Keyfim yok, Nane molla, Ansagan, Dokken, Kahvaltı, Hastalık

Keyfim yok, Nane molla, Ansagan, Dokken, Kahvaltı, Hastalık

Levent Kaya'nın kaleminden Keyfim yok, Nane molla, Ansagan, Dokken, Kahvaltı, Hastalık


Pazartesi günü geç uyandım. Geçen hafta başına göre daha iyiyim. Ama Çin yapımı 2019 model virüs ve peşinden getirdiği karantina durumları yüzünden keyfim hiç yok.

Salı günü öğleye doğru Bilgee arayıp yemek yiyip yemediğimi sordu. Eve çağırdım. Telefonu sürekli çaldı; çocuk iki tabak yemek rahat yiyemiyor. O gittikten sonra yatıp biraz dinlendim. Yoksa kafam ve bedenim beni kaldırmıyor. Ne dişmiş arkadaş! Gerçi geçen haftadan daha iyiyim ama anlaşılan Berat Beyin dediği gibi Ağustos’u böyle yarı nane molla çıkaracağım.

Çarşamba günü öğleden sonra Moğolistan hükümeti henüz uçuşlarla ilgili bir bilgi vermemiş olmasına karşın THY’na gidip hem İsmail’in biletini kaçıncı kez ertelettim, hem de Ali Bey ile biraz lafladık. Bugün oralara geçen gittiğim kadar sıcaktı ama terlemedim bile. Demek o gün gerçekten ağır hasta imişim. Geri dönerken parkta oturup roman okumayı sürdürdüm. Markete girip çıkana kadar yağmur atmış, ortalık ıslanmış ama yağmur dinmişti. Su ve ekmek alıp yağmur bir daha bastırmadan eve döndüm. Eve girmemden biraz sonra yağmur yeniden başlayıp gece yattığımda dışarıdan hâlâ pıtırtısı geliyordu.
Perşembe günü saat onu geçerken kapalı bir güne uyandım. Öğleden sonra yağmur yağacağını gösteriyordu ama tek damla bile düşmedi. Saat beş gibi evden çıkıp Hürrem’e gittim. Biraz sonra bizim Ansagan’da içeri girdi. Geçen epeyi havadisli aylardan sonra on gün kadar önce Ulaanbaatar’a dönmüş. Yanında İranlı bir iş arkadaşı vardı. Beni epeyi bekletti ama en azından çıkarken eve bıraktı.
Cuma günü öğleye doğru uyandım. Ilık ve sakin idi. Öğleden sonra manav malzemesi bittiği için markete gittim. Gitmişken kafeye oturup kitabımı da okudum. Bu tür modern kafelerin iyi yanı “Neden boş oturuyorsun? Ya bir şey al, ya kalk git” demiyorlar. Sonra patates soğan yanında salata malzemesi de alıp eve döndüm.
Cumartesi günü yine geç uyandım ama kendime güzel bir kahvaltı hazırladım. Öğleden sonra alış verişe çıkmayı düşünüyordum. Saat bir gibi bir anda pıt pıt çise atmaya başladı. Önce biraz romanı okumayı sürdürdüm. Kitabın en uzun bölümü bugün bitti. Peşinden hafif de olsa bir ağırlık hissettim. Böyle bir havada yapılacak en güzel şeye uyup uyukladım. Saat dörde gelirken hava bulutlu olsa da yağmur durmuştu. Markete gidip temizlik malzemesi ve su alıp geri geldim. Eve girip akşam yemeğini hazırlamaya başladığımda camdan dışarı bakınca tüm bulutlar dağılıp güneş yeniden tüm parlaklığıyla ortaya çıkmıştı. Yemekten sonra Dokken’in 2018 Wacken konserine denk geldim. Don, yaşlanmışsın, eski havan yok ama gençliğimin anıları hatırına konseri baştan sona dinledim. Kötü de olmadı.
Felaket Pazar günü geldi. Bugün sonunda Hürrem’deki açık büfe kahvaltıya gitmek istiyordum. Tam evden çıkacakken bağırsaklarımın sancısı bastırdı; bozulmuşlar. Neyse, zamanında yetiştim. Elçilikten birkaç kişi dışında İbrahim Bey de oradaydı. Tabağımı alıp kahvaltıya başladım. Biraz sonra ortalık hafif sakinleşince İbrahim Beyin de olduğu Sefa Beyin masasına geçtim. Kahvaltı ve çayla birlikte epeyi lafladık. Bu kahvaltı iyi olmuş; Moğolistan’da gerek vardı. Çıkmama yakın karnımın sancısı yine bastırdı. Kötü hasta olmuşum. Eve döndüğümde üç buçuk sularıydı. Yine aynı sancı. At baktıktan sonra zaten çok bitkin hissettiğim için yatağa düştüm. İki saat kadar uyumuşum. Uyandığımda kardeşim Samsun’dan aradı, kısa bir görüştük. Sonra yine çok ayakta duramadım ama hep yatınca da olmuyor. Bu arada sıkça at bakmaya çıkıyordum. Böyle bakımsız olduğum zamanda bir bu hastalık eksikti. Hiç takatim yok. Gözlerim yine kapanıyor. Bu sefalet bir an önce bitse artık.