Kerami Gürbüz

ÖNÜNDE SONUNDA "ÖLÜM" VAR!

Kerami Gürbüz

İbrahim Mete ve Dr. Asım Sirel'in isimlerini duydunuz mu ya da bileniniz var mı? Bu soruya "evet" diyecek kimsenin olamayacağını tahmin edebiliyorum. Bu yüzden cevabını ben vereyim: Bu iki zat, 1940'ların CHP Samsun Milletvekilleri.

Biraz daha yakın tarihlere gelelim: 1977 seçimlerinin iki İbrahim Ethem'ini hatırlayanımız var mı? Bu seçimlerde, İbrahim Etem Ezgü AP listesinin 2.sırasından, İbrahim Ethem Kılıçoğlu da CHP listesinin 2.sırasından seçilerek Samsun'u temsil etmek üzere TBMM'ne gitmişlerdi. Biliyorum ki, bu insanları da aileleri ve yakın çevreleri dışında artık kimse hatırlamıyor. Tıpkı, 1983 seçimlerinde ANAP'dan seçilen Gülami Erdoğan'la Berati Erdoğan'ın ve yine HP Samsun Milletvekili olarak bir dönem görev yapan İbrahim Tayyar Fahrettin Uluç'un hatırlanamadığı gibi.

Peki, bugün, Tahsin Mutioğlu, Nuri Cerid, Tevfik Mesutoğlu isimleri Samsunluya bir şey ifade ediyor mu acaba? Yahut, Mustafa Aldıkaçtı'yı, Azmi Varol'u bilenimiz var mı?  Bunlar da bundan 30-40 yıl öncesine kadar Samsun'da sanayi ve ticaretle iştigal eden insanlardan sadece bir kaçı.

Samsun Barosu'nun 1935-39 dönemi başkanı İbrahim Hisâbi bey ile yine 1943-50 döneminin başkanı Mehmet Kamil Sirmen beyi ve daha nice avukatı, hâkimi, savcıyı biz meslektaşları da dâhil artık kimse tanımıyor. Hatta artık onlarla ilgili hatıralarını anlatacak kimse de kalmadı aramızda! Onlar da hak, hukuk, hakkaniyet uğruna uğraştılar, didindiler ve aramızdan ayrılıp öte âleme göç ettiler. ?Ruhları şâd, mekanları cennet olsun.-

Halbuki tüm bu şahısların yaşadıkları döneme ait yerel gazeteleri tarama imkanımız olsa eminim ki, her üç-beş gazeteden birinde bu isimlere rastlarız. Yine eminim ki,o dönemlerde Samsun'daki hemen her sosyal ortamda, bu şahısların beyanatları ve icraatları değerlendirilmekteydi, bir anlamda bu şahıslar, yaşadıkları dönemin Samsun'unda ya gündem olmakta ya da gündemi belirlemekteydiler.

Bu gün de, yerel gazeteleri okuduğumuzda, yerel TV'leri izlediğimizde ya da internette Samsun haberlerini taradığımızda, beyanatların, vaatlerin, eleştirilerin havada uçuştuğunu gözlemliyoruz. Siyasetle ticareti bir arada götürüp birkaç yıl içinde köşe olanları, dün sarmaş-dolaş/kuzu sarması pozlarındaki insanların bugün nasıl birbirlerini yeseler doyamaz hale geldiklerini, dün yedikleri içtikleri ayrı gitmeyenlerin bu gün hırslı bir çekişme içinde olduklarını, Samsun kamuoyu, hayretle takip ediyor.Birçokları, dün bulunduğu konumu/yeri unutmuş vaziyette, bugün bulunduğu yere kazık çakmanın hesabını yapıyor. Her an her yerde bizi yakalayabilecek olan"ölüm" sanki kimsenin umurunda değil?  

Ne kadar vurdumduymaz ve umarsız olunursa olsun, yazımın başında çizmeye çalıştığım tablo kaçınılmaz. Yani, bugün, Samsun kamuoyunda afra, tafra ile arz-ı endam edenler, en fazla 20 sene sonra hiç tanınmaz, bilinmez ve hatırlanmaz hale gelecekler. Ki, bizi de kaçınılmaz olan bu aynı akıbet bekliyor. Öyleyse, bu siyaset, ticaret, sivil yoplum sahasını sırf bir hırs ve ego alanı haline getirmenin insafla ve iz'anla bağdaşır yanı var mı sizce?

Aslında biz, bilineni ve söylenmiş olanı tekrar için lafı uzatmaktan başka bir şey yapmıyoruz. Oysa,Yunus Emre asırları aşan ve tüm insanlığı kucaklayan sesiyle ne güzel söylemiş:

"Mal sahibi, mülk sahibi,

Hani bunun ilk sahibi?

Mal da yalan, mülk de yalan?

Var biraz da sen oyalan !..."

?Ve son söz de, 35 yaşın yolun yarısı olduğunu hesap ettiği halde 42 yaşında hayata gözlerini yuman büyük şairimiz Cahit Sıtkı Tarancı'nın olsun:

"Neylersin ölüm herkesin başında.

Uyudun uyanamadın olacak.

Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?

Bir namazlık saltanatın olacak,

Taht misali o musalla taşında."