Prof.Dr. Hüseyin Kalkan

İnsanın Varoluş Hikayesi

Prof.Dr. Hüseyin Kalkan

Zekâ nedir?

 Eğer bana hiç kimse sormazsa ne olduğunu bilirim.

 Eğer biri sorar da açıklamaya çalışırsam, ne olduğunu bilmiyorum.

Kesin olarak bildiğimiz şey,

İnsan zekâsının Dünya gezegenindeki evrimin eşsiz bir ürünü olduğudur.

Saint Augustine

Siz de bana "yaşam nedir?" diye sorsanız?

"Eğer bana hiç kimse sormazsa ne olduğunu 'sanki' biliyorum;

Eğer biri sorar da açıklamaya çalışırsam, gerçekten ne olduğunu bilmiyorum.

Kesin olarak bildiğimiz şey,

Yaşamın Dünya gezegenindeki evrimin eşsiz bir ürünü olduğunu" derim.

"Ama yaşam nasıl ve ne zaman başladı?",diye sorarsanız tabii ki daha rahat konuşabilirim.

 

Zeka, bilinç, akıl gibi kavramların ne olduğuyla ilgili soruları bütünüyle bilimsel olarak cevaplamak için henüz erken olsa da onların üzerinde yaşam bulduğu canlılığın ne zaman ve nasıl başlayıp geliştiğine dair bilgi birikimimiz, heyecan verici bir noktaya geldi bile.

Canlılığın -yaşamın- nüveleri, Dünyamız henüz daha oluşmadan önce süpernova patlamalarıyla oluşan elementlerin, evrenin her yönüne doğru yapmış oldukları uzun yolculukları esnasında oluştular.

Bu yolculuğu önceki yazılarımızda birlikte yapmaya çalışmıştık.

İlk nüvelerin aminoasitlerin yapı taşı olanetil format ven-propil siyanür,

DNA'nın temel yapı taşları ribozomları oluşturanglikolaldehitler olduğunu artık biliyoruz.

Canlılığın bu öncül yapıları, Dünyamız oluşmaya başladıktan sonraKütleçekim Kuvvetleri sayesinde uzaydan Dünyamıza gelerek, basit tek hücreli yapıları oluşturmak için en uygun anı beklemeye başladılar.

Gezegenimizin oluşumundan yaklaşık 500 milyon yıl sonra, canlılığın bu öncül yapıları aradıkları ideal ortamı buldular.

Sulak alanlar içerisindeki canlılığın bu öncül yapıları, bulutlarda oluşan yıldırımlarla ve Güneş ışınlarının oluşturduğu fotonların katkılarıyla, olması gereken zamanda olması gereken şartlarda evrenin en gizemli yapısı olan canlılığı inşa etmek için bir aradaydılar.

Nobel Ödüllü Fransız biyologJacques Monod'un çok daha zarif ifadesiyle:"Rastlantı ve zorunluluken basit canlılar olan tek hücrelilerin ortaya çıkması için yeter ve tek koşuldu."

Bu terminolojide, fotonların, yıldırımların, ortam sıcaklığının ve uzaydan gelen canlılığın öncül yapılarının olağanüstü şartlarının sağlandığı kritik ana"rastlantı";en basit canlı yapı olan tek hücrelilerin, evrensel yasalar çerçevesinde, içinde bulundukları şartlara uyum sağladıkça nasıl evirildiklerini belirleyen ise"zorunluluk" tur.

Fotonların, yıldırımların, ortam sıcaklığının ve canlılığın öncül yapılarının olağanüstü şartlarının sağlandığı o anda, cansızlıktan nasıl canlılığa sıçrandığına dair gizem bir ölçüde devam ediyor olsa da çok sayıda bilim insanı inorganik varlığın -bir anlamda inorganik kimyanın- organik canlılığa dönüşümünü -bir anlamda organik kimya ve biyoloji bilimine- incelemeye devam ediyorlar.

Yine de canlılığın öncül yapılarının oluşturduğu moleküllere yıldırımların çarpmasının, anlık yüksek ve değişken elektriksel potansiyellere maruz kalmalarının, yine Güneşten gelen kritik frekanslı fotonların değişen elektrik ve manyetik alanlarına maruz kalmalarının bu sıçramada önemli role sahip etkenler arasında olduğunu tahmin ediyoruz.

Gerekli kritik sıcaklık faktörü ve diğer etkilerin hepsinin aynı anda bir araya gelerek canlılığın başlaması için kritik eşiği oluşturması anındakirastlantısallık,Big-Bang (Büyük Patlama) dan o ana kadar geçen yaklaşık 9 milyar yıllık bir süre içerisinde olması, artık bilim insanlarını o kadar da şaşırtan bir fenomen değil.

Tekrar edelim: tüm aktörler yerlerini aldıklarında"Rastlantı" ve"Zorunluluk"  devreye girdi ve ilk yaşam belirtilerini taşıyan öncül tek hücreliler ortaya çıkmaya başladı.

Artık kritik nokta geçilmiştir!

Dünyanın, oluşumundan yaklaşık 500 milyon yıl sonra yaşamın ilk öncülleri olan tek hücreli canlılar sahneye çıkmış olsalar da çok hücreli daha karmaşık ve daha özelliklere sahip canlıların sahnede yerlerini almaları için yaklaşık 3.5 milyar yıl gibi uzun bir zaman aldı.

Bu durum, sanki evrimsel süreçlerde büyük bir ara verme veya yavaşlama dönemi gibi gözükse de gelişmiş bir çok hücreli yaşam için böyle bir zamana ihtiyaç varmış gibi görünüyor.

Doğal seçilim evrimin anahtar bir özelliğidir.

Evrim ise, çevreye uyum sağlayan canlının hayatta kalması, uyum sağlayamayanların ise yok olması üzerine gelişir.

Tam da bu nedenle 500 milyon yıl sonunda oluşan tek hücrelilerin, çok hücreliliğe geçiş için  3.5 milyar yıl beklemek gerekti.

Şartların -sıcaklık, atmosfer gibi- bugünden bakıldığında "ekstrem" ve "dengesiz" sayılacağı dönemleri de göz önünde bulundurduğumuzda kompleks organik yapıların ortaya çıkması için geçen uzun süre daha anlaşılır oluyor.

Çevrenin değişimi canlılığı da değişime zorluyordu ki buna da zaten "zorunluluk ilkesi" diyoruz.

Öte yandan 3.5 milyar yıl insanın günlük deneyimleri içerisinde olağanüstü uzun bir süreyi temsil etse de, kainatın düşünce sınırlarımızı aşan  tahayyül edilemez sonsuzluğu içerisinde olağanüstü küçücük bir ana karşılık geldiğiniAlbert Einstein henüz 1915'te yayınladığıGenel İzafiyet Teorisiyle bizlere izah etmişti.

Özellikle, ilk 500 milyon yılda henüz daha yeni soğumuş ve genellikle her yerde aynı özellik gösteren gezegenimizin yüzeyi, tek hücrelilerin oluşmasına izin verecek bir ortamı sağlasa da çok hücreli kompleks canlılığa geçiş için yeterli değişimleri tetiklemeye hazır değildi.

Neticede değişim başladı?

Gezegen kabuğunun soğumasıyla, kabuğundaki tektonik levhaların oluşması, levhaların hareketleri sonucunda kıtaların ve okyanusların ortaya çıkması, büyük volkanların ve dağların oluşması?

Büyük tektonik levha hareketleri sonucuDoğu Afrika Rift Sisteminin jeolojikoluşumu?

Milankovitch Buzul Çağıritimlerini oluşturmaya yetecek kadar yalpalayan bir gezegen?

Eşzamanlı olarak hem Kuzey hem de Güney Kutbu üzerinde buzulların oluşması ve iklim kuşakları çeşitliliğinin ortaya çıkması?

Gezegenimizin atmosfer sıcaklığında düzenleyici bir rol oynayanSeraetkisinin oluşma şartlarının sağlanması?

Canlılar özellikle de biz "Homo Sapiens" son derece olasılık dışı bir türüz.

Bunun bize bir sorumluluk duygusu vermesi beklenirdi ya, nerde!

Lovelock'un yaşayan tek bir sistem olarak Dünya görüşü diyerek özetleyebileceğimiz "Gaia" modeli, karmaşık yaşam için elverişli şartların gezegenimizde neden bu kadar uzun süre devam ettiğini açıklamaya yardımcı oldu.

Model aynı zamanda Dünya Sisteminin teknolojik medeniyetimiz tarafından ona yöneltilen ani şoklara karşı ne kadar hassas olduğunu da tüm çıplaklığıyla ortaya koydu.

Yeri gelmişken?

Merak duyan okuyucularımız bu yazı boyunca bahsi geçen bizim hem yazımız hem de uzmanlık alanımız dışında kalan alt başlıklara dair mutlaka başka okumalar, izlemeler yapacaktır.

O halde gönül rahatlığıyla zaman çizelgemizde kaldığımız yere döneceğim:

570 milyon yıl önce karmaşık organizmaların, yani modern çok hücreli yaşamın aniden  çoğalması, büyükKambriyen Patlaması olarak da bilinen olayı başlattı.

Çok hücreli formların sayısal patlaması o kadar önemlidir ki, jeolojik kayıtlarda bir dönüm noktası olarak kullanılır.

Bu yaklaşık olarak 485 milyon yıl öncesine kadar süren,Kambriyen olarak bilinen jeolojik dönemin başlangıcıdır.

Kambriyen dönemi; yaklaşık 225 milyon yıl öncesine kadar süren veMezozoik zaman (225-65 milyon yıl öncesine kadar) ileSenozoik zaman (65 milyon yıl öncesinden bugüne) tarafından takip edilenPaleozoik zamanın da başlangıcıdır.

Zamanlar arasındaki sınırlar Dünyada bulunan flora ve faunada meydana gelen önemli değişikliklerle belirleniyor.

Kambriyen patlamasından önceki her şey, yani jeolojik zamanın ilk 3,5 milyar yılının tümü, kıyaslanabilir büyük değişikliklerin meydana gelmediği ve okyanusların tek hücrelilerle dolup taştığıPrekambriyen adında bir tek devir olarak isimlendiriliyor.

Kambriyen döneminin yaklaşık 3.6 milyar yıl gibi ciddi bir zaman sürmesi, Galaksinin başka yerlerinde zeki yaşam bulma olasılığı açısından biraz hayal kırıklığı yaratsa da, aslında bize önemli bir noktayı da hatırlatıyor:

Evrende eşsiz olabileceğimizi?

Canlılığın ve yaşamın ne kadar değerli olduğunu?

Gezegenimizin eşsiz olabileceğini?

Belki de evreni anlamlı hale getiren yegane zeki yaşamın biz olabileceğimiz gerçeği, gezegenimiz üzerindeki canlılığı ve yaşamı korumanın ve devam ettirmenin yalnızca bizim sorumluluğumuzda olduğunu da beraberinde getiriyor.

Bu sorumluluktan kaçılamaz ve kaçılmamalı da!

Yaşam için 3,8 milyar yıl önceki daha dolaylı kanıtları bir kenara bırakırsak, gerçek hücrelerin fosilleşmiş kalıntıları aşağı yukarı 3,6 milyar yaşındaki kayaçlarda bulundu.

O tek hücreli organizmaların soyundan gelen -temelde özdeş- canlılar hâlâ Dünya üzerinde yaşıyorlar. Dünya üzerinde yaşamın tarihindeki muhtemelen en başarılı türler bu canlılardır.

En az 2,2 milyar yıl (eğer dolaylı kanıtları kabul edersek 2,4 milyar yıl) boyunca Dünya üzerindeki tüm yaşam,prokaryot adı verilen (DNA ve proteinler gibi) yaşam kimyasallarını barındıran temelde küçük birer pelte torbası şeklindeki bu basit hücrelerden oluşmuştu.

Prokaryotlarbizim gibi canlılarınökaryot denilen hücrelerinin özelliği olan çekirdeğe ve diğer iç yapılara sahip değildirler.

65 milyon yıl kadar önce dinozorlar ortadan kalktığı zaman memelilerin yayılıp çeşitlenmesinin ve dinozorlar tarafından yakın zamanlarda terk edilmiş ekolojik bölgeleri işgal etmesinin yolu açılmış ve kaçınılmaz olarak memelilerin "yükselişi" dönemi başlamış ve insansıların ortaya çıkması için elverişli şartlar oluşmuştur.

Bir Hollywood sahnesi olarak ikonikleşen koşturan dinazorlar ve kaçışan Homo Sapiensler gerçeği yansıtmamaktadır.

Yaklaşık 7 milyon yıl önce atalarımız gezegenimizde görünmeye başladı,

5.8 milyon yıl önce bize benzeyen ilk insan,

3.2 milyon yıl önce Afrika savanasında yaşadığını bildiğimiz Lucy isimli 120 cm boyunda kız çocuğu,

2.5 milyon yıl önce Homo Habilis ortaya çıktı,

1.8 ila 1.5 milyon yıl önce avcı toplayıcı olan Homo Erectus Asya'da ortaya çıktı,

Mızraklarla avlanan akrabalarımız Neandertallar yaklaşık 230.000 yıl önce Avrupa ve Asya'da yaşadılar,

Bugünkü modern insana çok benzeyen Homo Sapiens nihai olarak 195.000 yıl önce sahnede yerini aldı,

İnsanlar 150.000 ila 50.000 yıl önce, ilk konuşma, ticaret yapma ve mücevher yapma yeteneğini geliştirdiler,

Homo Erectus'un soyu Asya'da tükendi ve yerini yaklaşık 33.000 yıl önce bugünkü modern insan aldı.

Bugün bu insan, kim olduğuyla ve nereden geldiğiyle ilgili sorularına cevap aramak içinHubble veJames Webb uzay teleskoplarını üreterek evrenin en güzel hikayesi olan kendi hikayesini yazdı.

13.8 milyar yıl önce büyük bir patlamayla başlayan bu hikaye aslında bizim hikayemizin ta kendisidir.

Saygılarımla