Akın Üner

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI'NIN AYAK SESLERİ

Akın Üner

Her şey birkaç gün önce Amerikalıların Irak'taki Hizbullah Tugayları'na ait silah depoları ve üslerini vurmasıyla başladı.

 

Buna öfkelenen  çok sayıda İran yanlısı Şii, Irak'taki Amerikan Büyükelçiliğini bastı. Trump'ın tehditleri ve Irak hükümetinin girişimleriyle Büyükelçilik çevresindeki olaylar yatıştı derken, Amerika'dan yangını körükleyen bir suikast hamlesi geldi.

 

İran'ın Ortadoğu'daki milis güçlerinin komutanıKasım Süleymani, Washington'dan verilen bir emirle öldürüldü.

 

Cinayete kurban giden Süleymani, İran devrim muhafızlarının Kudüs gücü komutanı sıfatıyla, bu ülkenin başta Ortadoğu olmak üzere resmi ya da gayrı resmi silahlı güçlerini yönetiyor, Tahran'ın emperyal faaliyetleri için çalışıyordu.

 

Bütün dünya, şimdi İran'ın bu suikast karşısında nasıl bir misilleme yapacağını ve bu misillemenin nelere yol açabileceğini endişe içinde bekliyor.

 

***

 

Birinci dünya savaşı, 1914'te Avusturya Macaristan İmparatorluğu veliaht prensinin Saraybosna'da bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesiyle başlamıştı.

 

Dört yıl süren ve bütün dünyayı yangın yerine çeviren bu korkunç savaş, milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine yol açmıştı. Aralarında Osmanlı'nın da bulunduğu imparatorluklar tarihe karışmış ve birçok hanedanlık sona ermişti.

 

Bu olayı hatırlayanlar, Süleymani cinayeti ile benzerliklerine dikkat çekiyor ve bu olayın 106 sene önce olduğu gibi yeni bir dünya savaşının fitilini yakmasından endişeleniyor.

 

***

 

Aslına bakarsanız bugün dünyayı karıştıran olayların birinci dünya savaşı öncesindekiler ile önemli benzerlikler taşıdığını söylemek mümkün...

 

O dönemde, İngiliz,Fransız ve Ruslar, dünyanın dört yanında kurdukları sömürgeler üzerinden zenginleşip güçlenirken Almanya, İtalya, Avusturya - Macaristan gibi ülkeler bu pastadan pay alma derdindeydi.

 

Bugün de Amerika ile Çin arasında müthiş bir ekonomik savaş var... Buna Amerikalıların İran'a ve Rusya'ya karşı uyguladıkları ekonomik ambargoyu eklemek gerek. Bu arada İngiltere'nin Brexit kararıyla Avrupa Birliğinden ayrılması, küresel ekonomik bilek güreşinin bir parçası olarak kabul edilebilir.

 

***

Geçen Yüzyılın başında Osmanlı İmparatorluğu'nun hakim olduğu Ortadoğu ve Balkanlar ise sömürgeci güçlerin iştahını kabartıyordu. Mısır ve Kıbrıs İngilizlerin eline geçmiş, İtalyanlar 1911'de Libya'ya asker çıkartmış, Rus ve İngilizlerin kışkırttığı Balkan devletleri 1912'de Osmanlılara saldırmışlardı. Bir anlamda bütün dünyayı 1914'te saran savaş, bizde üç sene önce başlamış, beş sene sonra bitmişti.

 

Günümüzde müdahil olduğumuz Ortadoğudaki gelişmeler, endişe verici benzerlikler taşıyor. O zamanlar Rus - İngiliz destekli Balkan devletleri Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan ve Karadağ'ın oluşturdukları paktın yerini bu defa İsrail - ABD ikilisinin kışkırttığı Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır gibi Arap devletleri almışa benziyor.

 

Doğu Akdeniz'deki doğalgaz kaynaklarının paylaşımı için sürdürülen mücadele ve Libya'daki gelişmeler de bize hep o günleri hatırlatıyor. Makedonya'daki komitacıların yerini PKK - PYD almış durumda!

 

93 Harbi ile Balkanlardan başlayan göç dalgasını ekonomik sonuçları bakımından Suriyelilerinkine benzetenler de var...

 

Ruslar, Fransızlar, Yunanlılar, İtalyanlar ve hatta Almanlarla İngilizler hep işin bir ucundan tutuyor.

 

***

 

Peki iç koşullar bakımından vaziyet nasıl derseniz...

 

Memleketi kasıp kavuran ekonomik sıkıntılar o günleri andırıyor. Osmanlı siyasetinin son dönemine damga vuran Abdülhamitçi - İttihatçi kutuplaşması, günümüzdeki siyasi kutuplaşmadan çok farklı sayılmaz.

 

1910'lara girerken kurtuluşu İslamcılıkta arayanlar, Turancılıktan dem vuranlar ülkenin siyasal iklimine hakimdi. Buna karşın Mustafa Kemal Paşa gibi aklı selim milliyetçiler ve Kazım Karabekir Paşa gibi mutedil muhafazakarlar Birinci Dünya Savaşına girilirken ülke yönetiminde değildi. Bunun yerine Enver Paşa ve Sait Halim Paşa gibi heyecanları ön planda siyasetçilerimiz vardı.

 

***

 

Birinci Dünya Savaşını biz çıkartmadık ama bu savaşta hem insan gücümüzü hem de topraklarımızı kaybettik. Büyük bir imparatorluk yitirdik. Kahramanca savaşmamıza karşın müttefiklerimizle birlikte gücümüz tükenince ağır kayıplar vererek çekilmek zorunda kaldık. Bağımsızlığımız tehlikeye girmişken topyekun bir milli mücadele ile 1923'te ancak bu cendereden çıkabildik.

 

***

 

Birinci Dünya savaşı öncesi yılları tehlikeli biçimde hatırlatan bu dönemde kendimizi bir anda ateşin ortasında bulma riski taşıyoruz.

 

Yeni bir dünya savaşının tamtamları duyulurken tarihten ders çıkartmanın zamanıdır. Dünya Savaşına Boğazlardan geçtikten sonra bayrağımızı sancağa çeken iki Alman zırhlısının Rus limanlarını bombalamasıyla katılmıştık.

 

Kanal İstanbul'dan Libya'ya, Suriyeli sığınmacılardan ekonomimizin durumuna kadar attığımız her adıma çok dikkat etmek zorundayız. İçeride demokrasiyi, dışarıda diplomasiyi önceleyen bir siyasete ihtiyacımız var...

 

Atatürk gibi ömrü savaş meydanlarında geçmiş bir komutana "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" sözünü söyleten tecrübe ve devlet aklını kimse hafife almasın!