Yazıları ilgiyle okunup takip edilen köşe yazarımız Hilal Genç, 'Gözünü Aç' başlıklı yeni yazısını Samsun Son Haber okuyucuları için kaleme aldı.
Gözünü Aç
Güneşli güzel bir güne uyandı adam. Ülkede değilse de onun hayatında her şey yolundaydı. Vardı ufak tefek dertleri ama çok da umursamazdı. İşi gücü yerindeydi, etliye sütlüye çok karışmaz, bana dokunmayan bin yaşasın derdi. Her gün rutin işine gider, filtre kahvesini içer, mesaisini tamamlar, evine gelir yer içer, koltuğuna uzanıp haberleri açardı.
Haberler de hep aynıydı aslında. Her gün bir diğer günden daha vahşi, daha korkunç, inanılmaz haberler birbiri ardına sıralanıyordu.
Haberiniz olsun; Bir baba karısını ve çocuğunu öldürdü?
Haberiniz olsun; İhmal yüzünden çöken bina altında ölen insanlar var?
Haberiniz olsun; Evladına ekmek alamadığı için bir anne canına kıydı?
Haberiniz olsun; Çıkan orman yangınında yok olan orman alanına ultra ultra lüks otel yapılıyor?
Haberiniz olsun; Emekli maaşı yoksulluk sınırı altında kaldı?
Haberiniz olsun; Hastanede doktor, okullarda öğretmen kalmadı?
Haberiniz olsun; Eğitim de, sağlık da satıldı?
Haberiniz olsun; Zengine hibe, fakirden vergi alındı?
Haberiniz olsun; Sesi fazla çıktığı için bir gazeteci sessiz sedasız içeri alındı?
Haberiniz olsun; Çaldı ama birilerine çok yakındı. Bu yüzden de mahkemeler ondan uzak durdu?
Haberiniz olsun; Adalet Adaleti ararken kayboldu?
Bu işte bir gariplik vardı sanki.
Haberler her şeyden haberdar ediyor. Ama kimse bir şey yapmıyordu. Sanki herkes dünyadan bihaber yaşıyordu. Birileri duymamak için televizyonların sesini kısıyor, birileri görmemek için televizyonları kapatıyor bu arada da birileri burada bir yanlışlık var diyenlerin sesini kesip, onları bir yerlere kapatıyordu.
İnsanlar mutsuzdu, istekleri vardı, talepleri vardı kimi açtı, kimi işsizdi, kimi hasta ve çaresizdi.
Kimse bir şey yapmıyor ama herkes şikayet ediyordu.
Aslında burada da bir gariplik vardı.
Herkes oturduğu yerden bir şeyler değişsin istiyordu.
Her zamanki gibi sadece söylendi:
"BU ÜLKE NEREYE GİDİYOR BÖYLE"
Sonra ne saçma diziler bunlar dediği, kimin eli kimin cebinde belli olmayan, kurşunların, tekmelerin havada uçtuğu, mafyanın, katilin, hırsızın, arsızın cirit attığı dizisini izledi. Televizyonun karşısında uykuya daldı.
Huzursuz bir kıpırdanmayla birden kendini derin bir çukurun içinde buldu. Öylesine karanlık bir çukurdu ki, göz gözü görmüyordu. İyice baktığında aslında herkesin gözlerinin kapalı olduğunu gördü.
Herkes homurdanıyordu. Birbirini itip kakıyor, tartışıyor, sağa sola bırakılmış üç beş parça ekmek için kavga ediyordu.
Nerede olduğunu neden burada olduğunu anlamıyordu. Nasıl gelmişti, buraya bu karanlık çukura nasıl düşmüştü.
Herkes birbiriyle uğraşıyor ama kimse çukurdan çıkmak, karanlığı aydınlatmak için uğraşmıyordu. Kimse gözlerini açmıyordu. Başını yukarı kaldırdığında bir aydınlık gördü. Bu ışığı sadece ben mi görüyorum diye düşündü. O kargaşa içinde bir yükselti aradı ve elini ışığa doğru uzattı: "Yardım edin, kimse yok mu? Lütfen yardım edin" diye bağırmaya başladı.
Birden bir adam belirdi çukurun başında. Gökyüzü gibi mavi gözleri, güneş sarısı saçlarıyla?
"Bayım lütfen bize yardım edin" diye seslendi aydınlıklar içindeki bu adama. Adam hem çok kızgın, hem çok üzgün bir ses tonuyla cevap verdi:
"Ben sizi o çukurdan bir kere çıkardım. Ben size aydınlık bir ülke, bereketli topraklar, güzel bir gelecek verdim. Bu uğurda evlatlar, canlar verdim. Ama siz teker teker o çukura tekrar atladınız."
"Ben bir şey yapmadım. Ne olur yardım edin. Buraya nasıl geldim bilmiyorum" dedi.
Adam keskin bakan hüzünlü gözlerle cevap verdi. "Hiçbir şey yapmadığın için o çukurun içindesin."
Sonra, adamın etrafında onun aydınlığını büyüten, ellerinde ışıktan kılıçları olan bir ordu gördü. "Bunlar kim" diye sordu.
"Onlar benim askerlerim" diye cevap verdi adam.
"Bizi burada mı bırakacaksınız" dedi. Duruşu ve bakışları bir kartal gibi olan adama.
Adam cevap verdi:
"Hayır !? Ama önce gözlerinizi açın."
Uyuya kaldığı koltukta birden irkildi ve gözlerini açtı. Uyumadan önce kendine sorduğu soruyu cevapladı.
?ÜLKE ELDEN GİDİYOR