Yüksel Yıldırım'a da bir eleştiri getirmek gerekiyor. Geçen seneki takımdan ayrılan sol bek Bola ve altı numara Bennasser'in yerini dolduran oyuncular dışında, takım aynı haliyle yoluna devam ediyor. Takımın ileri hattı, mevcut kadrodaki futbolcuların seviyesinin üzerinde oyuncularla güçlendirilmeliydi. Bunun yanı sıra özveriyle oynuyor olsa da UEFA play-off seviyesi için Soner Gönül'ün yeterli olmadığını ve kaliteli yerli transferlere ihtiyaç duyulduğunu da görmek gerekiyor.
Maçın artı ve eksilerine gelecek olursak şöyle bir bilanço ortaya çıktı diyebiliriz: Öncelikle Samsunspor, bu seviyeleri deneyimlemiş ve sürekli mücadele ediyormuşçasına oynadı. Teknik direktör takımı olduğu bir kez daha gösterdi. Hem bu sene hem de gelecek senelerde Avrupa kupalarında mücadele etmeye namzet bir takım olduğunu gösterdi. Kısacası, umut verdi.
Olumsuz yönlerine bakacak olursak, takımın ileri hattında bu seviyede oynayamayacak futbolcular bulunuyor. Sanıyorum, yönetim planlamasını UEFA'ya göre yapmadı. Eğer gelecek yıllarda da Avrupa kupalarına katılmak isteniyorsa, transfer çılgınlığına kaçmadan hem ileri hattı hem de yedek kulübesi iş yapan oyuncularla desteklenmeli. Son söz; her şeye rağmen umudumuzu Samsun'da oynanacak ikinci maça taşıyoruz. Taraftar desteği ve akıllı oyunla turu geçebiliriz. Ancak skoru bulduktan sonra bekleyerek ya da geriye yaslanarak maçı bitirmeye çalışmanın Avrupa'da sonuç vereceğini sanmıyorum.