KIRIM'IN FETHİNİ NEDEN KUTLAMIYORUZ?

KIRIM'IN FETHİNİ NEDEN KUTLAMIYORUZ?

Tufan Akçagöz'ün kaleminden KIRIM'IN FETHİNİ NEDEN KUTLAMIYORUZ?

 
Bugün 29 Mayıs.
İstanbul'un fethinin 567. yılında Ayasofya'da fetih suresi okunacak, dualar edilecek. 
Fethin yıl dönümü kutlu olsun. 
Ancak bugün, 'Şöyle çağ açtık, böyle kapadık' hamasetinin dışında bir pencere aralayalım istiyorum. 
Türk tarihinde İstanbul'un fethi elbette çok önemli kilometre taşıdır. 
Bir çağ açılıp, bir çağ kapanmıştır; doğrudur.. 
Ama hatırlatırım, o İstanbul sonra yeniden düveli muazzamanın, yani devrin büyük ve sömürgeci devletlerinin eline geçti, işgal edildi. 
Gitti yani elimizden, gitti. 
Yani, 1453 yılından bugüne kesintisiz bizim değil İstanbul. 
13 Kasım 1918 tarihinde işgal edildi.. 
6 Ekim 1923'e kadar bu işgal sürdü. 
Bu tarihte İstanbul, ancak yeniden bağımsız Türk yurdu haline geldi.
Bizimki fetih, onlarınki işgal. 
Turizm Bakanı'na sorarsanız, bizimki de işgal..
Yunan Turizm Bakanı'na değil ha, bizimkine.. 
Gafınızı sevsinler sizin.
Şimdi kendimize şu soruyu soralım lütfen..
Tarih bizim tarihimiz. 
Korkacak bir şey yok!
İstanbul işgalden kurtulmasaydı biz hala fetih mi kutlayacaktık? 
Konuyu dağıtmadan biraz açacak olursak; 1475'te Kırım'ı fetheden de Sultan Mehmet Han'dı. 
Hatta bu fetih de oldukça önemli olup, tarihe 'Karadeniz bir Türk gölü halinde geldi' şerhini düşüren fetihtir. 
Kırım şimdi yaban ellerde; dolayısıyla bizim için sadece, tarihin tozlu sayfalarındaki yazılardan ibaret. 
Ve işte tam da bu sebepten Kırım'ın fethini kutlamıyoruz. 
Çünkü anlamsız olurdu.. 
İşte, 13 Kasım 1918'de bitik Osmanlı'nın başkentini zapteden işgal kuvvetleri, İstanbul'un fethi efsanesini de maalesef yerle yeksan etmiştir. 
Bu ulu fethin onurunu kurtaran ve İstanbul'u yaklaşık 5 yıl süren ecnebi sultasından çekip çıkaran komutan Mustafa Kemal; ordu ise kuvvayı milliye ordusudur. 
Atatürk düşmanlığı, kimilerine neler neler yaptırıyor.. 
29 Mayıs'ı ezberletip, işgal yıllarını ve 6 Ekim tarihini unutturarak, büyük bir tarihi manipülasyon peşindeler. 
Çağ açmak, kapamak, elbette büyük iş. Tartışması bile olmaz. 
Ancak, Mondros sürecini ifade eden mütareke yılları daha yakın tarihimizdir ve bunu da bilmek zorundayız. 
Fatih''in İstanbul'unda 5 yıl adeta cirit atan, elini kolunu sallaya sallaya Türk subaylarını aşağılayan işgalci askerlerini unutursak, yakın tarihimize karşı büyük ayıp etmiş oluruz. 
Beyoğlu İstiklal caddesinde geçit töreni düzenleyen işgal ordularını bilmezsek, tarihimizi bilmemiş oluruz. 
Hangi işgal güçleri derseniz!
894 İngiliz subayı ve 26.525 askeri; 27 batarya ve 160 adet makineli tüfeği ile.. 
572 fransız subayı ve 18.497 askeri; 30 top ve 91 makineli tüfeği ile..
210 İtalyan subayı ve 3.782 askeri ile..
83 Yunan subayı ve 712 askeri; 160 makineli tüfeği ile..
Toplam 1.759 subay ve 49.516 asker.. 
57 top, 411 makineli tüfek..
Az mı?
67 İngiliz harp gemisi.
22 Fransız harp gemisi.
10 İtalyan harp gemisi.
1 Yunan harp gemisi ve diğer yardımcı sınıf gemilerle birlikte toplam 167 gemi.. 
İstanbul işgal edildi beyler; kelle koltukta savaşarak kurtardık. 
Amiral Calthorpe, George Milne, General Franchet d'Espérey, Carlo Sforza ve Efthymios Kanellopoulos, İstanbul'a Sultan Ahmet'i ya da yerebatan sarnıcını gezip görmeye gelen turist kafilesinin gezginleri değil, işgal orduları komutanı idiler.. 
Şimdi ise başka bir devri yaşıyoruz. 
Bu devrin insanları olarak daha başka büyük işler yapmak gibi bir sorumluluğumuz var. 
Madem ki Fatih'in izini süreceğiz.
Temsîli bir Fatih bularak ve onu kır bir ata bindirerek İstanbul'da dolaştırmak bize haz veriyor olabilir ama vizyon vermez. 
Fatih'i ve Atatürk'ü aşabilecek miyiz, yoksa sürekli bu iki büyük komutanın yaptığı işlerle mi övünüp günlerimizi geçireceğiz?
Asıl mesele budur.
Türk'ün adını uzaya yazdıralım, bilim sahasında güzel işler yapalım. 
Kendimizi bu şekilde ispatlayalım. 
Spor yapalım mesela..
O kadar iyi yapalım ki, dünyada önde gelen spor dallarında altın madalyaları biz toplayalım.  
Müzikte dünya çapında otorite olarak kabul edilen marka sanatçılarımız olsun. 
Bir Aziz Sancar yetmez deyip, başka Aziz Sancar'lar çıkartmak için uğraşalım. 
Nobel'e, yeniden yeniden göz dikelim..
Azîz Sancar demişken; Nobel ödül törenini Türkiye'de 10 bin kişi izlemiş midir bilmiyorum ama Acun Ilıcalı'nın instagramda açtığı canlı yayını saniyeler içerisinde 3 milyon kişi izleyerek dünya rekoru kırmış.
Büyük iş yapmışlar, ne büyük rekor kırmışlar sormayın. 
Bu kafayla, ne olacağız böyle, inanın bilemiyorum.. 
Ne diyelim; Kırım'ın fethinin 545. yılı kutlu olsun o zaman! 
 
 
 
Not: Ayasofya için en güzel ve anlamlı kararı yine Atatürk almıştır. İslamiyet'ten önce kilise olarak inşa edilen bu tarihi eser, bin beş yüz yıllık geçmişiyle sadece fethe dayalı bir kılıç hakkı olarak görülmeyip insanlık için ortak bir miras olarak kabul edilmelidir ki, bu anlamda müze olarak kalması, en doğrusudur. Konuyu ısıtıp ısıtıp gündeme getirenlerin ve Ayasofya'nın cami olarak ibadete açılmasını isteyenlerin talebi, tamamiyle siyasi bir tavrın uzantısıdır. Bunu söylediğimiz için bizi ötekileştirmeye çalışanların tavrı da tamamen iç politikaya yönelik siyasi ve bir o kadar boş bir hamledir. Ayrıca bunu dillendirenlere, Tayyip Erdoğan'ın sözleriyle cevap verelim: 'Siz önce Ayasofya'nın yanı başındaki Sultan Ahmet'i doldurun' 
 
 
( İstiklal Caddesi'nde İtilaf Devleti askerlerinin geçit töreni.. )