Prof.Dr. Hüseyin Kalkan

Doğanın En Büyüleyici Dansı

Prof.Dr. Hüseyin Kalkan

Güçlü ve olağanüstü cezbedici bir enerjiye sahip yakışıklı delikanlımız ateş topuGüneş,  masum fakat bütün evreni peşinden koşturacak kadar büyüleyici bir güzelliğe sahip, maviler giyinmiş bir kâinat güzeli, narin kızımızDünya ve onların en değerli varlıkları olan sadık çocuklarıAy, adeta balerinler gibi hem kendi etraflarında dönüyor, hem de birbirlerinin etraflarında dolanarak evren sahnesinde o büyüleyici danslarını yapıyorlardı sanki.

Evet,  yaklaşık 4,5 milyar yıldır hiç bıkmadan, usanmadan olağanüstü bir ritim ve olağanüstü bir uyum ile devam eden doğanın en gizemli bu dansı insanı büyülemeye devam ediyor.

Nasıl büyülemesin ki?

Aslında biz, bu olağanüstü dansı var olduğumuz günden beri her gün, her an heyecanla izliyor ve anlamaya çalışıyoruz.

Milattan önce 3. yüzyıllarda ünlü filozofAristoteles, bu dansın başoyuncusununDünya olduğunu iddia ederek,Dünya'yı merkeze koymuş, diğer bütün gök cisimlerinin Dünya'nın etrafında dolandığını iddia ederek"Dünya merkezli evren" görüşünün yaklaşık 2000 yıl boyunca sürmesini sağlamıştır.

15.yüzyılda ise, ünlü Filozof, gök bilimciNicolaus Copernicus (Kopernik), bu düşünceye karşı çıkarak, bu dansın başoyuncusununGüneş olduğunu iddia etmiş,Güneş'i merkeze koymuş ve diğer bütün gök cisimlerinin onun etrafında dolandığını iddia ederek"Güneş merkezli evren" görüşünün yaklaşık 400 yıl boyunca sürmesini sağlamıştır.

Bu hiç de kolay olmadı tabi ki.

Galilei Galileo 1609 yılında icat ettiği küçük teleskobuyla bunun kanıtlarını ifşa ettiğinde, geç yaşına rağmen hayatının son zamanlarını ayakları prangalı bir şekilde ev hepsiyle geçirmiştir.

Sadece bu mu?

Giordano Bruno'nun da benzer düşünceleri nedeniyle 1600 yılında Roma şehir merkezinde çarmıha girilerek yakılmasıysa bir başka yazımın konusu.

Son yüzyılda ise, artık sahip olduğumuz yüksek teknolojili gözlem araçlarıyla evrenin merkezinin neGüneş ne deDünya olduğunu fark etmiş, artık"Evrenin tercihli bir merkezinin olmadığı" bir dünya görüşü oluşturmuş durumdayız.

Aslında, insanoğlu var olduğu sürece, evreni anlama merakının onu hep yeni ufuklara taşıyacağına olan inancımız hiç bitmedi.

Çünkü evren sahnesindeki o olağanüstü dans, evrensel bir müzik ile olağanüstü kurgulanmış bir koreografiyle ve olağanüstü bir ritim ile devam ediyor.

Ondan etkilenmemek mümkün mü?

Sizler de etkilenmiyor musunuz?

Etkilenmiyorsanız, sizce bir sorun yok mu?

Zaman zaman Samsun Atakum sahilinde yürüyüşler yaparım.

Genellikle erken uyandığım için yürüyüşlerimi erken saatlerde yapmaya çalışırım.

En çok tercih ettiğim saat ise, tamGüneş'in doğuş anı civarlarıdır.

Çünkü tamGüneş'in o doğuş anında,Dünya ileGüneş arasındaki o büyüleyici dansın en etkili sahnesini izleme şansına sahibiz.

Bu dansın,  4,5 milyar yıldır her gün, sanki ilk defa sahneleniyormuşçasına, hiç heyecanını kaybetmeden, her günün sabahı farklı bir koreografiyle kendini yenilediğine tanıklık ediyoruz.

Dün sabah da bu olağan duruma olağanüstü bir heyecanla tanıklık etmenin sevincini yaşıyordum.

Nasıl heyecanlanmayayım ki?

Yepyeni bir koreografi, yepyeni bir senfoni ve yepyeni bir sahne?

Saat tam 6.53?

Denizin üzerinden doğuya doğru baktığımda ufuk çizgisinin hemen üzerindeki atmosfer bölgesindeki sahne üzerinde, sabahın o loş karanlığını aydınlatan zayıf kızılımsı renk demetleri hafiften hareketlenmeye başladı.

Saniyeler ilerledikçe soluk gri tonlarındaki renklerin kızıla doğru yolculuğu sanki yeni bir başlangıcın habercisiydi.

Tabi ki bu heyecanı yaşayan yalnız ben değildim.

Etrafımdaki insanların da yavaş yavaş o sahneye doğru yönelmeleri, birlikte aynı ortak heyecanı yaşadığımız duygusu beni ayrıca heyecanlandırıyordu.

Nasıl heyecanlandırmasın ki?

13,8 milyar yıllık ortak geçmişimizle, aynı fizik yasalarına tabi olan karbon temelli akıllı yapılar oluşumumuzla, bilinmezlik okyanusundaki geleceğe birlikte yolculuk yapıyoruz...

Hatta bulunduğum yerden biraz daha uzaklara baktığımda gençler birbirlerine sarılarak yüzlerini bu sahneye çevirmiş, en güzel duygularını birbirlerine ifade etmek için o büyüleyici doğuş anını bekliyorlardı sanki.

Sadece onlar da değildi, etraftaki kuşlar da sanki o sahneyi bekliyorlardı.

Saniyeler ilerledikçe ufuk çizgisi etrafındaki küçük parçalara ayrılmış soluk gri bulutlar, hafif sarımsı karışımı kızılımsı renkler içeren kırmızının o olağanüstü tonlarını sergileyerek oluşturduğu o muhteşem manzara artık doğuş anının geldiğini müjdeliyordu.

Evet, o an gelmişti?

Bizden yaklaşık 150 milyon kilometre uzakta bulunan, yaklaşık 1.400.000 km çapındaki devasa büyüklüktekiGüneş, başlangıçta minicik kısmını göstererek o muhteşem  şovuna başlamıştı.

Manzara gerçekten büyüleyici?

Saniyeler ilerledikçe dairenin görünen kısmı hızla büyüyor, kırmızının belki de en muhteşem tonları artık açık renkli beyaz ağırlıklı sarıya doğru eviriliyordu.

O ilk küçük parçasını gösterdiği andan sonra yaklaşık 90 saniye geçmişti ki,  1.400.000 km çaplı devasa büyüklükteki Güneş, ufuk çizgisi üzerinde sanki 1 metre çaplı yarım daire olarak muhteşem bir manzara sergiliyordu.

Saniyeler hızla ilerliyordu.

Yaklaşık 180 saniye sonra 150 milyon kilometre uzakta bulunan, 1.400.000 km çapındaki o devasa ateş topu yaklaşık 80 cm çaplı bir daire büyüklüğüne küçülerek kendisini ufuk çizgisinin üzerine atmıştı.

Yani artıkGüneş muhteşem görünümüyle karşımızda ve yepyeni bir günün başlangıcının "start" komutunu vermişti.

Bunu ilk kutlayanlar, ötüşleriyle kargalar,

Uçuşlarıyla martılar ve

Şarkı söylercesine olağanüstü bir senkronizasyon ile kumsala inen binlerce sığırcık kuşlarıydı.

Evren sahnesindeGüneş veDünya kendi valslerini yaparkenDünya üzerindeki bütün canlılar da karanlıktan ışığa dönmenin heyecanını adeta haykırarak yaşamanın ne kadar muhteşem ve ne kadar değerli olduğunu bir kez daha biz insanlara ilan etmek istiyorlardı sanki.

Fakat mucizevi bir şekilde yaşam şansı bulduğumuz bu güzelim cennet Dünyamızda, bugün maalesef cehennemi yaşamamız, geldiğimiz son noktayı sorgulamamızı zorunlu kılıyor.

Bugün Filistin, İsrail ve çoğu Ortadoğu ülkelerinde yaşanan insanlık vahşetleri, bütün Dünyada yaşanan sömürü düzenleri hiç bu manzaraya yakışıyor mu?

Bunu mutlaka düşünün?

Evet,Güneş ufuk çizgisini yavaş yavaş terk ederek yükselmeye başladı.

Artık o muhteşem kırmızı renk tonları yavaş yavaş sarımsı renklere evrilerek tepemize geldiğinde sarı ağırlıklı beyaza dönüşecekti.

Güneş'ten 8,2 dakika önce yola çıkan, bütün renkleri içinde barındıranGüneş ışınları(Fotonlar) acaba niçin tam doğuş anında kırmızının tonlarını, yükseldikçe sarı ve beyazın tonlarını ve akşam batarken tekrar kırmızının tonlarına dönüşerek o muhteşem manzaraları bizlere sergiliyordu?

ÇünküDünya'yı sarmalayan atmosferimiz,Güneş'ten paralel olarak gelen ve tüm renkleri içerisinde barındıran ışınlar, tam gün doğumundaDünya'nın atmosferinden geçerken en uzun yolu kat ettikleri için, en uzun dalga boyuna sahip kırmızı ışığın dışındaki tüm renkleri soğurmaları nedeniyleDünya'mıza sadece kırmızı ışığı oluşturan fotonların ulaşmasına izin veriyor.

Güneş yükseldikçe (AslındaGüneş yükselmiyor;Dünya dönüyor)Güneş'ten paralel olarak gelen ışınların atmosferde aldığı yolun gittikçe kısalması ve artık kırmızı ışık dışındaki diğer kısa dalga boylarına sahip ışınların daDünya'ya ulaşması, artıkGüneşışığının açık kırmızıdan beyazımsı bir sarıya evrilmesine neden oluyordu.

Bu muhteşem doğa olayı her gün gökyüzündeki bulut miktarına bağlı olarak değişik manzaralar sergiliyor.

Güneş'in yüzeyinden 8,2 dakika önce yola çıkan bu gizemli ışık fotonları, her gün yaşamı yeniden hareketlendirerekDünya üzerindeki milyonlarca olaya tanıklık ederek gününü tamamlıyor.

FOTON!!!

Belki de evrenin en gizemli yapısı?

Madde bile diyemiyorum.

Çünkü durgun kütlesi sıfır.

Sanki, yok hükmünde.

Işık hızında yol alıyor ve belli bir durgun kütleye sahip olmamakla birlikte bir enerji taşıyor.

Onu,Einstein'ın o ünlü denklemi   E= mc2 ile modellemeye çalışıp anlamaya çalışıyoruz.

Fakat henüz daha derin bilinmezlik gizemini koruyor.

Işık fotonlarıDünya'daki yaşamın da en gizemli temellerini oluşturuyor.

ÇünküDünya'mızı aydınlatan o.

Dünya'mızdaki bütün bitkilerin var oluşlarını sağlayan fotosentezin temel kaynağı o.

Şu an, yani modern çağın iletişim kaynaklarının temel unsuru o.

Aslında her şeyin işleyiş mekanizmasının temelinde o var.

Hatta bana göre,Dünya'daki yaşamın başlamasının da, devam etmesin de en önemli nedeni o.

Hatta şu an çok az bilgiye sahip olduğumuz"bilinç" kavramının temelinde de onun etkili olduğu düşüncesindeyim!!!

O zaman, ister istemez onun ne olduğunu ve nereden geldiğini merak ediyoruz.

Büyük bir gizem.

Bu gizemin çözülebilmesi hiç de kolay görünmüyor.

Belki de önümüzdeki yüz yıllarda dahi onun gizemini tam olarak çözemeyeceğiz.

O zaman gelin son yüz yılda onunla ilgili elde ettiğimiz sınırlı bilgileri sizinle paylaşarak yazıma devam edeyim.

Foton, yüklü bir parçacığın ivmeli hareketi sonucu oluşan, birbirine dikelektrikvemanyetik alan bileşeni bulunan ve bu iki alanın oluşturduğu düzleme dik doğrultuda yayılan, yayılmaları için herhangi bir fiziksel ortama ihtiyaç duymayan, boşlukta c (ışık hızı) ile yayılan bir dalga paketidir.

Bir yükü, örneğin bir elektronu veya bir protonu ivmelendirirseniz (zaman içerisinde hızlandırırsanız) bir elektromanyetik dalga, yani bir ışık, yani bir foton elde edersiniz.

Fotonların, yani ışığın temel kaynağı nedir diye merak ediyorsanız, işte o muhteşem manzarasıyla her sabah doğu ufkundan kendini gösteren hayat kaynağımızGüneş'tir.

Yaklaşık 1.400.000 km çaplıGüneş'imizin merkezindeki hidrojen elementlerinin protonları, kütle çekim kuvvetinin etkisiyle yedi milyarda bir olasılıkla kafa kafaya çarpışarak Helyum elementini oluşturuyorlar.

Hidrojen elementi protonlarının her birisi pozitif yüke sahip olduğu için tam çarpışma anında birbirlerine uyguladıkları olağanüstü bir itici kuvvetle frenleme yaparak ivmeleniyorlar ve bu ivmelenme esnasında 15 milyon santigrat derecelik bir sıcaklıkla fotonu yaratıyorlar.

Güneş'in tam merkezinde yaratılan bu fotonDünya'da yaşamı başlatmak için uzun ve zahmetli bir yolculuğa başlıyor.

İnanmayacaksınız fakat 15 milyon santigrat dereceye sahip olanGüneş'in merkezindeki bu gizemli fotonlar, onun önceÇekirdek Bölgesini, sonraIşınım ve nihayetindeKonvektif Bölgesini de aşarak yaklaşık 100.000 yıllık bir yolculuk sonunda yüzeyine ulaşmaktadırlar.

Bir düşünün, sabahın şafağında, tam gün doğumunda görmüş olduğunuz o muhteşem ışık, aslında 100.000 yıl önceGüneş'in merkezinde olağanüstü şartlarda yaratılıp olağanüstü karmaşık ve uzun bir yolu kat ederek gelen fotonlardan başka bir şey değildir.

Böyle meşakkatli ve uzun bir yoldan gelen fotonlar, yeni yaşamlar oluşturmak için gizemli bir göreve sahipler gibi görünüyor sanki.

Güneş'in merkezinde 15 milyon santigrat derece olan sıcaklık yüzeyde artık 5.800oC ye kadar düşmüştü.

Fotonlar, 5.800oC likGüneş'in yüzeyinden, yeni yaşam alanları keşfetmek için sonsuzluğa doğru uzum ve gizem dolu bir yolculuğa hazırlanmaktadırlar

Ve yolculuk başlar,

İlk olarak, 58 milyon kilometre uzaklıktakiMerkür gezegenine ulaşırlar.

Merkür'ün yüzey sıcaklığı gündüzleri yaklaşık 430oC iken geceleri yaklaşık -180oC olması nedeniyle henüz yaşam koşullarını oluşturmadıkları için fotonlar yoluna devam ediyorlar.

Bir sonraki durağı,Güneş'e uzaklık bakımından ikinci sırada olan ve ortalama olarak 108 milyon km mesafede bulunan, adını Antik Roma aşk ve güzellik tanrıçasından almış olanVenüs gezegenidir.

Ortalama yüzey sıcaklığı 471 °C olanVenüs,Güneş sisteminin en sıcak gezegeni olması nedeniyle, henüz  yaşam koşullarını oluşturamamıştır.

Dolayısıyla fotonlar, yaşam alanı arayışlarını sürdürebilmek için durmaksızın yollarına devam ediyorlar.

Güneş'in yüzeyinden ayrılarak yaklaşık 150 milyon kilometre yol aldıktan sonra aranan gezegen bulunmuştu.

Sanki 100.000 yıl önce yola çıkmış, olağanüstü bir meşakkatli bir yolu kat ederek gelen fotonları beklercesine hazırlanmış veya kendini hazırlamış bir gelin gibi bekleyen, bütün evreni peşinden koşturacak kadar büyüleyici bir güzelliğe sahip, maviler giyinmiş kâinat güzeliDünya'mız.

En yüksek 56 °C,  en düşük -89,2 °C ve ortalama 15 °C  sıcaklığıyla, tam da olması gerektiği gibi, suyun erime, donma ve buharlaşma koşullarını sağlayan o muhteşem gezegenimiz.

SankiDünya'mız anaç bir duyguyla, güçlü ve olağanüstü cezbedici bir enerjiye sahip yakışıklı delikanlımız ateş topuGüneş'ten gelen fotonları, büyük bir memnuniyetle kabul ederek, evrenin en mucizevi yapılanması olan yaşamı başlatmak için ortamı zaten hazırlamıştı.

AslındaDünya'mız 4.5 milyar yıl önce oluşumunu tamamladıktan yaklaşık 500 milyon yıl sonra yaşamın oluşması için gerekli tüm ortamı esrarengiz bir şekilde hazırlamıştı.

Sanki Dünyamız bu 500 milyonluk zaman içerisinde kendimi öyle hazırlamıştı ki,  uzayın derinliklerinden gelecek yaşam maddelerini ve onları bir kıvılcımla yaşama dönüştürecek fotonları merakla bekliyordu.

Daha önce, "Evrenin Gizemli Dünyasına Yolculuk -13" ki yazımızda,  yaşamın ilk kıvılcımları uzayda süpernovalar tarafından oluşturulan büyük molekül bulutlarının içerisinde başladığını ve uzun zaman önce Dünya'ya çok farklı elementlerle dolu bulutsularla, göktaşlarıyla, kuyruklu yıldızlar ve diğer gök cisimleriyle taşındığı ifade etmiştik.

Dünya'mızda artık bütün yaşam şartlarını titizlikle hazırlamıştı.

Sadece bir kıvılcıma ihtiyaç vardı.

O kıvılcım da, Güneşten 100.000 yıllık bir yolculuktan sonraDünya'mıza ulaşan ışık fotonlarıydı.

Artık Fotonlar iş başındaydı.

Sahip oldukları manyetik alan sayesinde yaşamı başlatıyorlardı.

Yaşam bir defa başlamayadursun.

Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

Yaşam öyle bir evirilecekti ki, önce kendini kopyalayan karmaşık yapılara ve nihayetinde bizlere kadar uzanan bilince sahip olağanüstü yapılara kadar gidecekti.

Kendimize giden gizemli yolda adım adım ilerlemeye devam ediyoruz

Zamanda yolculuğumuz devam edecek.

Saygılarımla,

Prof. Dr. Hüseyin KALKAN