Mehmet Yılmaz

Kara Sis

Mehmet Yılmaz

Kara Sis çok başarılı bir roman ve belki her şeyden önce bunu söylemem gerekiyor. Yazarı olan Kemal Varol ise adını birkaç sene önce duyduğum ve yine bir arkadaşımın tavsiyesi ile Aşıklar Bayramı romanını okuduğum bir yazar oldu. Aşıklar Bayramı'nı çok beğenmiştim. Kara Sis'i daha da beğendim. Kemal Varol'un çok iyi, yetkin bir romancı olduğunu kesinlikle söyleyebilirim. Çok başarılı bir anlatıcı. Türkçeyi fevkalâde kullanabilen, kurgu oluşturmada da hayli başarılı, kendine ait üslubu olan bir romancı ile karşı karşıyayız. Onun okuduğum ikinci kitabı Kara Sis olmuştu ve şimdi bu sayı çok daha yüksek.

Romanlardan bahseden yazılarımda ipucu vermemeye gayret ediyorum ve genellikle de vermiyorum. Bunda da yine aynı şeyi yapmayı planlıyorum. Kara Sis bir cezaevi romanı. Taşkale Cezaevi adlı muhayyel bir cezaevinde C-6 koğuşunda bulunan mahkumların hikayesi?

Olayları anlatan kişi Mesut adlı bir karakter. Mesut, öğretmenken bir suça karıştığı için cezaevine düşüyor. 1998 yılının sonlarına doğru onların bulunduğu hücreye bir mahkum getiriliyor. Barana adlı bu mahkum müebbet hapis cezası almış bir karakter. Kemal Varol sadece Mesut Hoca ve Barana 'yı değil, koğuşta bulunan Reco Dayı, Casper, Asım abi, Sıçan ve Candan İleri karakterlerini de son derece başarılı bir şekilde resmetmiş. Tabii ki başgardiyan Beton , cezaevi müdürü ve hatta Mesut Hoca'nın eşi Behiye de bunlara dahil?

Ekim 1998'de Barana'nın koğuşa gelmesi ile birlikte asıl hikaye başlıyor. İşledikleri suçlar cinayet olan bu tutukluların hepsinin cinayet hikayesi farklı farklı? Barana'nın da öyle Kemal Hoca'nın da?

Varol, romanda harikulade figürler kullanmış. Örneğin saç teli? Taşkale'ye girdikten sonra uzun müddet hiç konuşmayan, gardiyanlardan dayak yerken bile tepki vermeyen Barana, bir gün nasıl olup, nereden geldiği bilinmeyen kızıl bir saç teline rastlar. Saç teli bir kadına aittir. Bu saç teli Barana'yı adeta hayata bağlar. Müebbet yemiş biriyken birden bire hayata tutunur. Ondan sonra bu saç telini türküdeki gibi koynunda saklar; zaman zaman alır, bakar, hayaller kurar ve hayatı dönmeye başlar.

Roman 1998'in ekim ayında başlayıp daha sonra devam ediyor. Dönemin Türkiye'sinde her ne kadar muhayyel cezaevi de olsa, sosyal ve politik olayların yansımaları cezaevinde makes bulur.

Bölümlerden oluşan roman o kadar akıcı bir üsluba sahip ki, eğer vaktiniz uygunsa bir gün içerisinde rahatlıkla bitirebilirsiniz. Kaldı ki zaten merak duygusu ve başarılı anlatımı sizi okumadan bırakmamaya sevk edecektir. Kemal Varol'un kendine has üslubunu son romanı olan Kara Sis'te de koruduğunu görüyoruz. Örneğin zaman içerisinde kullandığı birkaç mektup var. Bunlar Barana'nın dışarıdaki meçhul kadına yazdığı mektuplar?

Açıkçası romanı okurken bu mektupları pek başarılı bulmamıştım ve o yüzden sanki biraz puan kıracaktım. Gelgelelim ipucu sayılmazsa eğer sadece şunu söyleyeyim ki o mektuplar romanın sonlarına doğru öyle bir şeye dönüşüyor ve siz şaşıp kalıyorsunuz. Romanı okurken biraz İvo Andriç'in Lanetli Avlusu'nu hatırlamıştım. ama devam ettikten sonra da çok başarılı bir sinema filmi olan Esaretin Bedeli de aklıma gelmedi değil! Zira Kemal Varol zaten başarılı bir şekilde ilerleyen romanın son bölümlerinde öyle bir şey yapıyor ve durumu öyle bir hale getiriyor ki, bu roman bir anda çok başarılıdan mükemmele varmaya başlıyor. Çünkü çok zekice, adeta bir film senaryosunu andıran gelişmeler oluyor.

Kara Sis okuduğumda, son birkaç aydır, "böyle çok iyi bir roman bulsam ve okusam" düşüncemi kapatan romanlardan birisi oldu. Bu anlamda da mutluyum. Modern Türk edebiyatında halen bu gibi üst düzey eserlerin çıkıyor olması da hayli iyiydi.

Romanda sadece saç teli değil bizzat romana adını veren Kara Sis gibi mektuplar gibi pek çok önemli ayrıntı var. Keza kavak ağacı motifi de?

Ayrıca muazzam psikolojik tahliller olduğunu söyleyebilirim. İnsanların niçin cinayet işlediklerini anlatan ve her biri, birbirinden farklı hikayeler barındıran son derece başarılı insan öyküleri var.

Yazar anlatımı yaparken hiçbir şekilde birini aklamak ya da taraf tutmak gayesi gütmemiş ve olduğu gibi anlatmış. Bu anlamda romanın son gayet gerçekçi olduğunu da rahatlıkla söyleyebilirim.

Ve roman bittiğinde bir film seyretmiş hissini yaşıyorsunuz.

Var ol, Kemal Varol!