Haftanın Kitabı - Ada

Haftanın Kitabı - Ada

Haftanın kitabında sizlere Bosnalı ünlü yazar Meşa Selimoviç'in Ada adlı romanını tanıtacağız.

Ada / Zdrovo, Meşa Selimoviç imzalı bir roman. Selimoviç, ülkemizde daha ziyade Derviş ve Ölüm ile biliniyor. Ketebe Yayınları Selimoviç'in bazı eserlerini ilk defa Türkçe'ye çeviriyor. Ada da onlardan biri.

Ada, orijinal adıyla Zdrovo'ya gelmeden önce biraz Selimoviç'ten bahsetmek lazım. Tam adı Mehmet -Meşa- Selimoviç'tir. Meşa onun adının kısaltılmışı, lakabı... Slav halklarında bu tür lakaplar oluyor.

Meşa Selimoviç yahut Mehmet Selimoviç olarak bilinen yazar, 1910'da Bosna'nın Tuzla şehrinde dünyaya geliyor. Boşnak bir ailenin çocuğu, Müslüman kökenleri olan bir kişi fakat kendisini 'Yugoslav' olarak tanımlıyor. Doğal olarak öyle çünkü o zamanki Yugoslavya'da yaşıyor.

Yugoslavya çok etnik yapılı, çok dinli hatta kısmen dinsiz bir ülkeydi. Nitekim Selimoviç, Derviş ve Ölüm'de Boşnaklar üzerinden romanını anlatırken Ada'da ise -kuvvetle muhtemel- bir Hırvat aile üzerinden devam ediyor. Hırvat olması şundan dolayı olabilir. Çünkü roman bir adada geçiyor. Ada denilince de eski Yugoslavya'da elbette Adriyatik Denizi ve Adriyatik kıyıları akla geliyor. Orada pek çok etnik grup olmakla birlikte ağırlıklı olarak Hırvatlar yaşıyorlar ve onlar Katolik kökenli. Bunu nereden anlayabiliriz? İsimler... Roman kahramanlarının baktığımızda İvan Mariç ve eşi Katarina Mariç... Bunlar Hırvat ismi gibi görünüyor. Aslında Sırp ismi de olabilir fakat romandaki bir sahne... Eczacı Rujic'in boşanmalarına izin vermemesi, onların bir Katolik nikahı ile bağlı olduklarını göstermesi açısından bir işaret sayılabilir.

Bir Ada, daha doğrusu pek çok adanın olduğu bir coğrafyada, bu adalardan birinde yaşayan iki yaşlı insanın ki, bunlar karı kocalar, romanı diyebiliriz.

Andriç bir romanında "Bosna'nın köyleri ve kasabaları hikâyelerle doludur. Akıl almaz olaylar kisvesi altında uydurma isimlerle maskelenmiş, çoğunluğu düzmece olan bu hikayeler bölgenin, insanların ve çoktan yitip gitmiş nesillerin açıkça kabul edilmemiş, hakiki tarihini gizler." demişti. Yine burada bunu görüyorsunuz. Bosna'dan kastımız sadece Boşnaklar değil. Elbette Bosna coğrafyasında yaşayan bütün halklardan söz ediyoruz. Nitekim bunlar her ne kadar aralarında din farkı olsa da aynı millet oldukları için davranış özellikleri bakımından birbirlerinden çok farklı değiller. Yani bir Bosna edebiyatı tarzı var. Daha doğrusu bu hava Selimoviç'in Ada kitabında da kendine yer edinmiş.

Ada, bir roman olmasına rağmen sanki bir öykü kitabı imiş gibi de düşünülebilir. Bölümlemelerine baktığınızda, önce kitabın bir roman mı yoksa öykü kitabı mı olduğunu anlayamıyorsunuz. Nitekim Selimoviç'in anlatım tarzı da o şekilde.

Aslında roman kahramanı yaşlı çift; İvan ve Katarina Mariç. Onları merkeze alarak, onların hayatına dair ve onların hayatlarına girmiş kişilerin hikayelerinden bahsediyor. Artık yaşlanmış bir çift ve bir adada yaşıyorlar. Onların geri dönüşlerle, gençlik yılları, bugünleri ve nihayetinde akıbetleri ile ilgili öykülerin olduğu bir roman. Bütün hikayeler oldukça başarılı, onu da söylemek lazım. Zaten Selimoviç'in kalemi oldukça kuvvetli, romanı okurken hiçbir şekilde sıkılmıyorsunuz.

Selimoviç bu eserini 1974 yılında neşretmiş, yani 60 yaşından sonra yazmaya başladığını söyleyebiliriz. Hem yaş olarak hem de kalem olarak bir olgunluk eseri. Selimoviç'in yaşlılık dönemine denk gelmesi de bir bakıma romandaki duyguları etkilemiş. Yani artık sürekli geçmişi düşünen, geçmişin anıları ile yaşayan, yaşlılığın getirdiği birtakım fiziki ve ruhsal durumlarla cebelleşen, ölüm fikrini çok ön plana çıkaran bir yapısı var... Geçmişi hatırlarken bile bugünkü durumunu göz önünde bulunduruyor ve ölümle alakalı sürekli bir zihin yoklaması olduğunu söyleyebiliriz.

Romanın o yılların atmosferini çok iyi yansıttığı ortada. Ada metaforu doğru kullanılmış. Çünkü, evet gençliklerinden beri o adada yaşıyorlar ama aslına bakarsanız ihtiyarlık zamanında sığındıkları bir ada olarak da düşünülebilir. Deniz insan ilişkisi de oldukça iyi verilmiş.

Selimoviç'in art arda diyaloglar diyebileceğimiz bir tarzı da var. Sadece karşılıklı konuşmaları verdiği, adeta bir tiyatro sahnesi havasında geçen konuşmaların olduğu bölümler de var. Bunlar da başarılıydı.

Romanın yoksulluğu da çok iyi anlattığını söyleyebiliriz. Aslına bakarsanız bu yaşlı çiftin hayatı yoksulluk ve yoksunluk içinde geçmiş. Bunu yazar çok iyi bir şekilde vermiş. Bazen boşa geçen bir ömürmüş hissi verse de yine de kendi hayatlarından memnunlar. Çünkü iyi insan olmayı başarabilmişler. Yabani atların akıbetini öğrenince nasıl da içi yanıyordu İvan'ın...

Gençlik dönemlerini anlattığı kısımlar da çok iyiydi; özellikle evlilik teklifi sahnesi... İvan'ın gençliğinde, İkinci Dünya Savaşı yıllarında yaşadıkları da oldukça ilgi çekici ve başarılı bir şekilde anlatılmıştı. Almanya'ya esir kampına düşmesi kısımları özellikle...

Romanın geçtiği ülke olan Yugoslavya'yı ve Yugoslavya'nın 1940/70 arasındaki 30 yıllık dönemini oldukça iyi anlattığını da ifade etmek gerekiyor.

Balkanlar'a ilgi duyanlar için de mutlaka okunması gereken bir roman olduğu kanısındayız.

Ada tipik bir Balkan edebiyatı eseri. Türkçeye kazandırılması oldukça iyi olmuş. Bu anlamda hem yayınevini hem de tercüme eden Aydoğan çiftini kutlamak gerekiyor. Selimoviç külliyatında önemli bir boşluğu doldurmuş diyebiliriz.

Özetle Selimoviç şanına yakışır bir romana imza atmış. Günümüzden yaklaşık elli yıl önce yayınlanmış olsa da, Türkiye Türkçesine bugün ulaşmış. Bu anlamda da okunmayı hak eden bir roman.