Tarık Kaptan ile Yapılan Samsunspor Röportajı

Tarık Kaptan ile Yapılan Samsunspor Röportajı

Samsunspor tarihine geçen en önemli yöneticilerden birisi olan Diş Hekimi Tarık Kaptan bugün vefat etti. Onun nadir röportajlarından birisi ise Mehmet Yılmaz'ın derlediği ve İletişim Yayınları'ndan çıkan Kırmızı, Beyaz, Siyah ? Samsunspor adlı kitapta yer almıştı.

Samsunspor tarihine geçen en önemli yöneticilerden birisi olanDiş Hekimi Tarık Kaptan bugün vefat etti. Camianın en sevilen isimleri arasında yer alan Kaptan, uzun yıllar basın sözcülüğü yapmasına rağmen medyaya pek konuşan bir isim değildi. Onun nadir röportajlarından birisi iseMehmet Yılmaz’ın derlediği ve İletişim Yayınları’ndan çıkan Kırmızı, Beyaz, Siyah – Samsunspor adlı kitapta yer almıştı. O röportajı sizlerle paylaşmak istiyoruz.

İsmail Uyanık döneminden bir yönetici portresi; Tarık Kaptan…

Sizin yöneticilik hayatınız İsmail Uyanık’tan önce başladı sanırım.

Evet, ben ilk olarak 1990-91 sezonunda yönetime girdim. O sezonu İkinci Lig’de şampiyon olarak tamamlamıştık. Ben de hayatım boyunca başka bir takıma sempati duymadım, çocukluğumda Samsunspor kurulmuştu ve 1980’e kadar iyi bir Samsunsporlu idim ama Samsun’a gelip de bir Samsunspor maçı izlemişliğim yoktu. 1980 sonrası ise Samsunsporluluğum perçinlendi adeta. Okulu bitirip geldim ve Samsun’da diş hekimliğine başladım. Hatta şimdinin Gazi Belediyespor’u, eskinin Çiftlikspor’unu da kurduk burada arkadaşlarla. Daha önceden faal olan ama sonraları kapanan bir takımmış Çiftlikspor.

 

Samsunspor’da kadromuz gayet iyiydi, mesela bir Milinkoviç vardı. Onu bir sene önce almıştık ve takım Kastamonu’da kampta idi. Gidip seyredelim dedik idmanı. Yahu adam bir şut atıyor ama anlatılmaz. Biz şampiyonluğa bile oynarız bu adamla demiştik, acayip serbest vuruş kullanırdı. Gerçi o sezon küme düşmüştük. Benim yönetime girdiğim sezon olan 1990-91’de Rize’de ilk yarısını 2-0 geride kapattığımız, sonra da 3-0 olan bir maç oynadık. Bence en unutulmazı oydu. Ramazan ayıydı lakin biz o sırada oruç tutmuyor, sigara içiyorduk. Rizeliler önce “ula onlar misafirdur” diye ses etmediler bize. Ama maç 5-3 olunca “ula bunlar gavurdur daa” demişlerdi. O maçta hoca inat etmiş ve Yücel Uyar ile Uğur Terzi’yi yedek soyundurmuştu, onlar girdikten sonra son yarım saatte 5 gol atmıştık.

Ertesi sezon takım küme yine düştü ve 1992 yazında İsmail Uyanık başkan oldu. Gencecik bir iş adamıydı. Bizim kadromuz çok iyiydi, o takıma kimi getirsek şampiyon yapardı. Ertuğrul, Ercan, Kasım, Bünyamin, İmdat, rahmetli Müjdat, Osman, Orhan Kaynak… Biz önce Kamuran Soykıray hocayla görüştük, onunla anlaşmak istiyorduk ama o para konusunda biraz inat etti. Biz de Zeynel Soyuer hoca ile anlaştık, ona dedik ki, “eldeki kadro bu, bizi şampiyon yapabilir misin?” Olur dedi ve anlaştık. Çok beyefendi, zarif bir insandı Zeynel Hoca. Nitekim şampiyon da olduk o sezon. Bir de o sezonun unutamadığım bir anısı şudur. Yozgat deplasmanına gittik ve daha sezon başıydı. Maçtan önce bir berbere girdim ve tıraş oluyorum. Oradakiler konuşmaya başladılar. Biri dedi ki “Samsunspor geliyormuş bugün.” Öbürü de “Ya Samsunspor gibi takımımız olsa elektrik, su faturasından para versek valla” Samsunspor’un kıymeti başkaları tarafından daha iyi biliniyor sanki.

 

O sezon şampiyon olan takım Süper Lig’e yükseldi. Transferleri nasıl yaptınız?

Romen hoca Multescu ile anlaşınca diğer yabancılar da aynı ülkeden olsun istedik. Orada ünü futbolcu Munteanu ile anlaştık; el sıkıştık. Bize dedi ki, “siz biraz bekleyin, ben hanımı alıp hemen geleceğim!” Sonra gidiş o gidiş…

Ama biz orada çok iyi bir oyuncu aldık; Daniel Timofte… Türkiye’ye gelmiş en iyi orta saha oyuncularından birisiydi. Bir Altay maçı sonrası Altay’ın teknik direktörü Raşit Çetiner ile birlikte dönmüştük, iki saat boyunca Timofte’yi anlattı bana. Futbolu bilen herkesin beğendiği, dikkat çeken bir oyuncu idi. Ama sonraları aile hayatındaki çalkantılar ve kendini koyuvermesi falan derken performansı düştü maalesef. Romanya demişken mesela o sezonun açılışına Dinamo Bükreş’i getirmiştik Samsun’a ve yenmiştik onları. Çok iyi ilişkiler vardı iki kulüp arasında…

Aslında tam da onu soracaktım. Bir ara Samsunspor ile Dinamo Bükreş çok yakın iki kulüptü. Hatta Samsunspor’un Romanya İkinci Ligi’nden bir pilot takım alması projesi de vardı. Peki, neden devam etmedi bu süreç?

 

Devam etmedi çünkü bu gibi işler bizde hep kişilere bağı. Profesyonel yöneticilik ya da menajerlik kavramı yok. Biz o konuda profesyonelce düşünemedik ve kurumsallaşma konusunda da adım atamadık. Bu sadece bize özgü bir şey değil; Türkiye’deki kulüp idareciliği tarzı bu. Keşke devam ettirebilseydik ama derinlikli düşünemedik bunu.

Sonraki süreçte neler yaşadınız Samsunspor yöneticisi olarak?

Ertesi sezon Bogdan Stelea’yı getirdik. Dünya Kupası’nda oynayan Romanya’nın milli kalecisiydi. İnanılmaz pozisyonlar çıkarıp, kolay goller yerdi.

O sezon yanılmıyorsam Finli yıldız Sami Hyppia’yı da denemiş ama almamışız…

Evet, Gerede kampında denenmiş Hyypia. Multescu biraz daha denemek istemiş. Finlandiya ümit milli takımının kaptanıymış ama o denenmek istememiş ve ayrılmış kamptan. Sonra da aldı başını gitti Hyypia ama asıl bomba ne biliyor musun? Hasselbaink..

 

Yani bizim bildiğimiz Jimmy Floyd Hasselbaink mi?

Evet, ta kendisi. Burada bir hafta idmanlara çıkmış ama Gigi Multescu olumsuz rapor vermiş onun hakkında. Onu o zaman bizde yönetici olan iş adamı Nihat Yılmaz getirmiş. Hollanda’dan arkadaşıymış.

İyi yabancı futbolcular listesine sonraki sezon Kamerunlu Allum Buker’i ekledik. İlk yıllarında çok iyi maçlar çıkardı bizde. 1998-99’da ise yazın Dünya Kupası’nda oynamış olan Nijeryalı Wilson Oruma’yı kiraladık. Metin Türel hocaydı o zaman. İlk idmanda tipine falan baktı, “bu nasıl adam?” demişti; hiç unutmam. Ama müthiş bir futbolcuydu. Fransa’dan getirmiştik, ertesi sezon da tutmak istedik ama çok para istedi kulübü. Zaten sonraları Marsilya’da falan oynadı.

Şehir desteğini alabildiniz mi?

Taraftar elbette dolduruyordu stadı ama şehrin ileri gelenlerinden çok fazla destek alamadık maalesef. Zaten 2001 yılında da İsmail Uyanık ile birlikte bıraktık görevi. Bugünkü borçların büyük bir bölümü Yusuf Ziya Yılmaz döneminde oluşmuştur.

Örneğin İlhan ve Tümer’in gidişlerinde bir yönetim zafiyeti de var mıydı sizce?


Elbette vardı. O zaman il genel meclisinde sürekli söyledim başkana, bu çocuklarla mukavele yenile diye ama yapmadı. O çocuklar bizi sever, sayarlardı. Mesela İlhan, Samsun’a Kuşadası’ndan ilk geldiğinde böyle saçlar uzun, tipik gurbetçi. Ona demiştim, burası Samsun, orası Kuşadası’ydı. Anlayışla karşılamıştı. Transferi konuşurken dedim ki, ne kadar istiyorsun? İki senelik bir milyon mark istemişti. Görüşme bittiğinde ise yıllık yüz bin marka imza atmıştı.

Yöneticilik hayatınızda belli bir felsefeniz var mıydı?

Bence yöneticilik iki temel esasa dayanır. Birincisi verdiğin bütün sözleri tut; tutamayacağın bir sözü asla verme! İkincisi ise asla kiralık oyuncu alma… Bunların dışında Samsunsporluluk kimliğini her zaman ön planda tutmuşumdur. Ayrıca rakip takımın idarecilerine maç öncesi hiçbir zaman başarı dilememişimdir. Çünkü bu yalan konuşmak olur, onun başarısını dilemek, kendi başarısızlığını dilemek oluyor. Ama maç sonunda “bundan sonrası için başarılar dilerim” ya da yenilmişsek “tebrik ederim” demişimdir, bu da bir inceliktir.

Yöneticilik hayatım boyunca gördüğüm en ince davranışlarda birisi de Trabzonspor’un eski başkanlarından Faruk Özak’a aittir. 1995-96’da onları orada, son dakika golüyle 2-1 yenerek Türkiye Kupasından elemiştik. Gece yola çıktık ve sabaha karşı Samsun’a varabildik. Çok erken bir saatte telefonum çaldı ve arayan Faruk Özak’tı. Sağ salim varabildiniz mi, yapabileceğimiz bir şey var mı diye soruyordu. Takımını kupadan elemişiz ama nezakete bakın… Bunu hiç unutmam…

Ömrünüzün önemli bir kısmı Samsunspor’a harcamışsınız adeta, bu yüzden bir pişmanlığınız var mı?

Tabii 25 sene boyunca maddi-manevi bütün konsantrasyonumu Samsunspor’a verdim. Bu mutlaka normal şartlar altında yapacağım birikimi düşününce beni zarara uğratmıştır. Emsallerime baktığımda daha iyi yerlerde olabilirdim; bu yüzden kendi adıma değilse de ailem adına bazen pişmanlık duyuyorum. Lakin hiçbir zaman Samsunspor’a küsmek, onu suçlamak gibi bir düşüncem olmadı. Neticede Allah inancı olan insanlarız; bizim kaderimiz Samsunspor üzerinden yazılmış. O yüzden pişmanım demek de doğru değil…

Kaynak: Kırmızı, Beyaz, Siyah – Samsunspor, İletişim Yayınları, Der. Mehmet YILMAZ