Akın Üner

GÖRÜNEN KÖYÜN KARGALARI

Akın Üner

İç karartıcı renginden midir yoksa bed sesinden mi bilinmez, bizim ahali “kargalardan” pek haz etmez.


Oysa eski Türklerde kargalar makbul sayılırmış. Yakutlarda, Kazaklarda, Göktürklerde ve Batı Türk Kağanlıklarında bozkurttan sonra en çok kutsanan hayvanların arasında karga da varmış. Orta Asya’da birçok boy isminde karga kelimesi geçermiş, İdil Bulgarlarında “Alp Karga” diye kötülüklerle mücadele eden mitolojik bir kuştan söz edilirmiş, Başkurtlarda “karga toy” bayramı hala kutlanıyormuş.


                                           *


Karga kuşunun kaderi, bizimkilerin Araplarla tanışmasından sonra değişivermiş. Ortadoğu taraflarında kargalara pek iyi gözle bakılmaz. Misal, klasik Arap Edebiyatında "Hz. Nuh'un kargası" diye bir deyim var; "verdiği sözü tutmayan, gittiği yerden dönmeyen, güvenilmez" kimseler için kullanılır. Rivayet edilir ki Nuh A.S. tufandan sonra kargayı keşfe göndermiş. Bizim kara kuş bir yerlerde bulduğu leşin başına çöküp geri dönmemiş. Sizin anlayacağınız hayvancık, Nuh Nebiden beri mimlenmiş!
Haliyle Müslüman olunca bir zamanlar baş tacı ettiğimiz kargaları, biz de "tü kaka" ilan etmişiz.


Sabah erken kalkana "kargalar mokunu yemeden uyanır" demişiz. Yazısı çirkin olanı "kargacık burgacık yazma" diye uyarmışız. Zorla bir yere götürdüğümüzü "karga tulumba" etmişiz. Nankörlük edene "besle kargayı oysun gözünü" diye çemkirmişiz. Çelimsiz, çirkin insanlara "karga gibisin" diye lakap takmışız. Dedikçilik yapanlar da "kargadan başka kuş tanımaz" oluvermiş.


                                               *


Kargayla aramızı o kadar bozmuşuz ki geçtiğimiz yıllarda Samsun'un Kavak ilçesindeki Kargalı köyü bile referandum yapıp ismini değiştirmiş. Halbuki köyün asıl adı "Kargalı" değil "Kargılı" imiş. Daha komik olanı, bu adı bir zamanlar ait oldukları Yörük obasından almış!


                                                 *


Kargalarla ilgili en beylik laflarımızdan birisi de "kılavuzu karga olanlar" içindir. Hani dememiz o ki, yanlış adamların ağzına bakarak karar verenlerin burnu gübreyle hemhal olurmuş!


                                               *


Kılavuz deyince, bir de görünen köyler hakkında beylik bir lafımız var, malum... Öyle ya, gideceğimiz yeri biliyorsak, kılavuza ne hacet?
Lakin, son zamanlarda liyakat meselesi o kadar ayaklar altına düştü ki, makam mevki sahiplerinin arasında gideceği köyün yolunu bilen, hatta burnunun ucunu gören kalmadı.


Haliyle her koltuk edinenin etrafını karga tayfasından kılavuzlar sardı. Ortalığın kötü kokması biraz da ondan!


                                                  *


Memlekete beş milyon Suriyeli sığınmacı üşüşmüş. Nüfusları hızla artıyor. Hiçbiri Türkçe bilmiyor. Çoğunun mesleği ve diploması yok. Bazı vilayetlerde ekseriyet onlara geçmiş. Böyle giderse yirmi seneye kalmaz sokaklarda dolaşan her on kişiden birisi Suriyeli olacak.
İşin sonu felakete gidiyor, belli. Aklı erenler, yol göstermeye çalışıyor amma velakin, bir karga sürüsü var ki durmadan "gak, guk" ediyor.


                                                  *


İşsizlik rekor seviyelere çıkmış. Çarşı pazar pahalılıktan yanıyor. Millet geçim derdine düşmüş. Fakirlikten intihar eden aileler var. Hal böyleyken "Ekonominin düzelmesi için üretmek gerek" diyenlere kulak asan yok, ama istatistik kurumunun kargaları ötüp duruyor.


                                                   *


İstanbul'da büyük bir deprem beklendiğini Mısır'daki sağır sultan duymuş. Maazallah binlerce bina çökebilir, yüz binlerce insan ölebilir. "Acil kentsel dönüşüm projeleri yapılmalı, çürük binalar yıkılıp yenilenmeli, altyapı - üstyapı sağlamlaştırılmalı" diye yol gösterenlere kulaklar tıkalı... Bunun yerine geçiş garantili köprülere, hasta garantili hastanelere, milletin malını yabancı sermayeye peşkeş çekenlere, hesapsız kitapsız rant projelerine alkış tutan kargalar pek revaçta!


                                                 *


Bir zamanlar kendi kendine yeten yedi tarım ülkesinden birisi olan Türkiye, Sırbistan'dan sığır, Suriye'den hububat, Rusya'dan buğday, Bulgaristan'dan yem, İsrail'den tohum, Meksika'dan fasulye ithal etmeye başlamış. Böyle giderse yediğimiz içtiğimiz ne varsa dışa bağımlı hale geleceğimiz besbelli. Köyler boşalmış. Acilen tarım arazilerinin korunması için yasal düzenleme yapmak lazım. Ciddi bir tarım reformuna ihtiyaç var. Ama ithalattan nemalanan leş kargaları, tarım bakanlığının koridorlarında detone türküler söylemeye devam ediyor.


                                              *


İnsanlarımız kutuplaşmış. Kraldan fazla kralcılar, en iyi niyetli eleştirileri bile "vatana ihanet" sayar olmuş. İşinde, mesleğinde uzman olanlar "neme lazım" moduna geçmiş. Lakin ne çare... Basın yandaş kargaların, sosyal medya trol kargaların, sendikalar sarı kargaların, STK'lar menfaatçi kargaların elinde...


                                                  *


Sokakta kadına şiddet... Okulda öğretmene şiddet... Hastanede sağlık çalışanına şiddet... Evinin önünde gazeteciye şiddet... Maçlarda sporda şiddet... Trafikte sürücüye şiddet... Zabıtadan seyyar satıcıya şiddet... Velhasıl her an dayak yemek işten değil... Ama git bak, eli sopalı olan kim varsa iyi halden, aftan filan yararlanıp çıkıyor. Televizyonlar, bilgisayar oyunları, filmler, şiddeti normalleştiren ve hatta teşvik eden kargaların hükümranlığında!


                                                 *


Yakılmadık orman, talan edilmedik sahil, kirlenmemiş su, hava kalitesi bozulmamış şehir kalmamış. Yaşam alanlarımızı hızla kaybediyoruz. Düzeltmek bir yana, her sene bir imar affı çıkartıp bir de suçluları teşvik ediyoruz. Belediye meclislerini, İmar Şehircilik Bakanlığını ve orman genel müdürlüğünü kargalar sarmış; "şuralara bir korkuluk koyalım" diyen yok!


                                                      *


Vaziyet nasıl derseniz, aynı o türküdeki gibi derim: "Alaplı'nın üstünden karga geçiyor, karga / Kız ben seni almaycam; dalga geçiyom, dalga!"