Kerami Gürbüz

ABDÜLLATİF ŞENER MESELESİ

Kerami Gürbüz

Abdüllatif Şener, TBMM'de 19. Dönem ve 20. Dönem Refah Partisi, 21. Dönem Fazilet Partisi, 22. Dönem Adalet ve Kalkınma Partisi Sivas Milletvekili olarak görev yaptı. Bir diğer deyişle bu dönemlerde ara vermeden tam 16 yıl 3 ay 2 gün milletvekilliği yaptı.

Yine bu süreçte 54. Hükümet'te (RefahYol) maliye bakanı, Abdullah Gül'ün başbakanlığındaki 58. Hükümet ile Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığındaki 59. Hükümet'te devlet bakanı ve başbakan yardımcısı idi.

2007 genel seçimlerinde milletvekilliği için aday olmadığı gibi hemen ardından kurucusu olduğu AK Parti'den de istifa etti.

2009 yılında Türkiye Partisi'ni kurdu. Genel başkanı olduğu partisinin vatandaş nezdinde itibar görmemesi üzerine 2011 yılındaki genel seçimlere Sivas'tan bağımsız milletvekili adayı olarak girdi kendi memleketinden ancak % 4,6 oranında oy alabildi.

Politikadan hevesini alamamış olmalı ki, bu kez CHP'ye katıldı ve 2018 yılında Konya'dan CHP milletvekili olarak seçilerek artı bir 5 yıl daha TBMM'de görev yaptı. Son genel seçimlerde aday gösterilmedi. Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanamayınca yani milletvekilliğinden sonra bakanlık ya da cumhurbaşkanının yakın kadrosunda çalışma imkânının kalmadığının kesinleşmesi üzerine Abdüllatif Şener, CHP'ye ve Kılıçdaroğlu'na oy vermediğini açıkladı.

Buraya kadar yazdıklarım internette kısa bir araştırma yapılınca ulaşılabilen hemen herkesin bildiği bilgiler. Burada bir Abdüllatif Şener biyografisi yazmak niyetinde değilim. Derdim, Abdüllatif Şener karakterinde olup aramızda azımsanmayacak kadar çok bulunan bu ve benzeri tiplere dikkat çekmek!

Onlar, bulundukları her ortamda 'dava adamı', 'ilkeli', 'hakkaniyetli' vb sıfatlarla nitelenseler de aslında hayatları boyunca hangi adımı atarlarsa atsınlar dava adamlıklarından, ilkelerinden ziyade zihinlerinde onları motive eden tek bir soru vardır : "Ben ne olacağım?!" Bu sorusunun cevabını 'milletvekili' olarak alır. Yine aynı soru zihnini kemirmektedir: "Ben ne olacağım?!" Bir süre sonra 'bakan' olur. Yine aynı soru : "Ben ne olacağım?!" Bu kez aynı zamanda 'başbakan yardımcısı'dır. Ama o deli soru nedense zihninden çıkmamaktadır: "Sahi ben ne olacağım, yahu?!" Bu soruyu besleyen yeni sorular art arda gelir : "Neden başbakan olmayayım?!", "İyi de ama niye başbakan ben değilim?!" Bu böyle uzar gider.

Bu tiplerin, nedense akıllarına, işi tadında, kıvamında belli bir yaşta bırakmak gelmez. Onlar olmasa dünyanın dönmeyeceğini vehmederler. Çünkü dünya bile onlar için onların etrafında dönmektedir. Bütün makamlar, mevkiler, imkanlar, onların önüne serilmeli, her dönem onların arabasının tekerine taş dahi değmemelidir.

Takip edebildiniz mi, bilmiyorum! 14 Mayıs seçimlerinden sadece iki hafta önce dönemin TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Abdüllatif Şener'in oğlunu TBMM Özel Kalem Müdür Yardımcısı olarak atamış. Bu Abdüllatif Şener'in oğlunun, 6 ay sonra önümüzdeki Kasım ayından itibaren, devletin her hangi bir kurumunda hiçbir sınava tabi tutulmadan, kpss vd puanlarına bakılmadan devlet memuru olarak hem de şube müdürü seviyesinden atanabilme hakkını elde edeceği anlamına geliyor. Onların çoluk çocuğu, yakın çevrelerindeki insanlar söz konusu olunca tabii ki, hak, hakkaniyet, liyakat de kutsal kitapların içerisine hapsedilmiş birer satır, siyaset okullarında okutulan birer ideal, menkıbeleri süsleyen birer motif ve kürsülerde seçmeni gazlayan birer söz yumağı olarak kalıyorlar.

Onlar, karakterlerinin gereğini yapıyorlar. Ama bu tablonun oluşmasında, onların hemen her dönem etkin, yetkin konumlarda bulunmalarında bizim hiç payımız yok mu?

İdeolojisiyle, lideriyle, icraatlarıyla, kadrosuyla sorulmayan, sorgulanmayan yapılar, bu tipten insanların at oynatıp cirit attığı ortamlara dönüşmüyor mu? 'Liderin ve etrafındakilerin bir bildiği vardır' yaklaşımıyla bu tipleri her zaman baş üstünde tutup sırtımızda taşımak zorunda bırakılmadık mı?

Aynı tip, mahallesine göre ya 'mücahit', ya 'bozkurt', ya 'devrimci' ama her halükarda 'hakkaniyetli', 'âdil' ve 'fedakâr'dır! Değil mi ki onlar, yanıldığı dahi düşünülemez lider tarafından seçilmişler ve en yakın kadroya alınmışlardır. Artık her mahallede o tip el üstünde tutulmak, her yaptığında bir hikmet aranıp, her söylediği bir vecize olarak ağızdan ağıza yayılmak zorundadır.

Siyaseti, lider odaklı, tavandan tabana doğru yapılanan, eleştiri ve tartışmaya kapalı alanlar olmaktan çıkarıp bilakis tabandan tavana doğru her kademede istişareye ve denetime açık bir yapılanmaya dönüştürmediğimiz müddetçe siyasetin her mahallesindeki Abdüllatif Şener'ler ayıklanamayacakları gibi daha nice Abdüllatif Şener'ler mantar gibi çoğalacaklardır.

İşin bir diğer boyutu da şudur; Abdüllatif Şener'in, son seçimlerdeki tercihini açıklamasının ardından bazıları hemen genellemeci bir yaklaşımla teşhisi koydular : "Böylece sağcılara, muhafazakarlara güvenilemeyeceği bir kez daha anlaşılmış oldu!" Halbuki Abdüllatif Şener meselesi, bu şahsın sağcı yahut solcu, muhafazakar veya seküler olmasıyla ilgili değil bilakis kişisel duruşuyla ilgili bir durum ve her siyasi mahallede ve sözünü ettiğim eleştiriyi yapanların mahallelerinde de tabii ki bu karakterdeki şahıslardan fazlasıyla var!

Eminim ki, Abdüllatif Şener ve O'nun gibiler an itibariyle de, "Ben ne olacağım?!" sorusunu mırıldanıp durup yine fırsat kollayıp, uygun bir zemin arıyorlardır. Hâlbuki bu sorunun çok basit bir o kadar da acı ama gerçek bir cevabı var : "Toprak olacaksınız!"

Ölüm var ölüm!

?.Ve ardından, inanıyorum ki, hesap günü ve kurulacak olan ilahi adalet terazisi var!