Akın Üner

FAHRETTİN ULUSOY'UN HAYATINDAN SATIRLAR

Akın Üner

Bilenler bilir, Samsun'un tanınmış iş insanlarından Fahrettin Ulusoy, benim gibi Tekkeköylüdür. Babası dedemle, kendisi de rahmetli babamla çocukluk arkadaşıymış. Kendisi de benim büyüğüm, ağabeyim...
Geçenlerde lütfetti, bana kendi otobiyografisi niteliğindeki kitabını gönderdi. "Hayatımdan Yapraklar" isimli bu kitabı okuyunca gördüm ki sadece kendi yaşamını anlatmıyor, aynı zamanda Samsun'un yakın ekonomi, spor, siyaset ve sosyal yaşamına dair çok değerli ayrıntılar içeriyor. Hal böyle olunca ben de merak ettiklerimi sorup öğrenmek istedim. Beni Kirazlık'taki Ulusoy Un Fabrikasında misafir etti. İşte bu ziyaretten de meydana aşağıdaki röportaj çıktı...


SANAYİCİ OLABİLİR MİYİM HEVESİ...


Sordum: "Elimde 'Hayatımdan Satırlar' isimli bir kitabınız var. Ben bu eseri dikkatlice okudum. Birçok yerin altını çizdim. Bir gün birisi çıkıp da Samsun'un yakın tarihini anlatan bir çalışma yapacak olsa bu kitaptan çok istifade eder. Ayrıca Samsun'un ekonomi ya da ticaret tarihini kaleme alacak olsak buradan birçok alıntı yapılabilir. Bu anlamda çok değerli bir eser. Ancak okurken öyle hissettim ki bu kitabın oluşturulmasına karar verdiğinizde birçok başka amacınız var. Kendi hayat mücadelenizden ve tecrübelerinizden yararlanılsın istiyor gibi bir hava sezinledim. Bilmiyorum haksız mıyım? Siz bu kitabı yazmaya neden karar verdiniz? Kitap basılıp okunmaya başlandıktan sonra iş çevresi ve sosyal hayattaki dostlarınızdan, ailenizden ne gibi tepkiler aldınız?"


Fahrettin Abi dedi ki: "Hakikaten, 60'lı, 70li hatta 80li yıllarını ve o günkü ticari hayatı merak edenler için ışık tutan bir çalışma oldu. Bu çalışmalarımın başlangıç noktası Vergi mükellefiyeti tescilimizin 50. Yılına denk gelen tarihte dostlarımla küçük bir kutlama yapmaktı. Ancak şirketimizin ikinci jenerasyon yöneticileri olan oğullarım ‘baba, yaşadığın olayları biz senden dinledik. İleride torunlarının soruları olunca yeteri kadar cevaplayamayabiliriz. Anılarını bir şekilde not ederek bir dosya haline getirelim’ tavsiyesinde bulundular. Anılarımı anlattığım redaktör arkadaşımız bir dosya halinde takdim edince hem ben hem de çocuklar bu anıların sadece torunlara değil, okuma zahmetine katlananlara da bir mesaj verebileceği görüşünü paylaştık. Bu şekilde dostlarıma hediye etmek üzere ilk baskısını yaptık. İfade ettiğiniz gibi kariyerimizin başlangıcında bütün düşüncemiz yaşamımızı idame ettirmek, geleceğe yönelik hayat standardımızı bir adım ileriye taşımaktı. Bu hedefimiz çok genç yaşlarımızda eriştiğimizde çıtamızı bir üst noktaya çıkartarak ‘bir sanayici olabilir miyim’ hevesi oluştu. Bildiğimiz sanayi çerçevesinde mesleğimiz olan zahirecilikten ötürü un imalatını hedefledik. Ancak sizin de ifade ettiğiniz gibi özellikle gençlere bir ufuk açmayı, ‘çalışırsanız başarabilirsiniz’ motivasyonunu aşılamayı ve örnek olabilmeyi hedefleyerek bu çalışmayı oluşturduk ve sizin gibi anlayabilenlerden aldığım geri dönüşler bana en büyük hediye oldu. Örnek vermek gerekirse; bir üniversitemizin öğretim görevlisi Türkiye’de Sanayi’nin Tarihçesi çalışmaları için tecrübelerimizden faydalanmak üzere kitabımızı talep etti. Başka birileri bunun bir senaryoya dönüştürülebileceği ve birkaç bölümlük bir dizi olabileceğini, firmamızın ihracat müdürü ailece bir solukta okuduklarını ve işinde faydalanabileceği birçok ders çıkardığını ifade ederek bizleri mutlu ettiler."


BİRAZ KADERCİYİM GALİBA...


Bu defa, "Kitapta yer yer dostlarınıza ve hatta ailenize sitemler de var. Pek öyle kol kırılır yen içinde kalır denmemiş sanki... Hayal kırıklıklarınızı, kırgınlıklarınızı ve üzüntülerinizi de açıkça ifade etmişsiniz... Doğru mu hissettim?" diye sordum.


Fahrettin Bey derin bir soluk aldı. "Tespitiniz son derece isabetli. Ne yaşadıysam hiçbir mazur görmeye veya yok saymaya sapmadan duygularımı ifade ettim." diyerek sözlerine başladı. "Babamla ilişkilerim ki en önemlisi oydu, bana kardeşlerim için ‘onların dersi var, ne kadar yapabilirsen yap’ demesi, okul çağımdayken bana ‘okuyup da ne yapacaksın. İşse bu da iş’ demesi, kişiliğimin yerleşmesinde önemli rolü olan unsurlardı. Ekonomik olarak büyük katkı verdiğim bir kişinin sosyal bir çalışmada ziyaretimize ‘benden destek isteyecekseniz gelmeyin’ demesi, ki o gün ona karşılıksız maddi destek vermesek, kim bilir ne hallere düşerdi bilinmez. Kardeşimin iş disiplini olmaması, bütün bunlar hiç abartısız tamamen yaşadıklarımdı."


Duraklamasını fırsat bilip tekrar sordum: "Ticarete çok küçük yaşta başlamışsınız. Babanızla yaşadığınız sorunlara rağmen İstanbul'da kendi ayaklarınızın üzerinde durmaya gayret etmişsiniz. Dönüşünüzde de adete tırnağınızla kazıyarak ticaret hayatında yükselmeyi başarmışsınız. Ekonomik krizler, bazı talihsizlikler, yanlış ortaklıklar da olmuş. Lakin her defasında sıkıntılardan kurtulup ileriye doğru adımlar atmasını da bilmişsiniz. Sizce ticaret bir yetenek işi mi? Doğuştan bazı kabiliyetler gerektiriyor mu? Yoksa bu işin bazı yerleşik kuralları var ve bu kurallara uyan herkes başarılı bir tüccar ya da iş adamı olabilir mi?"


Fahrettin Bey, koltuğuna yaslandı. "Doğrusu 50 yıllık süreçte Türkiye ekonomisinin de kaygan bir zeminde olması nedeniyle ve hedefleri olan bir iş adamı adayı olarak bazı riskleri almam gerektiği bilinciyle hareket ettim." dedi. "Ama önüme hesapta olamayan engeller çıktı. Yanlış işler de yaptım ancak biraz kaderci birisiyim galiba. Yaptığım iyi şeylerin karşılığı olarak bu sıkıntıları aşabildim diye geçiyor içimden. Yetenek tabii ki olmazsa olmaz ama en önemlisi çalışmak çalışmak çalışmak… Ve hayatın birinci önceliğine işinizi koymanız gerekiyor. Çünkü işinizdeki başarı aile hayatına da, sosyal ilişkilere de olumlu yansıyor."


ESKİDEN SAMSUN TİCARETE MÜSAİTTİ


"Sizce Samsun ticaret yapmak için elverişli bir şehir mi? Mesela Samsun'da değil de bir başka şehirde ticaret yapıyor olsanız aynı başarıları elde edebilir miydiniz?" diye sordum hemen.


"Benim iş hayatıma başladığım yıllarda ki 70li yılları kastediyorum, Samsun bölgenin ticaret merkeziydi. Demiryolları, karayolları ve denizyollarının bir varış noktası olması hasebiyle karayolları taşımacılığının da çok gelişmemesinden ötürü bölgenin ihtiyaçları Samsun’dan dağıtılıyordu. Dolayısıyla benim başladığım yılarda Samsun ticaret yapmak için ideal bir kentti." cevabını verdi. "Biraz birikimim olduğunda İstanbul’a İzmir’e veya Mersin’e gitme düşüncem oldu. O bölgelerde belki daha büyük hacimlere ulaşabilirdim veya tersi olup yok olabilirdim. Samsun’da başlayan ve büyüyen bir işadamı olarak bugün Samsun’da yaşamımı devam ettirmemin hazzını yaşıyorum."


BÜYÜKLERİM TRABZON'DA DOĞMUŞ AMA BEN SAMSUNLUYUM


Fahrettin Bey'in kitabında Samsunspor'la ilgili çok ayrıntı var. Gazeteci tüyüm beni gıdıklayınca sormadan edemedim: "Aileniz vakti zamanında Trabzon'dan Samsun'a yerleşmişler. Öte yandan Samsun'da iş hayatında başarılı olmuş bir çok iş insanı gibi siz de Samsunspor'a büyük hizmet ettiniz. Ancak bir yandan da Samsunspor ile Trabzonspor arasında çok eskilere dayanan bir rekabet var. Siz ve sizin gibi Trabzonlu iş insanları bu durumdan nasıl etkileniyorsunuz, ne gibi duygular hissediyorsunuz? Kendinizi arada kalmış gibi hissettiğiniz oluyor mu?"


"Ben Samsun doğumluyum ve Samsunluyum." diye itiraz etti Fahrettin Bey. "Hasbelkader babam ve dedem Trabzon doğumludur. Bu vasfımla hem Samsunlu olmaktan hem de Trabzon kökenli büyüklerim olmasından gurur duyarım." açıklamasını yaptı. "Sportif anlamda 30lu yaşlarımda toplumda bir yer edinmek amacıyla Samsunspor’da yönetici oldum. O günün şartlarında herhangi bir gelir beklentisi olmadan birkaç gönüllü arkadaş ile bu görevi başarıyla yerine getirdik. Bu şekilde yaşadığım şehre bir anlamda sosyal hayatımdaki görevimi de yerine getirdim. Devam eden yıllarda bu görevi üstlenen arkadaşlara yardımcı olabilecek bir bütçeyi kendi imkanlarımız dahilinde oluşturduk. Bugün ise Sayın Yüksel Yıldırım’a teşekkür borçluyuz. Büyük hedefleri var. İnşallah başarılı olur."


Kitapta sosyal faaliyetlerden uzun uzadıya bahsediliyor. Haliyle bu konuyu da sorma ihtiyacı duydum: "Sanayi ticaret odasında, Rotary kulüplerde ve başka bazı STK'larda aktif görevler yaptınız. Bir çok iş adamı sosyal sorumluluk projelerinden uzak dururken siz bu işlere hem para hem de zaman ayırdınız. Bunu niçin yaptınız? Kendinizi topluma borçlu mu hissettiniz, yoksa kendinizi ifade etmek için sosyal sorumluluk projelerinde görev almayı mı denediniz?"


Sosyal çalışmalara hiçbir zaman kayıtsız kalmadık. Gerek meslek kuruluşumuz olan Sanayi ve Ticaret Odası’nda, gerek Samsun Sanayici ve İşadamları Derneği’nde, gerekse Samsun Rotary Kulübü’nde Başkan ve Yönetim Kurulu Üyesi olarak görevler aldım. Ben bu tip görevleri gerek benim kişiliğime kattığı değerler vasfında gerekse birileri bu görevi üstlenmeli, örnek olmalı düşüncesiyle severek yaptım. Devamında Karadeniz Hububat Bakliyat ve Yağlı Tohumlar İhracatçılar Birliği Başkanlığını sekiz yıl yürüttüm. 2014 yılı nisan ayında gençlerin önünü açmak için kendi isteğimle aday olmadım. Bu davranışımın örnek olmasını diliyorum. Çünkü geleceğimiz gençlerde.


LİYAKATLİ İNSANLAR SİYASETTEN UZAK DURMAMALI


Fahrettin Bey, özellikle 90'lı yıllarda siyasette boy göstermiş bir isim. ANAP döneminde il başkanlığı ve milletvekili adaylığı yaptı. "Sizin için siyaset ne anlama geliyor? Milletvekili, belediye başkanı gibi görevler almayı herhalde siz de istediniz ama düşündüğünüz gibi gitmedi. Siyaset mi size uymadı, siz mi siyasete uyamadınız?" diye sordum.


"Siyaset kurumuna liyakatli insanların duyarsız kalmamaları gerekir. Çünkü her şeyi eleştirip görev tevdi edildiği zaman ‘ben yokum’ demek olmaz. 1983 yılındaki Anavatan Partisi kuruluşunda Kurucu Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev aldım. O günlerde meslek kuruluşlarının yönetim ve denetim kurullarında görev alanlar siyasi partilerde görev alamıyorlardı. Ben de işime yoğunlaştım ve isabetli bir karar verdiğimi sanıyorum. Ancak 1992 yılında genel merkezin atama ile görev tevdi edilmesi neticesinde yeni bir yönetim kuruluyla oldukça ses getiren çalışmalara imza attık. Ancak siyasette iki kere iki her zaman dört etmiyor. İlk görevim yaklaşık 6 – 6,5 ay devam etti. Tekrar sahadan tribünlere çıktık. 1995 yılı mart ayından 1 Kasım 1995 tarihine kadar aynı görevi üstlendik. Milletvekili adaylığımız uygun görülmeyince siyasetle vedalaştık. Her şeyde bir hayır varmış dedik ve işimize döndük."


EN BÜYÜK SERVET SAĞLIK...


Klasik bir sorudur, sağlık mı, para mı diye... Okullarda münazarası filan yapılır. Konuyu oraya getirerek sordum: "Siz hayatınız boyunca önemli sağlık sorunları yaşadınız, kazalar atlattınız ve hatta bir uçak kaçırma olayında da mağdur yolcular arasında ölümle burun buruna geliniz. Sizin için sağlık ne ifade ediyor? Bir ara doktorunuzun tavsiyesiyle iş hayatından da elinizi çektiniz. Sağlık, para kazanmaktan çok daha önemli diyenlerden misiniz?"


Acı bir tebessümle yanıtladı beni, Fahrettin Bey: "Bu yaşlara gelince hayattaki en büyük varlığın sağlık olduğunu anlıyorsunuz. Gençliğimde 23 yıl haince sigara içtim. Beni uyaran dostlarıma onları azarlayarak saygısızlık yaptım. Ne zaman ki kansersiniz ve sigara kurbanısınız dediler, o azarlayan ukala adam gitti, dizlerinin bağı çözülerek ‘Allah’ım 41 yaşında ölünür mü?’ diyen adam geldi. Bu tecrübeleri yaşamış bir insan olarak tüm gençlere ve arkadaşlara ne olursunuz bu zararlı alışkanlıklardan uzak durunuz’ tavsiyesinde bulunuyorum. Dünyanın malı, mülkü geçici… İş hayatının başında ‘bugün işler iyi gitti, kendime ödül olarak bir döner kebap ısmarlayayım diyordum. Bugün istesem de yiyemiyorum. En büyük servet sağlık… Allah herkese nasip etsin."


İKİNCİ NESİL VE KURUMSALLAŞMA


"siz babanızdan işleri devralmak için adeta kavga ederken oğullarınızın 'kurumsallaşma' projesine pek itiraz etmediğinizi okuduk. Ulusoy, genç kuşakların elinde hızlı bir atak yapmış durumda. Çocuklarınızın ticareti öğrenmesinde sizin katkınız ne oldu? Şirketin geleceğini nasıl görüyorsunuz?"


Fahrettin Bey, televizyonu açtı, altyazıda Ulusoy hisselerinin borsada yüzde 2 pirim yaptığını gururla gösterdi. Neşeli bir sesle, "En büyük mutluluğum oğullarımın iyi eğitim görerek hiçbir arayışta bulunmayarak aile işine dönüp sarılmalarıdır. Belli bir süre çalışmalarını gözlemledikten sonra gönül huzuruyla bu işleri onların benden daha iyi götüreceklerini ve benim kapasitemi artık sonuna kadar kullandığımı fark ettim. Nitekim bu tespitim isabetli oldu ve ikinci jenerasyon yöneticilerimiz olan oğullarım görevi devralıp şirketi ulusaldan uluslararası seviyeye taşıdılar. Ağabey kardeş görev bölümü yaparak ayrı şirketleri yönetmeye başladılar. Günhan Ulusoy sosyal çalışmalarda benden birkaç adım ileri giderek, Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu Başkanlığı, Uluslararası Değirmenciler Birliği Avrasya Direktörlüğü ve Karadeniz Hububat Bakliyat ve Yağlı Tohumlar Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı görevlerini halihazırda sürdürüyor."


KEŞKE SAYILARI ARTSA...


Fahrettin Beyle sohbetimizi bitirip vedalaştım. Çıkışta benim fabrikaya geldiğimi öğrenen birçok çalışan dostumuzla ve mahalle muhtarı Nihat Kırcalı ile karşılaştım. Ulusoy, Samsun'da bir çok ailenin evine ekmek götürmesine vesile olmuş büyük bir sanayi kuruluşu... Sayılarının artması lazım...