Hilal Genç

Çifte Bayram

Hilal Genç

Bu sene Ramazan, diğer adıyla Şeker Bayramı ile 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı aynı zamana denk geldi.

Boll şekerli, el öpmeli, tatlı tadında bir bayram ve Cumhuriyetimizin kurucusu, gerçek bir Baş Kumandan Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün tüm dünya çocuklarına armağan ettiği yegane bayram.

İnşallah ikisini de ağız tadıyla, sağlıkla, çoluk çocuk, genç, ihtiyar her bir ferdimizle birlikte kutlayalım. Millet olarak bugünlerde en çok buna ihtiyacımız var.

İlk olarak önce kutlayacağımız Şeker Bayramı, adından da belli olduğu üzere her evde tepsi tepsi tatlıların yapıldığı, şekerlerin, çikolataların, kesme camlar, kristaller içinde servis edildiği, herkesin "yok vallahi yiyecek yerim kalmadı" deyip her gittiği evde mecburen tatlı yiyip mide fesatı geçirdiği, ama yine de yemeye devam ettiği en tatlı Bayram.

Bayramlardan bahseden herkesin bilindik cümlesidir ya "nerede o eski bayramlar?"

Hakikaten! Nerede o eski bayramlar?

Kapı kapı gezip şeker topladığımız, mahallenin bütün çocuklarıyla şekerlerimizi yarıştırdığımız günler. Ha birde mendil içinde para veren komşularımız vardı ki onlara en erken gidenler en şanslılarımızdı. "Bana para verdi oğlum, sana şeker mi verdi". Diye atardık havamızı.

Bayram bi çocuklara bir de yaşlılara güzeldi sanki. Çocuklar o gün gönüllerince şeker çikolata yer, yaşlılarda belki de uzun zaman yolunu gözledikleri evlatlarını, torunlarını görürlerdi. Evler şenlenir, bir tatlı telaş olurdu. Birbirini görmeye, hal hatır sormaya, hatırlamaya bahane olurdu.

Bayramın olmazsa olmazları vardı, mesela. Günler önceden başlardı evde telaş, aslında hep yapılan temizliğin adı değişir bayram temizliği olurdu, sanki bayramda evi en temiz olana ödül varmışcasına dip köşe ne varsa dökülür canları çıkana kadar temizlik yapardı evin hanımları. 

Sonrasında da tatlı telaşı, herkes evinde kendi açardı tatlılarını ev temizliği gibi tatlılarda yarışırdı. Bayram sonunda karar verilirdi bu senenin en iyi tatlısını kimin yaptığına. Hatta bazı akrabalara sırf tatlısını yemek için bile gidilebilirdi.

Tamam tamam itiraf ediyorum bu benim yaptığım bir şeydi.

Bayramın en güzel telaşı Bayramlık alma kısmıydı. Çarşılar, pazarlar, mağazalar her yer tıklım tıklım olurdu, herkes kesesine göre bir şeyler alır, illa yeni bir şeyler giyilirdi bayramda. 

Ah nasıl güzel bir sabah olurdu... O bayram sabahları erkenden kalkılır, tertemiz giyinilir, sıraya geçilir, anne ve babamızın mis gibi kokan ellerini öper, tüm aile bayramlaşırdık. Ve çocukların en sevdiği bölüm gelirdi bayram harçlığı. Sonra özenle hazırlanmış Bayram kahvaltısı. Her şey o güne özel, her şey bayrama ait.

İnsan pek çok şeyi özlüyor, hatırlıyor bayramlara dair ama en çok özlenen ve insanın yüreğini sızlatan bayramlarda elini öpemediğimiz yitip giden sevdiklerimiz oluyor. En çok bayramlarda yoklukları dokunuyor, özlemleri katlanıyor , eksik kalıyor bayramın bir tarafı.

Yine de farklı bir heyecan ve telaşla başlanıyor bayram sabahlarına.

Ve bir bayram daha bu bayram içinde. Tüm dünya çocuklarına armağan edilen Cumhuriyetin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün çocuklara olan sevgisinin nişanesi 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı.

Bu bayram için "nerede o eski bayramlar?" demiyorum. Hatta sözü hiç uzatmıyorum da! 

Biz Atatürk'ün çocukları. Aynı coşku, aynı inanç, aynı güç ve kuvvetle, damarlarımızda dolaşan asil kan, göğsümüzde iman ve yüreğimizdeki inançla her birimiz bir Cumhuriyet neferi olarak Bayrağımızın göndere çekildiği ilk gün gibi kutluyoruz ve kutlayacağız.

YAŞASIN CUMHURİYET

YAŞASIN MİLLETİN EGEMENLİĞİ