Hilal Genç

Benim Evim Senin Yanın

Hilal Genç

Benim Evim Senin Yanın

Heyecanla indi arabadan genç kız. Yeşillikler içerisindeki binayı görünce çok doğru bir seçim yapmışım diye düşündü.

Demir kapıyı açtı önce, çiçeklerle dolu bahçeye şöyle bir göz attı " bak anne kamelya bile var sen çok seversin ne kadar güzel bir yer değil mi?" dedi. 

Yaşlı kadın hüzünlü ve omuzları çökmüş  bir halde " evet kızım çok güzel " dedi 

O bahçeyi yavaş adımlarla ilerleyip kamelyada otururken kızı  valizini içeri taşımış perdeleri açmış dışardan ona bakıyordu.

Öylece oturuyordu bankta, tanımadığı bir yere bırakılmış küçük bir çocuk gibi. Camdan dışarıyı seyreden kızına baktı. okulun ilk günü  bahçede bir banka  oturmuş ayaklarını sallayarak beni bırakma diye ağladığı günü hatırladı. Bütün gün okulun bahçesinde onu beklemiş camdan her baktığında onu görebilsin diye camın dibinde ayakta durmuştu.  Ve her tenefüs koşup ona sarılmıştı, kendini yalnız hissetmesin diye.  "Burayı çok seveceksin bak bir sürü arkadaşın olacak korkmana gerek yok"demişti.  Ama küçük kız

"Anne korkuyorum beni bırakma" deyip hırkasının eteğinden çekiştirip durmuştu.

Gözlerinden istemeden süzülen yaşları sildi kızına göstermeden.

 Bir görevli geldi yanına ,

odanızı görmek ister misiniz ? dedi. Çok  istekli olmasa da peşi sıra yürüdü. Kızı bir heyecan bir telaşla onun eşyalarını yerleştiriyordu çekmecelere.

Anne bak bu çerçeveyi  tam baş ucuna koyuyorum dedi.  Resmin üzerini severek. O an gözleri çerçevede kaldı. Kızının üniversiteye gittiği ilk gündü, onu yurda yerleştirdikten sonra bahçesinde çekilmişlerdi. Yine sımsıkı sarılmıştı ona anne gitmesen korkuyorum der gibi.

Şimdi kendisi çok korkuyordu ve sarılmak istiyordu eteğine kızının.

O gün de çok üzülmüştü tıpkı şu an üzüldüğü gibi ve o gün de belli etmemişti acısını şimdi olduğu gibi.

Hiç bilmediği yabancı bir yatağı gösterdi ona kızı 

"Anne burası senin yatağın" dedi

"Burası benim yatağım değil benim yatağım benim evimde kaldı" Diyemedi.

Masum ve ürkek bir çocuk gibi oturdu yatağa, ellerini tutan kızının yüzüne baktı.

Seni hiç üzmem, hiç yormam, ne olur beni burada bırakma diye baktı gözlerinin içine.

Ama kızı ondan önce davranmıştı

"Seni burada hiç üzmeyecekler annecim çok güzel bakacaklar, çok mutlu olacaksın burada" dedi

Usulca salladı başını söze dermanı yoktu.

Bir küçücük valize sığmıştı bir ömrü, anıları.

Ve bir çırpıda dağılmıştı hiç bilmediği yabancı bir odanın içine emanet bir yaşam gibi.

Artık gitme vaktim geldi ama sık sık gelirim dedi kızı. Saçlarını sevdi annesinin.

O an kızının saçlarını severek dizinde yatırdığı  günlerini hatırladı. Bir an yanından ayrılmak istemeyen kızına ninniler söylediği, hikayeler okuduğu o uzun saatleri.

Ve ellerini öpüp çıktı odadan kızı, kapıdan şöyle bir bakıp ona gülümseyerek.

Şimdi kendiyle baş başa kalmıştı odada. Yeni doğmuş bir çocuk gibi çaresiz. Ağlasa sevecek kimsesi de yoktu yanında, korkma ben seni bırakmam diyeni de.

Şimdi  o çocuk olmuştu, savunmasız, ürkek, herkesten korkan ve koşup sarılacağı bir etek arayan.

Nemli gözlerini kapadı usulca , adı huzur evi olan ama kendi huzurlu evinden çok uzakta.